En büyük şaşkınlık

Kaç yıldır tanıdığımız, ister istemez davranışlarını gözlemlediğimiz, ister istemez hakkında değerlendirmeler yaptığımız biridir Deniz Baykal. Böyle birinin artık “şaşırtıcı” olmaması gerekir diye düşünüyor insan. Ama şu birkaç gün içinde Deniz Baykal beni iki kere şaşırttı. Birincisi başlangıçta kahramanı olduğu durumla şaşırttı. Bunun hakkında fazla bir şey söylemek gerekmiyor. Bu şaşkınlıkla bekler ve ortaya nasıl bir görünümle, mesajla çıkacağı üzerine küçük spekülasyonlar yaparken, olanlardan hükümeti suçlayarak çıkınca ikinci büyük şaşkınlığı yaşadım. Birinci davranış beklemediğim bir şeydi; ikincisi için aynı şeyi söyleyemem, çünkü bunca yıldır izlediğim bu kişi her durumda üste çıkan, gerçekliği, olguları istediği gibi değiştiren, çarpıtan, yok eden biridir. Buna rağmen ikinci davranışın bende yarattığı şaşkınlık daha da büyük oldu. Herhalde “bu kadar olmaz” kategorisine giren bir şey. Nitelik değil, nicelik şaşırtıcı!

Deniz Baykal söylüyor, büyük bir koro da tekrar ediyor: “komplo”! Nedir bu “komplo”nun mahiyeti? Benim bu kelimeden anladığım, bir insanın yapmadığı bir şeyi yapmış gibi gösterecek bir tuzak kurulmasıdır (bu tabii Türkçe sözlüklerde genellikle karşımıza çıkan tanım değil. O çok daha basit. Herhangi bir “tuzak” için “komplo” deniyor. Bu da, dünyada bir türlü bilinen bir şeyin burada bambaşka biçimde tanınması üstüne söylediklerimle aynı kapıya çıkıyor). Deniz Baykal’ın gizlice filminin alınması kötüdür, ayıptır vb. Ama bu kötülüğü yapanlar, bu ayıbı işleyenler Deniz Baykal’ı zorla alıp o ilişkiye mi sokmuşlar ya da fotomontaj tipi çarpıtmalarla olmayan bir şeyi olmuş gibi mi göstermişler? “Komplo”dan ben bunları anlarım.

Deniz Baykal düştüğü zor durumdan kurtulmak için düşünüp taşınıp bu yolu seçmiş, anlaşılan. Tabii gözü olan bunu görüyor. Bir sinemada, düştüğü bataktan kurtulmak için birini oraya itip üstüne basarak dışarı tırmanan birini seyreder gibi seyrediyoruz. “Bu kadarı pes” diyerek.

Bu sahneyi seyretmenin verdiği şaşkınlık büyük olmasına büyük de, olayın CHP’li figüranlarının davranışları şaşkınlığın en büyüğünü yarattı. Olaydan haberim var ama ayrıntılarını pek bilmiyor bir durumda, bir bekleme odasında televizyon haberlerine bakıyorum. Oğuz Haksever çeşitli muhabirlerle konuşuyor, bilgi alıyor. Arkaplanda ise Baykal konuşuyor, her zamanki öfkeli ifadesiyle; CHP’liler ağlıyor! “Herhalde” diyorum içimden, “adam iyice firaklı bir veda konuşması yapıyor ki, herkes iki göz iki çeşme...”

Ama sonra konuşmayı dinledim. Hiç de öyle firaklı, duygulu bir konuşma değil. Gene kavga, gene suçlama, gene saldırı. Böyle bir kasette yer almış kaç siyasî önder vardır, bilemiyorum. “Bu ben değilim” falan da demiyor, istifa ediyor. Ama suçluyor. Ve CHP’liler ağlıyorlar. Neye ağlıyorlar? Filmin çekilmiş olmasına mı, yayına konmuş olmasına mı, neye?

Belli ki Deniz Baykal’ın istifa etmesiyle boşalan CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturması en muhtemel aday Deniz Baykal. Bu olayın başından beri en sık rastladığım yorum, bu işin ardında, genel olarak Baykal kafasında olup da, Baykal’ın bu işi gereği gibi yapmadığını düşünenler var. Bu yorum doğruysa, Deniz Baykal attığı adımda (bir taşla üç beş kuş) onlara da kendi vazgeçilmezliğini anlatıyor olmalı: “Bakın, şu durumda bile hükümete çamur atmanın fırsatını yarattım. Benden iyisini mi bulacaksınız?” “Kumpas”ı böyle düşünenler kurmuş olsa da, bana, Deniz Baykal isterse, üç vakit içinde o makama geri döner gibi geliyor. “Yaratmadıysa” bile kendi suretinde “yeniden biçimlendirdiği” partisinin başına geçer.

Onun için de bu şaşırtıcılıklarla dolu olay karşısında en büyük şaşkınlığım CHP’lilere.

TARAF