En talihsiz çağın en talihli çocukları

SEZAİ ARICIOĞLU

Üçüncü bin yıla girilmek üzereydi biz geldiğimizde. Birçok mertebe kat etmişti insanlık. Güneşe, aya, yıldızlara her şeye tapmış bir uçurumun kenarına gelip dayanmıştı. Katliamlar görmüş, sürgünler yaşamış, ihanete uğramış, ihtilaller görmüştü. Tutsak kalmış, sözü dinlenmemiş, ezilmiş, sömürülmüş ve hala sömürülmekteydi.

Biz geldiğimizde enstrümanlar zoraki bir mutluluğa ayarlanmıştı. Hayaller pespembe bir dünyanın beklentilerine uygun tonlardaydı. Damarlarında, hala asil bir kanın dolaştığını zannediyordu insanlar. Yeşil, kırmızı, mor, kızıl rengarenk saçlı insanlarla doluydu coğrafya. Çayır çimen kokularını bastırmıştı asfaltlar. Moda esir almıştı tüm renkleri. Çatılar delik deşik, aktıkça akıyor, korkunç bir aldatmaca oyunu her yerde sahne alıyordu. Açılım teorisyenleri iş başındaydılar biz geldiğimizde.

Bir metreküp toprağa, binlerce ton bombanın bırakıldığı bir zamanda geldik biz. Bütün coğrafyalardan feryatların yükseldiği zamanları gördük. Biz varken yaşadı Avrupa endülüsü tekrardan yirminci yüzyılda. En ücra köşelere ulaştı internet bizim zamanımızda.

Yoksulun itilip kakıldığı, yetimin hakkının gasp edildiği, ifsadın yaygınlaştırıldığı, malın bir yığma tutkusu ile yığıldığı, iyiliğin engellenip kötülüğün organize edildiği bir zamanda geldik.

İnsanlar tuz kırıyor, tütün içiyor, chat yapıyor, çürük portakal arıyorlardı. Tahıl ekiyorlar, fabrikadan atılıyorlar, aç bırakılıyorlar, üst üste yalanlar söylüyorlardı birbirlerine. Samimiyet kaybolmuştu biz geldiğimizde. Öfke gurur ve kibir tüm toplumu kuşatmış kardeşliği yok etmişti.

Cezalandırma hastalığına tutulmuşlardı insanlar. Ahlak kaybolmuş, travmalar cinnetler almış başını gidiyordu. Özgürlük, ulusçuluk kirine bulanmıştı biz geldiğimizde. Müdahane ile yürüyordu işler her yerde.

Bıyıklar itina ile düzeltilip postmodern darbelere dualar ediliyordu. Birbirlerinin mabedlerini bombalıyordu insanlar. Köyler yakılıyor evler yıkılıyor ocaklar sönüyor mobilyalar yenileniyordu. Vatan bölünmüyor ezan susmuyor tehliller arşa yükseliyordu özel gün ve gecelerde.

Yılgınlık salgını vardı biz geldiğimizde. Swat’ı kan tutmuş Gazze’nin boynu bükülmüştü. Baştan aşağı bir sessizlik hakimdi biz geldiğimizde. Kürdistan demek suçken geldik biz.

Yılgınlık salgını vardı biz geldiğimizde. Düğünler yine oluyor, telkinler hep ölülere yapılıyor, kemalizm yenileniyor, bürokrasi katıksız bir itaat bekliyordu. Dünya Davos’ta başbakan görüyor fakat önlerini göremiyordu insanlar biz geldiğimizde. Taşlardan medet bekleniyor, türbelere ağıtlar yakılıyor tayyi mekan yaptıklarını iddia ediyorlardı insanlar.

Kıldıkları namazdan gafil olanlar vardı biz geldiğimizde. En ufak bir yardım bile esirgenir olmuştu.

Derken biz geldik. Eşiktekiler dağıldı. Kapı kapandı. Tastamam bir Kitab’ın sayfalarını açtık.

Okuduk, okuduk, okuduk…

Anladık ve anlıyoruz; Yaşadık ve yaşıyoruz.

Yaşayacağız. Yaşadıkça var olacağız.

Çünkü en talihli çocuklarıyız biz, en talihsiz çağın.