Ersin Çelik / Yeni Şafak
Deprem ve namussuzluk siyaseti!
Üzerinde sarı yağmurluk olan bir adam Trabzon Caddesi’nin paralelinden aşağıya doğru “ses var ses” diye bağırarak koşuyordu. Alt sokaktaki enkazda dinleme yapan ekipten biri adama doğru hareket etti hemen. Yukarıya birlikte koştular. Enkazın başına geldiler ve herkes susturuldu. Herkes o sese yoğunlaştı. Bir kadın, 5 metre kadar içeriden sesleniyordu. Hemen hassas çalışma yapılacak malzemeler istendi. Alan çok dardı ve kadının olduğu yere kadar tünel kazılmasına karar verildi. Bir kurtarma görevlisi “Üst tarafı çok tehlikeli, en az 8 saat sürer” dedi.
Sekiz katlı olduğu söylenen binanın tavan ile tabanı neredeyse birleşmişti. Kurtarılmayı bekleyen kadın 4. katın arka odalarından birindeymiş. Çok hassas bir şekilde, iğneyle kuyu kazar gibi çalışmaya başladılar. Biraz bekleyip ayrıldım. Bir görevlinin numarasını almıştım. İyi haberi vereyim hemen; depremzede kadını 10 saatlik çalışmanın neticesinde sağ olarak kurtarmışlar.
Başa döneceğim. Çünkü üst üste iki büyük depremin yerle bir ettiği Kahramanmaraş’a ulaşmak hiç de kolay olmadı. Editör arkadaşım Emre Ün ile 18 saatlik bir yolcuğun sonunda ertesi gün sabah saatlerinde varabildik. Normalde 10-12 saat süren yol, Niğde-Aksaray arasındaki yoğun tipi nedeniyle uzadıkça uzadı. Tipi deyip geçemeyeceğim, 45-50 kilometre boyunca neredeyse sıfır görüş mesafesinde ilerledik. Ne önümüzdeki arabaları ne de arkamızdakileri görmeden ilerledik. Tipi ve sis bitince şunu gördüm ki çoğu yardım malzemesi taşıyan TIR, iş makinası taşıyıcılar ve arama kurtarma ekiplerini nakleden yüzlerce araç aynı anda o yoldaymışız. Bazı yollar ise heyelan nedeniyle kapalıydı. Mecburen herkes o sis perdesini yararak ilerledi. “Depremin vurduğu şehirlere neden geç ulaşıldı” sorusunun ilk cevabını biz burada yaşayarak gördük.
Maraş’a girdiğimizde depremin dehşete düşüren enkazı karşıladı bizi. Bakın “yıkıcı” ifadesini kullanmak bile karşılamıyor gördüklerimi. Şehir merkezini baştanbaşa yürüdüm. Bildiğim, daha önce adımladığım caddeleri aradım. Aradım evet. Çünkü ‘Burası Trabzon Caddesi olamaz’ dedim. Bir adım atmaya mecalim kalmadı. O devasa, işlek ve şehrin kalbi olan cadde üzerindeki binaların neredeyse tamamı baştan aşağı yere kapaklanmıştı.
Hangi enkazın başına gittiysem, insanlar bir umut, içerideki yakınlarından bir ses duymak, işaret almak için bekliyorlardı. Bir yandan da o soğuk havada ısınmaya çalışıyorlardı.
“Bize kimse gelmedi, buraya müdahale edilmedi, bizimkiler içeride” sözlerini o kadar çok duydum ki çaresizlikten tükendim. Depremzedeler haklılar. Acılarının, öfkelerinin, sitemlerinin üzerine laf söylenemez. Kimse tartışmaya açamaz. Hangi depremzedeyle konuşsam enkazında bir an önce arama kurtarma çalışması yapılmasını istiyordu. Ne yemek ne de başka bir şey…
Ancak birçoğunun ne üç sokak ötedeki yıkılan binalardan ne de komşu şehirlerin de tıpkı Kahramanmaraş gibi yerle bir olduğundan haberi vardı.
Bir yetkiliden bilgi edindim: Sadece Kahramanmaraş merkezde resmi olmayan rakamlara göre 1100 bina yıkılmış. Böyle bir enkaza hiçbir devletin hiçbir AFAD’ı, kurtarma ekipleri, sivil toplum kuruluşları anında müdahale edemez. Asla mümkün değil.
Yıkımın boyutunu hesaba katmadan, ne kadar ekibe ihtiyaç olduğunu, bu ekiplerin toparlanmalarını ve sevk sürelerini düşünmeden uzaktan yorum yapanlar; yıkılan tek bir binaya müdahale etme rahatlığı söz konusuymuş gibi konuşuyorlar. Üstüne ağır kış şartlarının olumsuz etkisi de çok baskındı.
Ancak depremin vurduğu şehirlere gidip nasıl bir kıyamet koptuğunu gördüğü halde siyaset yapanlar ve “Devlet yok. Devlet gelmedi. Kurtarmadı” diyenler hiç iyi niyetli değiller. Bilmeden değil bilerek yalan söylüyorlar. Devlete de yardıma koşan binlerce insana da iftira atıyorlar. Altlarında kurtarılmayı bekleyen insanların olduğu enkazların üzerinde siyaset yapıyorlar. Düşene de bir tekme vurmanın peşindeler. Lafı hiç eğip bükmeyeceğim: Bu yapılan, namussuzluk siyasetidir. Afet fırsatçılığıdır. İktidarı depremle birlikte devirme girişimidir. İki gün sabredebildiler. Üçüncü gün yalana, dezenformasyona ve siyasi kutuplaşma özlerine geri döndüler. Yazık.
Oysa bu enkazı kaldırmak aylarca sürecek ve bunu onlar da biliyor. Bir işin ucundan tutsalar, “Biz ne yapabiliriz, nasıl destek olabiliriz” deseler veya en azından “Bırakalım siyaseti, bırakalım eleştiriyi, gün birlik olma günü” diyebilseler gönülleri fethedeceklerdi. Hem kendileri için hem de halk nazarında yeni sayfalar açılacaktı. Maalesef muhalefet enkaz üzerinde miting yaparak siyaset tarihine bir kara leke hediye etmiş oldu. Ortalığın toz dumanı dindiğinde yaşanan yıkımın sadece binalarda değil, fertlerde, toplumda, gönüllerde, zihinlerde nasıl etkiler bıraktığını göreceğiz. Oysa bunca hasarın içinde yıkmak yerine yapmak tek derdimiz olmalıydı…
Not: Albayrak Medya’nın tüm medya platformlarından 41 arkadaşımız ile ilk günden itibaren depremin vurduğu şehirlerdeyiz. Bir de merkezimizde hiç dinlenmeden sahadan gelen haberleri ekranlara getiren arkadaşlarımız var. Yeni Şafak gazetesi, Yeni Şafak internet servisi, TVNET, GZT, Gerçek Hayat dergisi ve diğer platformlardaki tüm meslektaşlarımla tek bir amacımız var; gazetecilik yapmak ve afeti tüm boyutlarıyla yansıtmak. En büyük derdimiz ise vatandaşın derdine derman olmak. Kendimizi ve mesleğimizi felaketin yaralarını sarmaya adadık. Bu büyük enkazı devletimizle, milletimizle el ele verip birlikte kaldıracağız inşallah.