Enerji Politikaları Açısından Türkiye’nin Dünü ve Bugünü

Şahap Kavcıoğlu, Yeni Şafak’taki yazısında Türkiye’nin enerji alanında sarf ettiği ilerlemeyi enerji politikalarının dünü ve bugününün karşılaştırması üzerinden ele almış.

Şahap Kavcıoğlu’nun konuyla alakalı yazısını ilginize sunuyoruz:

Enerjide Dışa Bağımlılığın Azalması

İki hafta önce İsviçre’nin Cenevre şehrinde katıldığımız Parlamentolar Arası Birlik’in toplantısında önemli konulardan biri de yenilenebilir enerji idi. Katılımcı bütün ülkeler bu konuya çok fazla hassasiyet gösterdiler. Türkiye’ye döndüğümüz hafta da, dünyanın iki önemli lideri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ankara’da bir araya gelerek, Türkiye’nin ilk nükleer santrali Akkuyu Nükleer Santralinin temelini attılar.

Bu buluşma sadece Türkiye’de değil, uluslararası medyada da geniş yankı buldu. Böylece, iki ülke son dönemde özellikle Suriye konusu ile birlikte tesis ettikleri güven ortamın da, enerji ilişkilerini geliştirme yolunda da önemli bir adım atmış oldu.

Hemen arkasından Perşembe günü de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Berat Albayrak benim de katıldığım bir grup Milletvekiline Türkiye’nin enerji politikaları ile ilgili bir sunum yaptı ve sorularımıza cevap verdi.

Enerji konusunun bu kadar gündemi meşgul etmesinin en önemli nedenlerinden biri, artık dünyanın en yüksek büyümesini sağlayan Türkiye’nin bunu sürdürülebilir kılmak için bölgede enerji konusunda politika belirleyen ve oyun kuran bir ülke haline gelmesidir.

Enerji Bakanımız bize öncelikle geçen yıl kamuoyuyla paylaştığı, enerjide bağımsız bir Türkiye hedefi ile Milli Enerji ve Maden Politikası Strateji Belgesi hakkında bilgi verdi. Strateji Belgesi’nin nihai hedefinin, yerli kaynaklarımızı en üst seviyede kullanarak, dışa bağımlı olduğumuz kaynaklarda yönetilebilir bir seviyeye gelmemizi sağlamak olduğunu ifade etti.

Bu nedenle son 15 yılda enerji sektörüne özel-kamu işbirliği ile 100 milyar dolardan fazla yatırım yapıldığını belirtti.

Son iki yılda enerjide tarihi rekorların kırıldığı bir döneme şahit olduk. 2002 yılında 31.846 MW olan kurulu gücümüz, 2,5 kat artışla bugün 86 bin MW’yi aştı. Toplam elektrik üretimi ise, bugün iki kattan daha fazla bir artışla 129.400 GWh’den 295.490 GWh’ye ulaştı.

2017 yıl sonunda devreye alınan 9 milyar dolar değerindeki 8.222 MW elektrik üretim kapasitesine sahip 2.774 tesis ile Türkiye tarihinde bir yılda devreye giren üretim santralleri açısından bir rekora ulaşıldı.

Devreye alınan bu 2.774 santralin 2.708’i yani % 97’si yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşmaktadır. Bu da Türkiye’nin bu alandaki büyük potansiyelini gösteriyor.

Türkiye, bugün yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminde yüzde 32 ile hem Avrupa hem de dünya ortalamasının oldukça üzerindedir.

Yenilenebilir Enerji Ülke Çekiciliği Endeksi’nde 2017’de üç basamak yükselerek 16. sıraya yükseldi. Geçtiğimiz yılın yenilenebilir enerjideki kapasite artış oranı dikkate alındığında Türkiye Avrupa’da; jeotermalde birinci, biokütlede ikinci, güneşte üçüncü, rüzgarda dördüncü ve hidrolikte ise beşinci sırada yer alıyor.

Nükleer enerjide ise gerçekten de bulunduğu coğrafyada özellikle de Avrupa kıtasında herhalde Nükleer santrali olmayan tek ülke Türkiye’dir.

Akkuyu Nükleer Santralinin devreye girmesiyle kaynak çeşitliliği artacak, enerji kaynaklı ithalat oranımız azalacak. Biz nükleer enerjiyi; su, kömür, rüzgar gibi yerli kaynakların değil, doğalgaz gibi ithal kaynakların yerine ikame edeceğiz. Akkuyu nükleer santrali bugün devrede olsa idi elektrik talebimizin yaklaşık % 13’ünü bu santralden karşılıyor olacaktık.

Bugün Nükleer Santrallerin güvenilirliğini, çevreye etkisini sorgulayarak nükleer gerçekleri perdelemeye çalışanlar, aslında Türkiye’nin nükleerde bir yarım asır daha kaybetmesini istiyorlar. Dünyadaki gelişmelere baktığımızda; dünyanın elektrik talebinin yaklaşık % 11’i nükleerden karşılanmaktadır.

Halen 31 ülkede 450 nükleer santral işletmede, 16 ülkede de 55 nükleer santral inşaatı devam etmektedir.

Avrupa Birliği üyesi 14 ülkede 129 nükleer santral mevcut. Örneğin Fransa elektriğinin % 72’isini 58 nükleer santralden karşılıyor. ABD’de 99 nükleer santral işletmede. Avrupa Birliği, 128 nükleer santrali ile elektrik talebinin % 25’ini nükleer santralden karşılıyor.

Net Enerji ihracatçısı ülkelerde, petrol ve doğalgaz zengini ülkelerde bile nükleer santraller bulunmaktadır.

Bir ülkenin büyüme ve kalkınması; daha fazla üretim yapması demek, dolayısıyla daha fazla enerji harcaması anlamına gelmektedir. Türkiye’de hal böyle iken, esas problem; üretimin ana girdisi enerjinin yaklaşık % 70’lik kısmında dışa bağımlı bir yapının bulunmasıdır.

Petrol, doğalgaz gibi enerji kaynaklarının dışarıdan temin edilmesi, üretimin beraberinde ithalat artışlarını da getirmektedir. Bugün itibariyle ithalatın yüzde 55’ini Rusya’dan, yüzde 20’sini İran’dan, yüzde 12’isini Azerbaycan’dan % 13’ünü Nijerya-Cezayir ve diğerlerinden yapıyoruz.

Enerji faturamız dünyadaki petrol fiyatlarındaki dalgalanmadan büyük ölçüde etkileniyor. 2015 yılında enerji faturamız 37,8 milyar dolardı. 2016 yılında petrol fiyatları gerileyince fatura 27,1 milyar dolar oldu. 2017 yılında ise büyümeye paralele olarak enerji faturamızda artarak 37,2 milyar dolara ulaştı.

Türkiye’nin nükleer enerji ile birlikte, uzun süre kullanamadığı ve önemli potansiyeli olan güneş, rüzgar, jeotermal ve bio enerji alanlarına yatırımların hızla artacağını ve dışa bağımlı doğalgaz ve fosil yakıt ile enerji üretim payının bu yolla azaltılabileceği ortadadır.

Dolayısıyla, enerji yatırımlarımızdaki nihai hedefimiz; enerjide dışa bağımlılıktan kurtulma, cari açığın azaltılması, istihdamın artırılması, enerji maliyetlerinin düşürülmesidir.

 

Ekonomi Haberleri

Reklam Kurulu Kasım indirimlerinde tüketicinin aldatılmasına izin vermedi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Işıkhan: (Asgari ücret) Önümüzdeki hafta içinde neticelendirmeyi düşünüyoruz
Bakanlık 5 belediyeye haciz başlattı
MHP’den 'Asgari Refah Seviyesi' önerisi
"Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı" yeniden gündemde