Meğer 'endişeli modernler' ne modernmiş ne de demokrat. Asıl mesele, bu kitlelerin son yıllarda kendilerini ekonomik bakımdan 'kaybedenler' olarak görmeleri.
Bunları Metropoll'ün açıkladığı 'endişeliler' araştırmasından öğreniyoruz. Referandumda hayır oyu veren illerde yapılan araştırmada seçmenin yüzde 32'si 'laik yaşam biçiminin tehdit altında' olduğunu söylüyor. Bunu Türkiye geneline yaydığımızda muhtemelen 'endişeliler'in oranı yüzde 20 civarına inecektir. Araştırmayı dün yayınlayan bazı medya organları asıl fotoğrafı görmek yerine işlerine gelen bilgiyi büyütmeyi tercih ettiler. Neymiş efendim AK Partililer bile AK Parti'den endişe ediyormuş? Referandumda hayır oylarının çoğunlukta olduğu illerde 'endişeliler'in ana gövdesini CHP seçmeni oluşturuyor; CHP'lilerin yüzde 62'si endişeli. Bu oran MHP'lilerde yüzde 44, BDP'lilerde ise yüzde 37. AK Partili seçmenin ise yüzde 14'ü 'endişeli'.
Bence araştırmanın en ilginç verisi, 'endişeliler'in demokratlık-militarizm skalasında militarizme savrulduğunu göstermesi. Bu kitlenin üçte ikisi militarist, üçte biri demokrat özellikler gösteriyor. Anlaşılan 'endişe', tutucu ve militarist bir tepki yaratmış. Endişeliler, endişe kaynaklarının ortadan kaldırılması için orduya bakıyor, tutucu sosyal kodlara sığınıyorlar. Benzer şekilde laik yaşam biçiminin tehdit altında olduğunu düşünenlerin üçte biri AK Parti hükümetinin zor kullanılarak düşürülmesinden yana. Bu 'zor'un ne anlama geldiğini başka bir sorudan anlıyoruz; 'endişeliler'in yüzde 58'i askeri bir darbeyi onaylayacağını söylüyor. Ne için ve kime karşı yapılan darbenin onaylanacağını tahmin edebiliyoruz. Ayrıca 'endişeliler'in yüzde 72'si laikliğin garantörü olarak orduyu görüyor.
'Modernlik' iddiasında bulunan bir kesimin darbeye destek vermesi ve laikliğin garantisi olarak orduyu görmesi yaman bir çelişki. Bu, soysal alanın askeri güçle savunulmasını istemek demek ki, abes; ne demokratça, ne de modern. 'Endişe' denilen 'şey' bu kitleleri çağın gerisine savuruyor, bilmem farkındalar mı? Ayrıca 'endişeliler'in 'karşı kampta' yer alan partilere ilişkin tutumları da 'demokratça' değil. Bunların yüzde 53'ü Kürt siyasal hareketini temsil eden partilerin, yüzde 57'si de dine dayalı siyaset yapan partilerin kapatılmasını onaylıyorlar. Bu partilerle AK Parti'yi ve BDP'yi kastettiklerini söylemek mümkün.
'Endişenizin kaynağı ne?' sorusuna doğrudan AK Parti ve hükümet diyenler yüzde 5. 'Dindarlaşma'yı endişe kaynağı olarak ifade edenler de yüzde 3. Ama genelde 'laikliğin tehlikede' olduğuna ilişkin yoğunlaşmış bir kaygı var. Ancak bütün endişe kaynakları arasında en büyük grubu yüzde 34'ü aşan oranda doğrudan referans alan ekonomi içerikli kaygılar oluşturuyor. Ortaya çıkan veriler endişenin önemli bir zemininin 'psikolojik' ve 'ekonomik' olduğunu gösteriyor. Endişelilerin yüzde 85'i yaşam biçimlerine bir müdahale ile karşılaşmadıklarını söylüyorlar. Müdahale yaşadıklarını söyleyenler ise yüzde 14. Bunların içinde genel bir mahalle baskısından söz edenler kadar sigarasına, başörtüsüne karışıldığını söyleyenler ve hayat pahalılığından şikayet edenler bile var. Yani ortada yaygın bir müdahale olmadığı gibi bireysel düzeyde somutlaşan kayda değer bir müdahale bile yok.
Araştırmanın bence en çarpıcı bulgusu şu: Endişelilerin çok büyük bir kesimi kendilerini son yıllarda ekonomik anlamda 'kaybedenler' olarak görüyorlar. Bu kesimde son beş yılda hayat şartlarının kötüye doğru gittiğini düşünenlerin oranı % 74. Bu, Türkiye ortalamasının çok üstünde. Bu bulgu, 'laik yaşam tarzının tehdit altında' olduğuna ilişkin algı ile bu kesimlerin büyüyen Türkiye ekonomisinden aldıkları payın görece düştüğünü düşünmeleri arasında bir ilişki olduğunu gösteriyor.
'Kaybedenler' varlıklarını, kimliklerini ve taleplerini 'laik yaşam tarzı' üzerinden ifade ediyorlar. Toplumsal hayatta, siyasette ve ekonomide dışlandığını düşünenler 'yaşam tarzlarının tehdit altında olduğu' savunmasıyla kendilerine bu zeminlerde alan açmaya çalışıyorlar.
ZAMAN