Enflasyon ne zaman ve nasıl düşecek?

Ayfer Gedikli, Türkiye'nin enflasyon politikasını değerlendirirken uzun vadeli çözümlerin sonuç getireceğini vurguluyor.

Prof. Dr. Ayfer Gedikli / Açık Görüş

Enflasyon ne zaman düşecek?

2000'lerle beraber daha hızlı dönmeye başlayan dünya, 2010'lu yıllarda tüm tarihi boyunca yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi olayları adeta hızlandırılmış olarak yaşamaya başladı. Türkiye için de durum dünyanın geri kalanından çok farklı değildi. 2013 yılının yaz aylarında aniden patlak veren Gezi olaylarından 2016 yılında yaşadığımız hain darbe girişimine, 2018'den itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan enerji fiyatlarındaki oynaklığın getirdiği ekonomik türbülanstan 2020 yılının son aylarında başlayan pandemi krizine ve nihayet her şey normale dönecek derken tüm dünyayı paralize eden Ukrayna krizine kadar o kadar çok şey yaşandı ki... Türkiye küresel sorunlar yanında yangınlar, depremler, seller ve diğer birçok felaketle mücadele ederek geçirdi geçtiğimiz yılları...

Yaşanan bunca olay, toplumun sosyal hayatına, ülkenin siyasi tutumuna ve ekonominin gidişatına elbette çok önemli etkiler yaptı. Bilhassa pandemi döneminde neredeyse iki yıla varan bir süre ekonomik aktivitelerin önemli ölçüde sekteye uğraması, sadece gelişmekte olan ülkelerin değil, aynı zamanda gelişmiş ülkelerin de önemli ekonomik yaralar almasına yol açtı. Elbette makroekonomik koşulları görece daha iyi olan gelişmiş ülkeler, pandeminin getirdiği olağanüstü ekonomik kayıplarla mücadelede gelişmekte olan ülkelere göre daha başarılıydılar. Toparlanma süreçlerinde uyguladıkları politikalar daha kısa sürede olumlu sinyaller vermeye başladı. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde durum biraz daha sıkıntılı iken, daha düşük ekonomik performansa sahip gelişmekte olan ülkelerde salgın döneminden bu yana salgına bağlı sağlık hizmetlerinin arzında yaşanan sorunlar yanında, ekonomik ve sosyal çok ciddi problemler yaşanmaya devam ediyor. Dünya halen bu türbülanstan çıkmaya çalışırken pandemi döneminde para basma başta olmak üzere ağır ekonomik depresyonla mücadele etmek için uygulanan genişletici para politikaları tüm ülkelerde hızla yükselen enflasyon sorununu birinci gündem maddesi haline geldi. Faiz oranlarının yükseltilmesine dayalı geleneksel sıkılaştırıcı para politikalarının başlatılması ile enflasyonla mücadele edilmeye çalışılırken bu defa da beklenmedik şekilde resesyon riski politika yapıcıların karşısına büyük bir sorun olarak çıktı. Türkiye bu dönemde geleneksel ekonomi politikaları uygulayan ülkelerden ayrıştı ve salgın sonrası dönemde yatırımları desteklemek üzere faiz oranlarında indirimlere gidildi. Maalesef Ukrayna savaşının belirsizlik ortamının umulandan uzun sürmesi ve Türkiye'de yaklaşan seçimler, uygulanmaya konan ekonomi politikalarının etkinliğini olumsuz etkiledi.

Güven tazeleme

Gıda, beyaz eşya ve konut fiyatları başta olmak üzere birçok sektörde ve üründe yaşanan hızlı fiyat artışları, enflasyonun giderek daha kalıcı bir hal almasına ve enflasyon beklentisinin yükselmesine yol açtı. İktisat bilimi her ne kadar rakamlar üzerine kurulu görünse de insan davranışları ve algısının da oldukça etkin olduğu bir bilim dalıdır. Faiz oranlarının düşük seviyelerde seyretmesi, yatırımcıların döviz başta olmak üzere alternatif yatırım kaynaklarına yönelmesine yol açtı. Dolarizasyon beklentisinin önüne geçmek için devreye sokulan kur korumalı mevduat ve altın hesapları gibi kimi kısa vadeli para politikası enstrümanları seçime kadar doların 18-20 TL bandında seyretmesini sağladı. Ancak, seçimin bitmesi ile birlikte dövizde hareketliliğin yeniden başladığını ve dolar/TL ve Euro/TL kurunun yukarı doğru hareketlendiğini gördük.

Seçim sonrasında yeni ekonomi yöneticileri açıklandı. Hazine ve Maliye Bakanlığına deneyimli bir siyasetçi olan Sayın Mehmet Şimşek'in getirilmesi hem yurt içi hem de yurt dışı piyasalar tarafından olumlu karşılandı. Yurt dışı finans çevreleri tarafından yakından tanınan Sayın Mehmet Şimşek'in ekonominin başına gelmesi, özellikle yurt dışı yatırımcılara yönelik güven tazelemesi yönünde oldukça olumlu bir tercih oldu. Benzer bir atama Merkez Bankası Başkanlığında gerçekleşti. Uzun yıllardır ABD'de finans danışmanlığı yapan Sayın H. Gaye Erkan hanımefendinin Merkez Bankası Başkanı olması finans çevrelerince olumlu karşılandı. Türkiye'nin ilk kadın Merkez Bankası Başkanı olma ünvanına da sahip olan Sayın Erkan'ın faiz artırımı yönünde politika tercihlerinde bulunulacağı açıklamaları, ilerleyen süreçlerde seçim öncesi dönemde uygulanan faiz politikalarında değişim gerçekleşeceğine yönelik sinyaller verdi.

İlk etapta 650 baz puan artırılarak yüzde 15'e yükseltilen politika faizi piyasalarda olumlu bir hava oluşturmasına karşın, uzun zamandan beri yerleşmiş olan yüksek enflasyon ve dövize yönelik talebin birden bıçak gibi kesilmesi için yeterli olamadı elbette.

Enflasyonla mücadele temel hedef

Sayın Erkan'ın ve Sayın Şimşek'in açıklamalarından enflasyonla mücadelenin en önemli politika hedefi olduğu anlaşılıyor. Sıkılaştırıcı para ve maliye politikaları konusunda her iki kurumdan yapılan açıklamalar bunun en önemli kanıtı. Sıkılaştırıcı para politikalarının ilk adımı olarak gerçekleştirilen 650 baz puanlık faiz artırımı elbette enflasyonu derhal kontrol altına alacak etkinlikte değil. Sayın Erkan, banka temsilcileri ile geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği toplantıda kurların yukarıya hareketini hafifletmek maksadıyla yapılan rezerv satışının sonlandırıldığını belirtti. Bu açıklama, ekonomi çevrelerince Merkez Bankasındaki döviz rezervimizi artırma konusunda olumlu bir politika tercihi olarak görüldü. Gerçekten de Merkez Bankasında döviz rezervinin artması, beklenmedik ekonomik şoklara karşı daha dirençli ve güçlü bir finansal yapıya sahip olabilmek için oldukça önemlidir. Öte yandan, kamu gelirlerini artırmaya ve kamu harcamalarını kısmaya yönelik sıkılaştırıcı maliye politikaları da para politikalarına eşlik ediyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından sıkılaştırıcı maliye politikalarına yönelik güçlü politika tercihleri başlatıldı. Kamu gelirlerini artırmanın en önemli ayağı şüphesiz vergi artırımları. Meclis'e sunulan son kanun teklifine göre yalnızca bu yıl tüm araç sahipleri, ek bir Motorlu Taşıtlar Vergisi ödeyecek. Akaryakıttan alınan ÖTV 6 aylık enflasyon kadar artacak. Kurumlar vergisinde 5 puanlık artışa gidildi. Tüm bu vergiler bütçe açıklarını azaltmaya yönelik tedbirler. Özetle, sıkılaştırıcı para ve maliye politikalarının iyi bir harmonizasyonu ile enflasyonun orta vadede tek haneli rakamlara çekilmesi hedefine yönelik olarak çalışmalar devam ediyor.

Enflasyonu aşağı çekmenin bedeli var

Enflasyonun düşürülmesine yönelik uygulanan sıkılaştırıcı para ve maliye politikaları ile öncelikle tüketimin ve talebin kısılarak fiyat artışlarındaki ivmenin düşürülmesi ve tasarrufların artırılması hedefleniyor. Ancak bu politika çok sıkı şekilde uygulandığında, ekonomik büyümeden ödün vermek ve işsizliğin artışı gibi kimi olumsuz yan etkileri de kabul etmek anlamına geliyor. Öte yandan, son yıllarda ivmelenerek artan enflasyon sorunsalı, başta dar gelirliler olmak üzere ücretli kesim üzerinde yoksullaştırıcı etki yaptı. Bu durum, yüksek enflasyonun beklenen olumsuz sonuçları arasında ilk sıradadır. Hızla artan enflasyona karşı yoksul kesimi korumak istediğinizde uygulamanız gereken politika, bu kesime yönelik ücret artışlarının hiç değilse enflasyon seviyesinde artmasını sağlayarak dar gelirlinin enflasyon karşısında daha fazla mağdur olmasının önüne geçmektir. İktisat literatürüne göre, yoksulların marjinal tüketim eğilimi daha yüksektir. Daha basit anlatımla, yoksul bireyler, gelirlerinin daha yüksek bir oranını, hatta tamamını tüketime ayırırken, yüksek gelir sahibi bireyler daha azını harcar, daha yüksek oranını tasarruf eder. Yüksek enflasyon ortamlarında tüketicilerin davranışları da enflasyon ortamına göre farklı şekil alır. Fiyatların artacağını bekleyen bireyler, talebi öne çekerek, ihtiyacı olsun ya da olmasın, almayı düşündüğü malın fiyatının yükseleceği beklentisi ile daha fazla mal talep etme ve satın alma yoluna gider. Sonuçta daha fazla alıcı, daha az malın peşinden koşarak fiyatın yükselmesine yol açar. Bu da enflasyon sarmalının derinleşmesine neden olur. Özetle, yoksulların enflasyon karşısında ezdirilmemesi için refah seviyelerini artırmaya yönelik ücret ve gelir artışları, yoksul ve düşük gelirli bireyleri tasarruftan ziyade daha fazla tüketime yönlendirir. Bu durum iki yanı keskin bıçak gibidir. Dar gelirlileri yüksek enflasyon karşısında mağdur etmemek için yüksek ücret artışları yapıldığında artan tüketim, enflasyonun daha hararetle yükselmesine yol açacaktır. Enflasyonun hararetinin yükselmemesi hedeflendiğinde, ücretli kesimin maaş artışları enflasyona göre daha düşük düzeyde artırılacak, bu durum da nominal olmasa da reel olarak bireylerin enflasyon karşısında yoksullaşmasına sebep olacaktır.

İşte bu girift sonuçları olan ekonomi sorunsalına karşı hükümetimiz ve ekonomi kurmayları, keskin ve sert para ve maliye politikaları ile enflasyonu tek haneye indirme stratejisi yerine, daha ılımlı politikalar uygulanarak orta vadede zamana yayılı olarak düşürme stratejisini seçtiler. Bu yolla, dar gelirli kesimin de enflasyon karşısında ezdirilmeden makul bir yaşam seviyesinin korunması çalışılmaktadır. Bu hafta emekli ve çalışanlara yönelik uygulanacak maaş artışlarında refah payı eklenerek hesaplamalar yapıldı. Buna göre görevdeki memurlar, 2023'ün temmuz ayında maaşlarını yüzde 17.55 zamlı alacak, zamlı maaşlarının üzerine de 8 bin 77 lira seyyanen zam eklenecek ve temmuz maaşlarını toplu sözleşme zammı yanında enflasyon farkı ve seyyanen zamlı alacak. Hükümetin maaş hesaplamalarında yoksul ve dar gelirli kesimin mağdur olamaması ve enflasyona ezdirilmemesi için yaptığı temmuz 2023 zammı, ücretli kesimi rahatlatırken, enflasyonun yükselmesine yönelik etki yapacağı da muhakkak. Bu etki, enflasyona yönelik sıkılaştırıcı para ve maliye politikaları ile hafifletilmeye çalışılacak. Kiralara getirilen yüzde 25 artıştan fazla olmamasını hedefleyen tavan fiyat uygulaması, enflasyon nedeniyle İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde ağırlıklı olarak yaşanan fahiş kira ve konut fiyat artışlarını kontrol altına alınarak vatandaşın süreçten olumsuz etkilenmesinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

Uzun zamandır devam eden enflasyon sorununa karşı üst düzey bürokraside yapılan yeni atamalar ve uygulanan ilk faiz artırımı ardından ekonomi aktörlerinin beklentilerinin çok yüksek olması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak, birkaç yıl içinde kademeli olarak yükselen enflasyonun 650 baz puan yükseltme ile bir anda düşmesini beklemek aşırı iyimserlik olur. Sabırlı, istikrarlı, taviz vermeden uygulanacak olan para ve maliye politikaları, orta vadede meyvelerini verecektir. Bu süreçte, bilhassa Merkez Bankası Başkanımızın ve Hazine ve Maliye Bakanımızın toplumla daha fazla iletişim halinde olarak uygulamaya konan politikaların/enstrümanların neler olduğu, hedefler, beklentiler vb. konularında sık sık bilgilendirme toplantıları yapmaları, uygulanan politikalara güven duyulması ve kredibilitesinin artması konusunda önemli bir katkı sağlayacaktır. Şeffaf ve anlaşılır şekilde tanımlanmayan her politika, ekonominin farklı aktörleri tarafından farklı şekilde yorumlanarak kuşku ve tedirginlik ortamının artmasına yol açacaktır.

Yeni dönemde toplumumuza da düşen ödevler var: Ekonominin yönetiminde görev alan değerli bürokrat ve siyasetçilerimizin uygulamaya koydukları politikalar konusunda toplumun biraz daha sabır ve teenniyle süreci takip etmesi, enflasyonla mücadele başta olmak üzere tüm ekonomi politikalarının başarıya ulaşmasında anahtar rol oynayacaktır. Yeni dönemde, çok daha müreffeh günlere kavuşmak dileklerimizle...

Ekonomi Haberleri

Visa ve Mastercard'a rekabet soruşturması açıldı
İstanbul'da su fiyatlarına zam
Trafiğe kayıtlı taşıt sayısı 30 milyon 883 bini geçti
Arap Devletleri Ligine ihracat 40 milyar dolara ulaştı
Bakan Bayraktar: Konutlarda kullanılan elektriğin tamamı rüzgar ve güneş enerjisinden üretiliyor