Balyoz darbe girişimi hakkındaki mahkûmiyet kararlarının artçı tartışmaları devam ediyor.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman'ın "Darbeyi ben önledim." çıkışı önemliydi. Zaten bugüne kadar kararı eleştirenlerin büyük çoğunluğu 'darbe var ama' şeklinde söze girme mecburiyeti hissediyordu. Sadece avukatları ibra edecek şekilde konuşuyor; onların da hukuken ve 'duygusal' olarak başka şansları yok. 'Ama' furyası öylesine etkin ki gerçek darbe karşıtlarını bile etki altına alabiliyor. En sihirli cümle 'emir alan ve veren ayrışması'. Hem mantık hem de hukuk açısından doğru bir önerme. Zaten Türk Ceza Kanunu bu minvalde düzenlemelere sahip. Mesela örgüt kurma suçunu düzenleyen 220. maddede örgüt liderlerine 2 ile 6 yıl arasında hapis cezası bulunurken, üyeler 1 ila 3 yılla sınırlı.
Peki, Balyoz mahkeme heyeti, mantığın makul bulduğu ve hukukun düzenlediği uygulamayı yapmadı mı? Elbette yaptı. Aynı karardan söz ettiğimizden yer yer şüpheye düştüğümden başka bir tasnifi esas alıyorum. Çetin Doğan'ın damadı Dani Rodrik'in sitesine göre 3 kişi 20 yıla, 77 kişi 18 yıla, 214 kişi 16 yıla, 1 kişi 15 yıla, 28 kişi 13,3 yıla mahkûm oldu. Dört yıl ceza alıp artırma ile birlikte 6 yıla çıkan Albay Hakan Büyük'ü nedense yazmamışlar. Onu ben ekleyeyim. Öyle bir algı oluşturuluyor ki dışarıdan bakan, herkese kafadan 20 yıl yazılmış sanıyor. Kısaca söylemek gerekirse mahkeme hüküm tesis ederken failler arasında bir hiyerarşi gözetmiş ve 6 yıl ile 20 yıl gibi geniş yelpazede karar vermiş. Hiyerarşi deyince de insanlar hayatın normal akışı içindeki sıralamanın suç teşekküllerinde de geçerli olduğu yanılgısına düşüyor. Örnek olayda bir albay, tümgeneralden fazla inisiyatif sahibi ve suça daha fazla iştirak etmiş olabilir. Ya da bütün albaylar aynı oranda suça bulaşmayabilir. Rütbeye göre sıralı ceza verilseydi asıl o zaman adaletsizlik olurdu. Dora Sungunay, Cemal Temizöz ve Mustafa Önsel gibi albaylar 18 yıl alırken, Tümgeneral Ayhan Gümüş 13, Tuğamiral Fahri Can Yıldırım 16 yıl cezaya çarptırıldı. Bu örnekler bile rütbeye göre cezanın hukukta yerinin olmadığını göstermeye yetiyor.
Feri fail, asli fail ayırımı, suça iltisakla ölçülebilir. Mesela bir mekâna soygun amacıyla giden çetede dışarıda gözcülük yapan da asli faildir. Ama içeride planda olmayan bir cinayet işlenirse ve gözcü de buna olay esnasında iştirak etmezse feri fail (ikinci derecede suçlu) sayılır. Soyguna giderken hazırlıklı gidilir ve cinayet ihtimal dâhilinde olursa (gerekirse adam da öldürürüz hazırlığında) gözcü de asli fail olarak muamele görebilir. Düz mantıkla orgeneraller asli fail astları feri fail ifadelerinin hukukta karşılığı yok. Zaten sanıkların mahkeme safahatında böyle bir talep ve çabaları olmadı. Kendini yönetici kadrodan ayrıştırıp 'biz emir kuluyuz, kerhen girdik' diyen çıkmadı. Sanıklar, mahkemede yapmadıkları savunmayı savunucuları medya önünde ama biraz mahcup ve yarım ağız yapıyor. TCK 38, suça iştirakte azmettiricinin ortaya çıkarılmasına yardım eden faile ancak indiri
Bu konu istismara çok açık. Başka suçlar bilhassa azmettirme hallerinde kafalar karışır. Töre cinayetlerinde tetikçilerin suçunu hafifletmeye kadar varır. Bazı ailelerde baba emri orgeneral emrinden daha tesirlidir. Devlet memurlarının suç olan emre uymaması hukukun teminatı altında. Mafya gibi tamamen hukuksuz alanlarda emirle işlenen suçlara daha mı hoşgörülü bakmalıyız, yani?
ZAMAN