Tekdüze bir yaşamdı sürdürdüğün. Sabah kalktığın, akşam yattığın saatler aynıydı. Yaptığın günlük işler aynı, her gün yediğin tostun, içtiğin çayların saatleri bile aynıydı. Mekanik bir dünyanın usancıydı üstündeki. ‘Dünümü kuran ben değilim, bu günüm dünden kalma bir tekrar, yarına dair yapay endişelerim var ‘ diyordun ya kahrolası bu yazgının dönüm noktası neresidir bilemiyordun. Hep beklentiler, hayal kırıklıkları, arayışlar, yeniden çırpınışlar, koşturmalar, zahmetler, hep yetişememe, ulaşamama, varamama,.. Menzil hep uzaktaydı. Kitabı okuyordun. “Rabbinize iman edin diye imana çağıran davetçi”yi duymuş ve iman etmiştin. Yıllardır bir arpa boyu yol gidememişliğin mahcubiyetiydi üstündeki. Cehaletin kol gezdiği, çirkefliğin rağbet gördüğü, zulmün ilmik ilmik ağını ördüğü bir dünyada zilletin kolaycılığında, Bunca kirli, aşağılık hayatın sıkıcılığından seni çekip çıkaracak bir kapıydı aradığın. Bu kapalı kutudan kaçıp kurtulmak istiyordun hani. Bildiklerini yaşamlaştıramamanın utancıydı sırtındaki. Emanetin berraklığına karşın, ellerinin kirini akıtacak bir nehirdi bulmaya çalıştığın. Üstündeki günah yükünü boşaltacak bir kuytulukta upuzun tefekkürlere muhtaçtın. Değil mi ki iblis Rabbine meydan okuyarak ‘senin kullarını yoldan saptıracağım. Onlara arkadan, önden, sağdan, soldan yaklaşarak tuzaklar hazırlayacağım’ diyordu. Ezeli ve ebedi düşman her an tetikte. Her köşe başını tutmuş, hak mesajın netliğini ve berraklığını karartıp gevşetmeye çalışmaktaydı. Geceler gündüzlere bağlanıyordu, gündüzler gecelere. Yazlar kışlara ulaşıyordu, kışlar baharlara. Ne yüreğinde, ne yüreğinden bereketlenecek çevrene bir gonca gül açmıyordu. Yorgunluk ve ümitsizlik de bir tuzaktı farkındaydın. Aylardan zilhicceydi. Kılıçların sustuğu, yere barış ve güvenliğin indiği bir zamandı. Hacc ayı, saygı ayı idi gelip kapını çalan.
Ey döne döne kendi kabrini kazan, bir türlü gelmeyen geleceğine ümitler yığıp duran insan, İbrahim( A.S.)’in yüce çağrısına uy ki durgun suların kokuşmuşluğundan kurtul.
‘İnsanlar içinde haccı ilan et. Gerek yaya, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üstünde sana gelsinler. Gelsinler ki kendileri için bir takım faydalara tanık olsunlar. Sonra kirlerini gidersinler. Adaklarını yerine getirsinler ve eski ev (Kabe’yi)i tavaf etsinler(22/27-29).
Çağdaş putlardan ve putçulardan yüz çevirerek, azgınlığın, tuğyanın, zulmün, cehaletin yuvası mağrur şehrinden çık ve Allah’ın evine yönel. Dünyaya dair tüm hesaplarını kapat, kırgınlıklarını unut, ilişkilerini ve birikimlerini temizle ve yola düş. Sana tercih sunmadan seni seçecek olan ölüm için prova yap. Şimdi Rabb ile randevu zamanı. Git Rabbinle görüş. Elçilerin izlerini ara. Ebediyete yönel. Hesap gününü yaşa. Salih amel işlemeye güç yetiremeyeceğin günü prova et. Tüm azaların yargılanır o gün. Her birine teker teker sorulur işledikleri. Haydi şimdi vakit gelmişken buradan onun tarafına dön. O ebedidir. O’na dönmek mutlak hakikate dönmektir. Bunca yılını cehalet ve zulümle koyun koyuna geçirdin. Dünyanın, bencil tutkularının elinde oyuncak oldun. Allah’la sözleşmeni unuttun. Akıp giden zaman seni değiştirdi. Fıtratından uzaklaştın. Yalnızca O’na taparım. Yalnız O’ndan yardım dilerim. O’ndan başkasına başkaldırırım diyordun. Görünür görünmez putların kulu oldun. Haydi şimdi kurtuluş vaktindesin. Allahın evinde, insanlar için kurulmuş ilk (kıyam) evinde Rabbine dön yüzünü yeniden.
Yol hazırlığı, ihram ve niyet; bir yolcuya yerleşik hayattaki şeyler gerekmez… heybendeki tüm yükleri boşalt. Geride bırakacağın her şeyini Allah’a emanet et. Sana ayakbağı olacak her şeyi bırak ve Mikat’a yönel. Dünyanın her yanından Kabe’ye ulaşan yolların üzerinde değişik noktaların adıdır Mikat. Herkesin elbise kabuğundan çıktığı yer. Mikata ulaştın. Elbiseni değiştir. Ruhuna amellerine giydirdiğin tüm ebiselerden kurtul. Tevhidi paramparça eden tüm unsurlar elbisede netleşir. Efendiyi köleden, zengini fakirden ayıran bir belirteçtir o. Oysa sen ölümün ve hayatın provasına yola çıktın. Öyleyse Mikat’ta kefeni giy. Ve tüm ayrıcalıklarından kurtul, mahşer alanına karış. Evini, aileni, işini, düzenini bırakmışsın. İhrama girmişsin. Kutlu bir değişimin arefesindesin. Sınırdasın. Özgürlükle- zilletin, kullukla- köleliğin, cennet ile cehennem tercihinin sınırında. Başağa duran filiz gibi niyetlen. Yalnızca beden ve elbiseden ibaret kalmayacağına niyet et. Yıllardır gaflet bataklığında uyuşup kalmışsın. Haydi yaradanını tanı, Rabbini tanı, insanları tanı, taşa tutulmuş şeytanın ve dostlarının hilelerini tanı. Kendini tanı. Haddini bil. Özgür seçimler yapamadığın çaresizlikler, çıkışsızlıklar diyarındaydın. Hep prosedürler, gereklilikler, Elini kolunu bağlıyordu. Şimdi bilinçli bir tercihle yeni yönüne niyet et. İhramını giyip, niyet ettiğin anda hacc başlar. Kendini Rabbine ihramınla iki rekat namaz kılarak takdim et. ‘ Rabbim artık senin dışında hiç kimseye kulluk etmeyeceğim. Tıpkı Atam İbrahim gibi her tutum ve davranışımda sana yöneleceğim. Her insanın kaçınılmazı olan ölümü prova ediyorum’ de. Mikattaki her rüku dünyalık hiçbir kutsal için bu başın bir daha eğilmeyeceğinin ilanıdır. Her secde Allah’tan başka güçler önünde şimdiye değin eğilmiş başlar için bir özürdür, bir reddiyedir. Bu namazın her kıyamı, her oturuşu bir akittir. Özgür iradenle ölümü ve ihramı seçtin, niyet ettin, söz verdin. Yükümlüsün. Haram bir zamanda, haram bir mekana gireceksin. Sana benliğini hatırlatan her şeyi, seni diğer insanlardan ayıran sana özel olduğunu düşündüğün vazgeçemediklerini hatırlatan her şeyi haram kılan ihramı giydin. Amirliğini memurluğunu unut. Üstünde yaşama dair izler kalmasın. Koku sürme, tırnak kesme, kendine bakma, hiçbir hayvanı incitme, bitki koparma. Tüm varlık alemiyle barışık ol. Hak çiğneme. Üzerine konmuş bir böceği dahi öldürme. Eline-diline ve üzerine merhamet ve tevazu çöksün. Kimseyle kavgaya girişme. Tüm insanlığın kurtuluş noktasının tam da burada gizlendiğini düşün. Tüm yüzler Allah’a dönüktür artık. Allah’a davetine uyduğunu söyle. Lebbeyk Allahümme Lebbeyk, Lebbeyke La Şerike leke Lebbeyk, İnnel hamde ve’n Nimete leke vel mülk. La Şerike lek. Hakim güçlere korkusuzca ilan et. Övgü Allahın- Nimet Allahın- Mülk Allahın’dır. Onun hiçbir ortağı yoktur. ‘Firavunlar kölelerine soracaktır. Ben izin vermeden mi iman ettiniz.’ Kahrolası Nemrutlara haykır. Hükmün tamamı yalnız Allah’a aittir. Haccın yolculuğu da eğitir insanı. Hava alanlarındaki bekleşmeler, sınırlar, geçiş noktaları, kontrol kuyrukları, kayıt altına alınmalar, sayılmalar hep hesap gününü hatırlatır insana. Rengarenk insanlar, her biri bir telaş içinde, kimi sabır(sızlık)la bekleşmekte, kimi koşuşturmakta. Kaç kapıda beklediğini saymak aklına bile gelmez insanın.
Mekke’nin dar geçitlerinden adım adım Kabe’ye yaklaşıyorsun. Rahmanın kulları saçılmış inciler gibi her yanda. Muhammedi davetin beşiğindesin. Her yanı yüksek kayalıklarla çevrili koca bir çanağın dip noktasındasın. Her yanda yüksek binalar dikilmiş. Görebildiğin tek şey vahyin yağdığı gökyüzü ve her yönden koca bir avucun içine oluk oluk akan insanlar. ‘Rabbim benim Peygamberim buradan geçti. Rabbim buradan başka kimler geçti.’ Koca bir tarih uzanır gözünün önünde. Adem (A.S)’den- Nuh (A.S)’tan , Şit(A.S)’ten- İbrahim(A.S)’den Muhammed(SAV)’e uzanan bir kervan…. Mekke yalnız Muhammed (SAV) demekti senin için. Şimdi başka türlü görürsün bu kervanı. Hepsi birer ümmetti gelip geçtiler. Sen de tek başına bir ümmetsin ve kaydı alınıp geçeceksin buralardan. Kabe’ye yaklaştıkça heyecan artar. Mescid-i haramın üzerinde kuşlar bile tavafta. Lebbeyk sesleri kesilir bir anda. Bu Kabeye ulaştın demektir. Huzura vardığında sessiz ol. Allah’ın haremindesin. Saygılı ve ölçülü ol. Yıllardır döndüğün kıblendesin. Kabe’ye vardığında zaman durur. Yüreğin durur. Kabe insanı dondurur. Kabe muhteşemdir. Bu ihtişamı tasvir edebilecek cümle kurulamaz. Mescid-i Haramın ortasında üstü açık bir meydanda küp şeklinde bir oda. Dikdörtgen şeklindeki siyah taşların harç ile birleştirildiği sapsade bir yapı. Dikkat dağıtacak en ufak bir çıkıntı ya da küçük bir eğim yok üzerinde. Allah’a yönelişin ilk noktasıdır. Allah yeryüzünde yüzünü döndüğün her yerdedir. Kabe Tevhidin başlangıç noktasıdır. Allah’ın kullarıyla sözleşme yeridir. Nice sınamalardan sonra ömrünün son demlerinde bu evin inşasıyla görevlendirilmiş Atan İbrahim(a.s)’in mirasındasın. Rabbinle akdini tazelemeye geldin. İbrahim(a.s)’in dininden yüz çevirmediğini göstermeye geldin. Nemrutların iktidarından, kralların sultasından bağımsız bu özgür evde tüm beşeri bağlardan ve dahası kendinden kurtulup insan olmaya geldin. İnsanlar tavafta. Ortada tek sabit nokta Kabe. Ondan başka her şey bir yörüngede hareket halinde. Üstündeki şaşkınlığı at ve halk ırmağına katıl. Tavaf disiplin ve kararlılıktır. Allah evrenin merkezidir. Sen ise sürekli hareket halindeki bir zerreciksin. Haydi bencillikten kurtul. Hacerül Esved’in önüne gel ve yörüngene gir. Hacerül- Esved Allahın yeryüzündeki elini temsil eder. Allahın yüce adıyla Hacerül Esved’e uzatılmış eller, Allahtan başkaları ile yapılmış tüm beşeri akitleri yırtıp atar. Zalimlerin pisliği sıçramış ellerini temizle. Döne döne koca evrende küçük bir nokta olduğunu hisset. Kabe aşkın merkezidir. Kabul olmuş duaların her yanını kuşattığı bir mekandır. Allahın emri gelince tüm kaygılardan yüz çevirip, teslim olan İbrahim(a.s)’le Hacer’in yuvası. Bu kupkuru dağların ortasında yalnız bir anne ve susamış bir bebek. Barınaksız ve susuz kalacak…’Hani İbrahim şöyle demişti. Ey Rabbim! Bu şehri güvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Rabbim gerçekten onlar insanlardan çoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz sen bağışlayansın rahmet edensin. Ey Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazılarını senin haram kılınmış evinin yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! namazı dosdoğru kılsınlar diye. Artık sen insanlardan bazılarının gönüllerini onlara meylettir. Ve çeşitli meyvelerle onları rızıklandır. Olur ki şükrederler ’ (14/35-37) . İbrahim(a.s) dış etkilenimlere kapalı bu şehirde putlardan yüz çevirmiş, namazı dosdoğru kılan, tertemiz bir nesil yetiştirmeyi hedeflemiş ve İsmail(a.s)’ini vahyin aydınlığında büyütmüştür. Bir kısım insanların ismail(a.s)’i nesle gönül bağını dilemesi boşa değildir. İbrahim (a.s)’in duası dolar bedenine her soluk alışverişinde. Burası teslim olma ülkesidir. Rabbi İbrahim’e teslim ol demişti. O da alemlerin Rabbine teslim oldum demişti. Annemiz Hacer, Atamız İsmail (a.s) vahyi yazgılarına teslim oldular. Sende teslim ol, ırmakta benliğini kaybeden, nehrin gücüne güç katan mütevazi bir damla ol. Yedi şaftlık tavafı tamamla… başladığın noktadan Hacerül Esved’in hizasından tavaftan çık ve ümmete adanmış ruhunla İbrahim(a.s)’in makamında iki rekat namaz (tavaf namazı) kıl. İbrahim (a.s) ki ömrü arayışlarla, keşiflerle, zillet ve suskunluğa başkaldırıyla, zulme isyanla, dua ve zikirle, putkırıcılığıyla, hicretle, ateşle ve ismail’iyle ağır sınamalarla geçti. Ne gençliğinde, ne yaşlılığında sükuneti bilmedi. Rabbinin bilgisine, sevgisine ve övgüsüne ulaştı. Peygamber likten önderliğe geçti. Ne güzel kuldu İbrahim (a.s.). Haydi İbrahim’in makamında iki rekatlik namazın olsun. İki asgari düzeyi (mi) ifade eder acaba. İbrahim(a.s.)’in tarafında olduğunu göstermek için iki rekat namaz kıl….sonra adanmış ruhunla Kabe’yi seyret. Makamı ibrahim(a.s.)’in yanıbaşındasın. Saçlarına aklar düşmüş, dizlerinin dermanı azalmış bir baba gözünün aydınlığı İsmail’i ile elele. Biri ateşten, öteki kurban edilmekten kurtarılmış, Allahın evinin memurluğuna, halklarının önderliğine seçilmişler… dingin bir ruh ile güneşin bağrında Kabe’yi inşa etmekteler. ‘İbrahim İsmail ile beraber Ev’in temellerini yükseltiyor, Rabbimiz bizden kabul buyur. Şüphesiz sen işitensin, bilensin. Rabbimiz! bizi sana teslim olanlardan kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet çıkar. Bize ibadet yerlerimizi göster. Tevbemizi kabul et. Zira tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin sen. Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi gönder. Her zaman üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin, sen. Nefsini aşağılık yapan (beyinsizden ) başka kim İbrahim(a.s)’in dininden yüz çeviririr. Andolsun ki biz onu dünyada beğenip seçmiştik. Ahirette de o iyilerdendir (2/127-130)’. Sen de bir İbrahimsin. İçinde yaşadığın toplumundan sorumlusun. İbrahim’in son durağındasın. Onun ayak izlerine bastın. Haydi onun bu evi yapmadan önceki yollarından da yürü. Haccı tamamla. Yeryüzünün her tarafındaki barınaksızlar için harim bir şehir kurman için bu şart. Yer kürede hakka tecavüz ve fitneden başka her şey haram kılınmış. Sen de halkına yön ver. Hacca çağır, tavaf ettir ve sa’y yaptır. Çünkü hacc ayet ayet Kuranı tefsir eder insana.
Tavaf namazı bitince Kabe’nin ardında (Mescid-i haramın içinde) Safa tepesine varırsın ve sa’ye başlarsın. Safa ile Merve Allahın işaretleridir. Hacer annemizin su bulabilmek için çaresizce koşturduğu yerden aşk ile koştur. İsmaili’ni yere bırak. Hem annenin, hem babanın imtihanıdır İsmail.. .sende bir Hacer’sin. Annesin. Kucağındaki çocuğun suyundan sorumlusun. Hızını kesecek İsmail’ini Allah’a emanet et. O’na güven. O’na dayan ve suyu ara. Rızkını ara. Bir İbrahim nereye yetişsin. Onurlu-insanca bir yaşam için sen de koştur. Bir amacın olsun. Miskin miskin oturup mucizeler bekleme. Kalk suyunu taştan, ekmeğini topraktan çıkartıncaya kadar kararla telaşla ara. Tavaf yalnız Allah için dönmekti. Sa’y yalnız dünyevi ihtiyaç için yorulmaktır. Hangisi önceliklidir? İkisi de. Ahiret iyiliğini yakalamak için dünyayı emin kılmak zorundasın. Dünyanın eminliği tüm kaynakların adilce bölüşülmesiyle ( hak ve adalet ile) mümkündür. Hak ve adaletin tesisi için yorulmak-koşmak gerekir. Hacer annemiz umudu ve gücü tükenmiş bir halde İsmail’in yanına dönünce gaybı yardıma tanık olur. Anne koşup yorulmuştur. Ancak su İsmail’in topuğunun altından çıkmıştır. İsmail’in ayaklarının altından bereket ve mamurluğun fışkırmasını Allah dilemiştir. Ancak annelerin bir hedefe koşmamaları kabul görmez. Annelerin tüm yorulmaları evlatlarına miras olarak kalmaz mı zaten. Sa’y Merve tepeciğinde son bulur. Hacer annemizin umutsuz koşusu da burada son bulmuştu. Zemzem İsmail’in susuzluğunu giderdi, uzaklardan gelen bir kabile bu boş vadiyi şenlendirdi. Yeryüzünün susamış insanları gelip zemzem çevresinde konakladılar. Vahyin aydınlığında İsmail büyüdü. Sınamalardan geçen İbrahim ailesinde kurbanlıktan önderliğe yükseldi. Bu ekinsiz vadide bir şehir yükseldi. Tevhidin bu kıyam evi kuruldu. ‘Bir zamanlar İbrahim’e Beyt’in (Kabenin) yerini açıklamış ve ona şöyle demiştik. Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve tavaf edenler, ayakta duranlar, rüku ve secde edenler için evimi temizle. İnsanlar içinde haccı ilan et. Gerek yaya , gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üstünde sana gelsinler. Gelsinler ki kendileri için bir takım faydalara tanık olsunlar ve (Allah’ın) kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Onlardan yiyin, sıkıntı içinde bulunan fakire de yedirin. Sonra kirlerini gidersinler. Adaklarını yerine getirsinler ve eski ev (Kabe’yi)i tavaf etsinler(22/26-29).
Ey sa’ydan yorgun dönen yolcu zemzeme yönelirken kalbinin derinliklerinden kaynayan pınara kulak ver. Allah’tan aşk ile tüm müminler için helal ve bol dünya-ahiret rızkı dile. Susuzluğun geçinceye kadar iç. Biraz da yanına al ve inancın doğurduğu mucizenin bir kanıtı olarak dostlarına ikram et. Umre Merve tepeciğinde biter. İhramdan çıkabilirsin. Zilhiccenin dokuzuncu gününe kadar serbestsin.
Dokuzuncu gün (arefe)geldiğinde büyük hacc başlar. İhramını giyersin ve Mekke’den çıkarsın. Denizler aşarak Kabe’ye geldin. Yüzünü Allah’a döndün. Benliğinin zaaflarından kurtuldun. Allahın işaretlerine tanık oldun. İbrahim(a.s)’in kokusunu buram buram hissettin. Allah ile akdini tazeledin. Tüm bağlarından kurtuldun. Dünya ve ahiret nimetleri için yorulmanın gerekliliğini anladın. Say yaptın. Gaybi yardımların ancak Allah aşkı ile koşturanlara ulaşacağını bildin. Buraya kadar küçük haccdı. Şimdi Kabe’yi terk et. Ve büyük hacca başla. Meğer hacc Arafatmış. Artık Rabbine en yakınsın. Nerede olursan ol, ne iş yaparsan yap ihramını giy ve Mekke’nin doğusundaki Arafat’a yönel. Dokuzuncu gün gündoğumundan gün batımına kadar Arafat vakfesi, Dokuzuncu gün gece boyunca gün doğuncaya kadar Meşar vakfesi, Onuncu günün sabahından onüçüncü güne kadar Mina vakfesi. Bu üç bölge birbirine geçitlerle bağlanan 25-30 km’lik bir mesafedir. Buralardaki işin vakfedir. Buralarda ikamet edilmez. Yolcusun. Bu üç duraktan geçeceksin. İşaret verilince bir duraktan ötekine yollanırsın. Burada işaretleri veren gün doğumları ve gün batımlarıdır. Bayındır kentlerdeki işini- düzenini sana bıraktıranın, seni köklerinden ve dallarından kopararak bu taş yığınları arasına getirenin muradı ne olabilir. Düşünmelisin. Burada aradığın nedir? Ey insan doyumsuzca tüketmeye çalıştığın zamanların varış yeri ölümdür. Kabe’den yola çıktın. Arafat’a geldin. Şimdi Arafat’tan dura dura Kabe’ye doğru geri dönüyorsun. ‘…. Biz Allah’a aitiz ve yine O’na döneceğiz (2/156). Kabe’de yeni doğmuş bir bebek, masum bir çocuktun. Arafat’ta öğrenen bir genç, Meşar’da bilinçli bir yetişkin oldun. Mina’da olgunlaştın. Yeniden Kabe’ye dönerek ömrün sonu ölüme ulaştın. Her aşamada önemli olan O’na doğru olmaktır. Bu yüzden Hacc kutsal bir sefer değildir. Çünkü ziyaretlerde her ziyaretçinin maksadı kendine özel olur. Oysa hacc mutlak yöneliştir. Tek bir gayeyle topluca yöneliştir.
Büyük Hacc’ın üç durağı vardır. Arafat- Meşar-Mina. İlk vakfe bu yolculuğun Kabeye en uzak noktası olan “Arafat’tadır. Arefe günü öğle vaktinde, güneşin en tepede olduğu anda başlar. Aydınlığın en bol, görmenin en berrak olduğu anda başlayıp gün batımıyla son bulur. Arafat Kumlarla dolu bir ovadır. Ortasında küçük taşlık bir tepe ( Cebelur - Rahme) vardır. Rivayetler Havva ile Adem’in yeryüzü yorulmasına indirildiği nokta diye tanımlar Cebelur-rahme’yi. Peygamberimiz veda haccında bu tepeciği minber tutmuş. Duyanlar duymayanlara ulaştırsın diye büyük bir sorumluluk bırakmış biz Müslümanlara. Dünya ve ahiret hayatını mamur etmenin temel düsturlarını anlatmış ümmetine. Bir günlüğüne şehrin taşınacağı çadır kentte ümmeti görürsün. Burada yapılacak bir iş, görülecek bir manzara yoktur. Uçsuz bucaksız insan okyanusunda kaybolup özgürleşmek için buradasın. Tefekkür etmek için. Milletleri, ırkları renksiz sınıfsız bir toplumu teşkilatsız olarak toplayan bir meydandasın. Sınır tanımaz kavuşmaya tanık ol ”Hayırlarda yarışınız. Nerede olsanız Allah sizi bir araya getirecektir”(Kuran) . Burada Adem’sin. Kirli savaşların, çirkin tezgahların ortasında toprağı işleyip karnını doyurmaya (yorulmaya) sürgünsün. Günahkarsın, zulümkarsın, pişmankarsın. Rabbini bildin. Haydi şimdi isyandan tevbeye geçisi tanı. Kendini fark et. Uzat Rabbine utangaç boynunu ve O razı oluncaya kadar affını talep et. Muhammed(sav)’in buradan alenen ilan ettiği sahiplenilecek emanetlerini enine boyuna düşün.
Gün batınca “Arafat’tan sonra topluca boşanıp aktığınızda Meşar-ı Haram’ın yanında Allah’ı zikredin. Siz bundan önce gerçekten şaşırmışlardandınız. Sonra insanların akın akın döndüğü yerden siz de akın edin (2/198-199)” emri gereği Arafat’ı terk edersin. Beyazlara bürünmüş insan seli geceden kaçarcasına çağlayan bir nehir gibi geçitten akar. Tevhidin ordusu aydınlığı bilip tanımıştır, karanlığa arkasını döner. Meşarı Harama ulaşır ve burada geceler. Burası dostla halvet yeridir. Rabbinle söyleş. Artık tümüyle maskesizsin, kendinsin, bilginsin. Milyonlarca insan ovadan taşmış, dağı taşı doldurmuş. Kimse kimsenin umrunda değil. Kimi ayışığında yarınki büyük savaş için silahını aramakta. Kimi yarın için kendini hazırlamakta Rabblerine yakarışta, kimi dostuyla derin söyleşilerde… ‘Geceleri abid, gündüzleri mücahid’ . Allah’ın muhteşem ordusu karargahlarında büyük döğüşü beklemekteler. Burada ne geceleyecek bir çadır, ne bir barınak yoktur. Gökyüzünde sonsuz yıldız ve ayışığı. Yeryüzü alabildiğince ak kefenini giymiş asker. Ne korku ne endişe vardır insanların üzerinde. Herkes Allah’ın pak hareminde güvendedir. Meşar-ı haramdadır. Haydi haram bilincin oluşuncaya kadar sende çabala. Tefekkür et ve Rabbinle söyleş. Meşar İslamın gerçek yüzüdür. Düşünce, tefekkür, haram -helal bilinci, cihada hazırlık. Gözler bu manzarayı izlemeye doyamaz. Zihinler bu manzarayı hayal edemez, Meşar gecesi anlatılamaz. Tevhid ordusu neferleri 70’er taş(silah) bulmak için dağılır ve döğüşte galip olmak için Allah’ın yardımını isterler. İşte bu İbrahim’in davetini kemale erdiren Muhammed’in ümmetidir. Dünyanın tek gerçek ordusu budur. Aydınları savaşçı, savaşçıları ibadete düşkün, abidleri düşünür … ümmetin darmadağınık olmuş gerçek gücünü burada kavrar insan.
Geceleyin gücünü toplamış, haram bilincini kuşanmış karargahlar 10.gün ağarırken harekete geçer. Dağların aralıklarından, geçit yatağından, patikalardan inen irili- ufaklı gruplar birleşirler büyük bir nehir gibi akışa geçerler. Meşar vakfesi son bulmuştur. Meşar’dan sonraki durak Mina’dır. Mina’da insana çirkin utanmazlıkları ve haramları emreden İblis’in en büyük üssünü dağıtmaya and içmişlerdir. Meşarın abidleri birbirlerine merhametli , İblis(ler)e şiddetlidirler. Ümmetin büyük ırmağı İnsanları sınıflara ayıran inananlara baskı, zulüm ve sömürüyü reva görüp, kendilerine dünya cennetini reva gören İblis ve taraftarlarının üssüne doğru akmaktadırlar. Akan halka karışırsın. Kendi gücünü meşar halkının gücüne katarsın. İman ve hedefinin zirvesine varırsın.
Şeytan Taşlama; katlı otoparkları andıran bir yapı içinde putu simgeleyen üç büyük duvar vardır. Bu üç put üç şeytani aşamanın sembolleridir. Bilinçli ve uyanık ol. Neyi niçin yaptığını bil. Amellerin zahirinde boğulma. Bunlar yalnızca ipuçlarıdır. Gözünü onlardan ayırma. Zilhiccenin 10. Günüdür. Gün doğmuştur. Yeryüzünün en muhteşem ordusu savaş alanı Mina’ya girmiştir. Neyle- kiminle savaşta olduğunu iyi düşün. Boş bir duvarı taşlamak şeytan taşlamak olmaz. İlk ve orta cemreyi vurmadan geçersin. Sondaki cemreye (akabe cemresi) varırsın, vurursun. En büyükleri düşürülünce, öteki ikisinin kendi ayakları üzerinde durmaya iradeleri kalmaz. Zafere ulaşınca şükür ve dua eder, vakit kaybetmeden kurbanını kesersin. Çok bilmiş din adamlarının tarif ettiği menasıklı hacc’dan öte bir hacc yap. Çünkü hacc niyettir. Niyetsiz hacc hiçbir kazanç getirmeyen hareketler den oluşur. Hacc’da tavaf etmekle “tevhid”i (Allah’ı birleme) pratik edersin. Say yaparak, Hacer annemizin, çaresizliğine ve çırpınışlarına eşlik edersin. Kabe’den Arafat’a gitmekle, Adem’in yeryüzüne inişini , günahı ve tevbeyi , isyan ve itaati, Allah’ın yargısını bekleyişini prova edersin. Arafat’tan Mina’ya ulaşmakla insanın yaratılış felsefesini, düşüncenin bilgiden bilince, bilinçten aşka dönüş aşamalarını, Ruhun topraktan Allah’a kadar olan miracını anlarsın. Mina’da olgunluğun, mutlak kulluk ve mutlak özgürlüğün son merhalesini İbrahim’i yaşamış olursun.
Şimdi Mina’dasın. İbrahim(a.s) ’in İsamil’ini boğazlamaya karar verip mutlak kulluğa ulaştığı makam da. Sen de gelirken İsmail’ini buraya getirmelisin. Çünkü O seni Allah yolunda gitmeye değil kalmaya çağırır. Sorumluluk yolunda seni tereddüde düşürür, sana ruhsatlarla dolu teviller empoze ederek gözünü kör eder. Hayatında saygınlığın en tepe noktasında öyle bir şey vardır ki ona kavuşmak için doruklardan inersin, onu kaybetmemek için tüm İbrahim’i hasletlerden vazgeçmeyi göze alırsın. İşte o senin İsmail’indir. İbrahim (a.s) İsmail(a.s)’i yüzyıl beklemişti. Yaşamının tek meyvesiydi ve emir geldi. - İbrahim İsmail’i boğazla, durdu, titredi, düşündü,yorumlamak istedi. Ne zorlu bir seçim! Hangisini seçsin İbrahim? Bağımlılıklarını mı vahyi mi ? Kendini mi Allah mı? Babalığı mı Peygamberliği mi? İsmail’i mi Rabbini mi? Yüzyıllık Peygamberlikten, şirke karşı savaştan, putları kırdıktan, cehaleti yok ettikten, tüm cephelerde zafer kazandıktan sonra, bile sınanacaktır İbrahim. İsmail’ini kendi ellerinle kes. Dünyaya tutunduğun dalları kendi ellerinle kopar. Denilecektir. Şeytan ilkin İbrahim’in kalbine evlat sevgisi ve aklına mantıki delil üfledi. Buyruğu yerine getirmekten, İsmail’ini korumaya yöneldi. Bu ilk cemredir. İkinci kez şefkatini tetikledi. İsmail’i kendi elleriyle boğazlayamayacağını düşündü. Gördüğü bir rüyaydı. Yorumlamak istedi. Buyruğu yerine getirmekten kaçındı ve ismailini korudu. Bu Orta cemredir. Son kez emri duyan İbrahim kalbindeki İsmail’i söküp atabildi. Ancak bu kez gözündeki İsmail sevincinin yerini İsmail’i yitiriş kederi doldurdu. Bu Büyük cemredir. Ey kendini müstağni gören mütekebbir insan. Önderin İbrahim(a.s)’ i türlü entrikalarla ilahi buyruğu yerine getirmekten alıkoymaya çalışan şeytanın sınırsız düzenini tanı. İbrahim (a.s) Allah’a kulluğu, mutlak özgürlüğü, İsmail’ini kurban etmeyi seçti. Hikayesini İsmail’e açtı. İsmail vahyin aydınlığında büyümüştür. Babasının yanan yüreğine su serper “Babacığım emrolunduğun şeyi yap. Bu işte beni de itaat edici olarak bulacaksın ve göreceksin ki inşallah sabredenlerdenim ve İbrahim kararlılıkla işe koyuldu Bıçak İsmail’i kesmedi Birden bir koyun ve bir mesaj. İşte bu hakikate karşı sorumluluk sahibi biri olarak seni tutsak eden ve acizleştiren her türlü bağdan kurtuluşun hikayesidir. Unutma sen de ömrün boyunca Mina’dasın, şeytan taşlamaktasın. İsmail’i feda etmekle, İblis’i taşlamış olursun. Kurban etmen gereken İsmail değildir. İblisin oyuncağı olan İsmail adlı gönül bağındır. İsmail’ini kurban yerinden kaldır sonra birlikte Mina cephesinden geri dönün. Tevhid misyonunu yüklenin. İnsanlar için özgürlük, eşitlik,sevgi ve güven evlerinin inşasına yönelin. İlk gün yalnız büyük cemreye 7 taş atılmıştır. Şeytan taşlama bayramın 2. ve 3.gününde de yapılır. 2. ve 3. Gün ilk, orta ve büyük cemrenin her birisine 7’şer taş atılır. 4.gün şeytan taşlayıp taşlamama da serbestsin. 3.gün şeytan taşlamadan sonra Hacc Kabe’ye varmadan biter. Düşmanın tüm sinsi planlarını yok edinceye kadar, tutunacak bir can damarı kalmayıncaya kadar Mina’dan dönmemelisin.
Yeryüzünün her tarafından çeşitli ırk,dil ve ülkelerin insanları aynı inanç, aynı kültür, aynı tarih, aynı hedefle ellerinde resmi bir tebliğ olmadan bir araya geldiler. Protokol ve hiyerarşi yerine samimi bir ortamda, bir arada hacc yaptılar. Üzerlerinde sınıf, meslek, ilim, zenginlik gibi bağların hiçbirisi yoktu. Tüm toplumların doğal temsilcileri ortak dertlerle burada toplandılar. Elbet özel sıkıntıları da vardı. Ancak hacc’da aslolan topluluktu, ümmetti, ümmetin sıkıntılarıydı. Birbirlerinin zayıf ve güçlü noktalarına tanık oldular. Örnek alınacak ve ıslah edilecek yanlarını gördüler. Kınayıcının kınamasından korkmadan kendi coğrafyalarının geleneklerini buraya taşıdılar. Hacca ilk kez gitmiş insanlar ne kadar okumuş ve öğrenmiş olarak giderlerse gitsinler bir anaforun ortasına düşmüş gibidirler. Toplulukla hareket etmek zorundadırlar. Bu yüzden burada sükunet bulamazlar. Haccın temel menasıkları bittiğinde insan derin bir uykudan uyanmış gibi hisseder kendini. Günlerdir karşılaştığı manzaralar ruhunu delik deşik etmiştir. Ne büyük anlar yaşadım, ne büyük anları kaçırdım belki diye derin bir muhasebeye başlar. Oturup hacca kafa yormak zamanıdır şimdi. Bayramın ikinci ve üçüncü günleri de Mina’da olmanın önemi buradadır. Hem kişisel, hem ümmet için en bereketli vakitlerdir bu zaman. Çünkü dünyayı emin bir beldeye dönüştürecek halkların tabii temsilcileri buradadır. Herbiri mesul, her biri talebe, her biri öğretmen, her biri aydın, her biri bilgin, her biri mücahid, her biri İbrahim, her biri İsmail…
Ey insanlara kolaycı inzivayı, takvalı bencilliği tavsiye eden zühd ehilleri; Ey cemaatlerine ümmetin derin yaraları için yalnızca kavli duaları yeterli gören hoca efendiler; Ey kapı kapı dolaşıp tağut sunaklarına kurbanlar arayanlar; Ey kitabın nurundan gözleri kamaşıp hiçbir şeyi seçemez olanlar, Ey evlatlarının üç günlük geleceğine bir ömrü yatıran babalar, Ey kalemi güçlü yazarlar; Ey yalnız kendi sözü dinlenir olsun isteyen bencil kanaat önderler, Ey akletme ve düşünmesi kıt kardeşlerimize yön verebilecek sağlam kavilli çağın önderleri, yüreklerinizi Mekke’ye, kürsülerinizi Mina’ya taşıyın. Ümmetin sömürülen kaynaklarını, istismar edilmiş değerlerini kurtarmak, açlığı, yoksulluğu, cehaleti, hurafeleri ve yozlaşmayı ortadan kaldırmak için ortak planlar üretin. Kısa ve uzun vadeli uygulanabilir projeler için akitler imzalayın. çağınızda İslamın ve Müslümanların durumunu, müstekbir güçleri ve uzantılarının tehlikelerini, entrikalarını analiz edip çözüm yolları arayın. Ümmet bilincini ve birliğini tehdit eden bölücü çalışmalarla, kör taassuplarla, propagandalarla, sapık inançlarla, mezhepçilikle,…yüzlerce hastalıkla mücadele için ortak programlar hazırlayın. Düşman karşısında vahdetin gerektirdiği şekilde saflarınızı sıklaştırın. Mezhepler gruplar arasındaki fikri-fıkhi ihtilafları en aza indirmek için kardeşçe tartışın. Hakikati bulmak için hep beraber islam’ın ilk saf kaynağı Kuran’a başvurun. Mina’da hepiniz öğrencisiniz. Haccınız burada bittiğine göre bireysel alışkanlıklarınızdan, zayıf noktalarınızdan kurtulmuş olmalısınız. Gönülleriniz iman ve aşk ile dopdolu şimdi. Milyonlarca Müslüman birbirinizin durumunu hep beraber düşünmeden haccı bitirmeyin. Yeryüzüne dağılıp, hayatın rutin işlerine dalmayın. Çünkü; hacc Mikat’tan Mina’ya toplulukla gelmektir. Mina’dan yeryüzünün her yanına ümmetin yetimleri, kimsesizleri için adalet ve özgürlük evleri kurmak üzere dağılmaktır. Yeryüzünü haram bir bölge, bulunduğunuz zamanı haram zaman yapmak üzere yayılmaktır. Arafat, Meşar, Mina hep yerinde durur. Ancak hacc her zaman olmaz. Halktan ayrı cennet aramanın çirkinliğini öğrendin. İbrahim (a.s) ve Muhammed (SAV) bize şunu öğretmiştir. Gününü kendi toplumunun ve ümmetin kaderini düşünüp çareler aramakla geçirmeyen kişi İslam dışına çıkmıştır. Mina’da Allah’ın huzurunda, İbrahimle birlikte ahdinizi yenileyin. İmanı güçlendirip yeryüzünde adaletli tevhid sistemini hakim kılmak ve günümüzün putlarını kırıp emin bir dünya kurmak için hep beraber sözleşin. Ey Muhammedi çağrının takipçileri. Bölünüp dağılmayın. Gücünüzü dağıtmayın. Ey mimarlığı, mühendisliğiyle övünen toprak kazıcıları. Hayatlarını ipotek alarak insanlara şatafatlı makberler satan müteahhitler; hacca gelin. İbrahim’in yollarından geçin. Gücünün azaldığı ömrünün sonunda, insanlar için kurduğu özgürlük evinin temellerini örnek alın kendi yapıtlarınıza . Çünkü İnsan için İbrahim(as)’den öte makam, insanlık için Kabe’den özgür sığınak yoktur. Yalnız hem Nemrut’tan kurtulmalı, hem de İsmaili bağlardan….
Koca ümmetin dertleri yüklenilerek dönülür Mina’dan. Günü birlik işler ufalır gözünde. Kabe’ye varılır. Önce haccın tavaf ve sa’yı yapılır. Mekke’den ayrılma zamanı yaklaşır. Eğitilmiş İbrahim ordusu yurtlarına dağılacaklar. Her biri kendi topraklarında zulmü, sömürüyü, sapkınlığı yasak kılmak, özgürlüğü, hakkı ve adaleti yaygınlaştırmak için canla başla çalışacaklar. Son kez inceleyecekler özgürlük ve adalet evini. Hiç kimse son işi Kabe ile olmadan Mekke’yi terk etmesin demiş Allah Resulü. Bin dörtyüz yıl sonra Allah Resulünün soluduğu havayı solursun. Geçtiğin sokaklarda ona at izler ararsın. Bir otun yeşeremediği dağların arasından çöle yağan vahyin bereketini tahayyül edersin. Yaşadığı evin yerine varırsın. Hatice annemizin kabristanına. Hüzün yılını hatırlarsın. Boykotları, kimsesizliği, çaresizliği tadan Allah Resulüyle göz yaşı dökersin. Taif, Medine tabelalarına ilişir gözün. Birine kırgınlık, diğerine sevgi duyarsın. Hira’nın eteklerine varır Allah Resulünün yozlaşmış toplumunun kurtuluşu için kafa yoruşunu anlarsın. Bunca fahşanın yaşandığı toplumunda senin Hira’n nerede….Hicretin yolunu izlersin. Ebubekir’le alaca karanlıkta Sevre tırmanan Allah Resulünü görürsün… şu dağlar dile gelsin istersin.
Veda tavafını yapıp Şehirler anası Mekke’den ayrılır Medine’ye yola çıkarsın. Mekke’nin haşin dağlarına karşın Medine’nin düz ovalığı sükun verir insana. Medine Medeniyettir. Medine vefadır. Medine fedakarlıktır. faklılıkları İslamın emin bayrağı altında toplamış peygamberin mirası vardır orada. Müminlerin mektebi, Peygamberimizin hanesi Mescidi Nebevi vardır. Kardeşliğin zirvesini yaşayan ensar ve muhacirin hatıraları her köşe başında. Sanki dün buradaymışlar, birazdan aramızda belireceklermiş gibi. Bedir vardır, hendek vardır, Uhud vardır. Allah Resulünün bir tanesiyle bir gün oruç tuttuğu hurmalıkları vardır. Fakat gurbet duygusu yaşatır insana. Gönlün- gözün Kabe’de kalmıştır. İyi ki kalmıştır. Orada tüm insanlığa edilmiş İbrahim(a.s)’in duası vardır. Gönlünüz – gözünüz Kabe’de olsun ey insanlar. Hemen şimdi İbrahim(a.s)’e verin gözünüzü kulağınızı.
Not: Hacc yolculuğuna hazırlanırken en önce Kuran’a bakmıştım. Kuran’da haccın İbrahim(as)’le özdeşleştiğini ve ibrahim(a.s)’in zorlu tevhid mücadelesinin ne kadar yanıbaşımızda olduğuna tanık oldum. Pek çok İslami kaynağa daha baktım. Hacc anıları, hacc duaları ve hacc ilmihalleri,… Gördüğüm ortak kanı şuydu ki Hacc gerçekten derin bir okyanustu. Ne kadar dalarsan o kadar nimetle dönersin coğrafyana. Ne kadar bilgi dağarcığın genişse o kadar bereketini açar sana. Hacc bilgi açlığını dayanılmaz kılar. Bu kitaplardan biri vardı ki benim hacc boyunca yoldaşım oldu. Şehit Ali Şeriati’nin tefekkür kitabı Hacc. Hiçbir ayrıntısını kaçırmamak çabasıyla üç kez okuduğum şehidin kitabı yalnız haccı değil İslamı anlatmaktaydı. Tüm ibadetleri özünde toplamıştı Hacc. Şehidin yıllar önce kaleme alınmış kitabında öyle noktalara dikkat çekiliyordu ki bu Müslüman aydının ümmetin dününden bu gününü ve geleceğini okumasıydı. Devrime onca genç nefer yetiştirmiş, onca fikir üretmiş ama zorba şahın devrildiğini görmek nasip olmamış bir aydın. Devrimden önce yapılacaklar için yön verirken, devrimden sonra olası zaaflara karşı uyarmakta. Mekke’de sohbet ettiğim bir İranlı’nın İran’ın bu günkü olaylarını anlatışı esnasında keşke yeni Şeriati’ler olsa içimizde demekten alamadım kendimi. Bir kez daha hayır dua ile yad ettim kendisini. Geçtiğim tüm duraklarda şahidlerin bakışlarını istedim Rabbimden. Rabbimizden İbrahim’i önderler diledim başı bozuk toplumlarımız için. Şiirsel bir dille yazılmış kitap öylesine uyarıcı olmuş öylesine izler bırakmıştı ki üzerimde ettiğim duaların, kurduğum cümlelerin hangisi bendendi hangisi Hacc’dandı kestiremedim. Emin olduğum şuydu ki İbrahim (a.s), İsmail (a.s), Muhammed (sav)’i izleyen kervanda Şehid Şeriati’den sonra bende vardım… Aralık 2009