En Büyük Kubbe ve En Yüksek Minare Budalalığı

“Çamlıca'ya cami yaptırmak kötü fikirdir; kubbesi en geniş, minareleri en yüksek cami yaptırmak berbat bir fikirdir.”

Ahmet Turan Alkan, bugünkü yazısında İstanbul’un en yüksek tepesi Çamlıca’ya yapılması düşünülen caminin mimarı Hacı Mehmet Güner’le Milliyet gazetesinde yapılan röportajı değerlendiriyor. Alkan, en irisini, en büyüğünü yapacağız diye rekora heves etmenin İslâmî bir cehd olmadığını belirterek bunu pozitivist doktrinin ilerlemecilik saplantısının zihinlere çaktığı bir budalalık olarak niteliyor.

Fetvâ

A. Turan Alkan / Zaman

Milliyet Gazetesi'nden Gürkan Akgüneş'in Mimar Hacı Mehmet Güner'le şu meşhur Çamlıca projesi hakkında 4 Temmuz günü yaptığı mülakatı ancak dün okuyabildim.

Anladığım kadarıyla bu mülakatta söylenen sözler bugüne kadar yalanlanmış veya düzeltilmiş değildir.

Evvela Gürkan Akgüneş'e veya editörüne birkaç küçük "tembih"te bulunmak icab ediyor. Sohbetin bir yerinde Mimar H. Mehmet Güner'e ait, "... herhangi bir eski Osmanlı Selahaddin Camii'ne benzeteceğiz ama yeni bir projedir" cümlesindeki bariz yanlışlık, her ne kadar bazı boyundan büyük laflar etmiş ise de dinî mimari literatürüne âşina olduğunu varsaydığımız mimara ait olamaz: Selahattin değil Selâtin'dir. Bir başka editör veya muhabir yanlışı, yine mimara ait "Bir fiil ilgilenmiş olduk, 15-16 sene gönüllü olarak" cümlesiyle ilgili; Bir fiil değil, elbette bilfiil olacak! Evet, küçük ayrıntılardır ama konuşulan meselenin kavramlarına yabancılık şüphe ve ardniyet tesiri uyandırır!

Mülakatı dikkatle okudum. Mimar Güner, konuya vahim bir boyut getiriyor. Kanaatlerim şöyledir:

Mimar, söyledikleri ve konuya yaklaşım tarzıyla böyle bir proje için yanlış seçim olduğunu göstermiştir. "Neticede cami yapıyorsunuz, kubbesiz minaresiz olmaz" ifadesi pek naif duruyor. Tenkide bile değmez fakat sahibinin meseleden ne anladığını göstermesi bakımından ürperticidir.

Sâniyen, "Ecdadın yaptığından da geniş kubbe kullanacağız. Minareleri, yapılmışlar içinde en yüksek minare olacak, kubbe ölçüleri en geniş olacak. 105 metreyle Medine-i Münevvere'nin minarelerini geçiyor inşallah. İddialı bir proje" sözleri de İslâm mimarlık birikimine âşina bir mimarın ağzından çıkacak sözler değildir. Böyle sözler, Körfez emirliklerinin petrol parasıyla turist celbetmek için yaptırdıkları çılgın projelere veya Kâbe'nin omuz başına dikilen bî edeb gökdelenlerin bânilerine yaraşır, İstanbul için böyle cümleler kuran birine değil cami, değil mescid, bir iskele babası tasarımını sipariş etmek bile, büyük cür'et gerektirir.

Toparlarsak, özel durumlar dışında kamu bütçesiyle cami yaptırmak kötü fikirdir; tek kişinin arzu ve tensibi üzerine cami yaptırmak kötü fikirdir. Çamlıca'ya cami yaptırmak kötü fikirdir; kaldı ki câmiyi, İslâm mimarlığının rûhuyla temasa pek vakit bulamadığı anlaşılan bir mimara çizdirmek de kötü bir fikirdir; kubbesi en geniş, minareleri en yüksek cami yaptırmak berbat bir fikirdir; bu camiîn minarelerini Efendimiz'in Mescidi'ndeki minarelerin yüksekliği ile mukayese etmek, kötüden de öte had bilmezliktir. Okuyucumun biri diyor ki, "Âşıklar bu câmide namaz kılmaz!" Niçin kılmaz diyeceksiniz? Efendimiz dâr-ı bekaya irtihâl ettiklerinde defnedildiği mescidinin üstünde ne kubbe, ne de yanıbaşında minare vardı. Öyleyse niçin bu haydarâne lâflardan inciniyor insanlar? Çünkü Urfalı Nâbi buyurmuş ki, "Sakın terk-i edepten, kûy-ı mahbûb-u Hudâdır bu/ Nazargâh-ı ilâhîdir, makaam-ı Mustafâ'dır bu." Ölçü edeb ölçüsüdür ve bu ölçü Hucûrat Sûresi'nin 2. Âyeti'nde altı çizilen, "Seslerini Peygamber'in sesi üstünde yükseltmeyin" ikazının uzantısıdır.

Hatırlatacak başka ölçüler, başka incelikler var ama gönlüm elvermiyor, dilim varmıyor, kıyamıyorum.

Sadece şu kadarını ifade etmek isterim: En irisini, en büyüğünü yapacağız diye rekora heves etmek İslâmî bir cehd değildir ey ilgili çevreler; Pozitivist doktrinin ilerlemecilik (Progressive) saplantısının zihinlere çaktığı bir budalalıktır (bkz. Guinness). Budalalıktır çünkü rekora mevzu eylemler ölçülebilir şeylerdir lâkin, İslâm'ın önemsediği temel ölçüleri ölçmek mânâsızdır, saded haricidir: İman, tevhîd, kalb-i selîm, huzur, iki cihan saadeti, sıdk, merhamet, muavenet, hürmet, muhabbet, hüsn-i muhafaza gibi kavramlar "rekor"a özne teşkil etmezler; onlar dahi mizân ve had ve "evsâd" üzredir.

Hatîme olsun deyû, Kanunî'nin ünlü Şeyhülislâmı Ebussuud Efendi üslûbuyla bir fetvâ hattı da biz çekelim:

Mes'ele: Bir şehirin nâdir meşcerelik yerlerinden birine, aslen ihtiyâç yoğ iken emîr Zeyd, bedeli mîrîden ödenmek üzre bir câmi inşâsını emretse ve mi'marı Amr dahi, "Minaresi mescîd-i Nebevî'ninkinden de mürtefî, kubbesi cemî kubbelerden azîm ola" deyu elfâz-ı garîbe eylese şer'an caiz olur mu?

Elcevap: Olmaz, Zeyd'e muâheze, mi'mar Amr'a dahi tevbe ve istiğfar icab edüb bu işten vazgeçseler daha evlâdır.

 

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!