Dünyada garip şeyler oluyor. Bunlardan birisi de, Fas Kraliyeti’nin kendisini kendinden menkul bir biçimde emiriü’l müminin olarak ataması ve bu sıfat ile anması.
Halbuki belki de bu kralın adı ‘emiru’l Yahud’ olarak anılmaya daha müsait görünüyor. Muhammed Semmak’ın el Mustakbel gazetesinde yazdığı İndema Yümessilu Yahudi Devleten İslamiyye makelesi söylediğimizin delili kabilinden. Fas’da genellikle kraldan sonra içişleri bakanının adı bilinir ve ondan korkulur. Genelkurmay veya ordu komutanlarının adı nispeten az bilinir. Herhalde bunun nedeni ordu menşeli olan Muhammed Ofkir’in başarısız darbe girişiminden sonra rejimin korunmasının orduya değil de içişleri bakanlığına havale edilmesi. Bundan dolayı İdris Basri gibi isimler ordu komutanlarından daha fazla bilinir. Lakin kraldan sonra belki de Fas’ın en tanınmış ve bilinen yüzü ve ismi bir Yahudiye ait. Kral İkinci Hasan’ın danışmanlığını yaptıktan sonra oğlu VI’ıncı Muhammed’in danışmanlığını da tevarüs eden André Azoulay Fas’ın en tanınmış uluslararası yüzü. Fas ile Yahudiler, Türkiye ile Yahudiler arasında özel ilişkiler var. Belki de bu ilişki, Çevik Bir’in 28 Şubat sürecinde bir Ortadoğu ülkesiyle yazışmasında ve ona gelecek planlarını anlatmasında da bariz bir şekilde açığa çıkıyor. Endülüs üzerinden gelen Yahudiler iki coğrafyada karar kılmışlar. Birincisi Anadolu, ikincisi de Fas. Elbette Mısır vesair ülkelerde de hatırı sayılır bir Yahudi nüfusu vardır. Belki Sebatay Sevi ve Dönmelik meselesi olmasaydı hâlâ da Türkiye’de Yahudiler belki de nüfus yönüyle hatırı sayılır bir kalabalığı oluşturacak ve temsil edeceklerdi. Bugün Türkiye Yahudileri ile İran Yahudilerinin nüfusu yaklaşık birbirine denk. Suriye’de ise 5 bin dolayında Yahudi yaşıyor. Lakin İsrail’e göç etmiş Fas Yahudilerinin nüfusu ise kimi kaynaklarca 700 bin olarak veriliyor. Aralarından çok sayıda bakan ve yetkili çıkmış bulunuyor. Nasıl Şimon Peres Türkiye’ye gelip Meclis’te nutuk irat etmişse İslam ülkeleri arasında ziyaret ettiği bir diğer ülkenin de Fas olması tesadüf değildir.
Velhasıl Andre Azoulay neredeyse Fas’ın ikinci adamıdır. Ve ilginçtir, Fas Kralı da pervasızca onu Fas’ın uluslararası yüzü olarak takdim etmektedir. Tabii ki bu bir skandaldır. Bazen Newsweek gibi dergilerin bazen başka uluslararası çapta dergi ve gazetelerin kendisiyle mülakat yaptıklarını görürsünüz. Bunlar bir tarafa, en garip olanı Fas Kralı VI’ıncı Muhammed’in Tunus’ta yapılan bir İslami toplantıya Andre Azoulay’ı temsilcisi olarak göndermesidir. Kimileri bunda bir garabet görmeyebilir. Netice itibarıyla, Yahudi olmakla birlikte Azoulay kendisini Arap Yahudisi olarak görmekte ve Fas Krallığı da Semitizm veya Samilik ortaklığı üzerinden Yahudilerle Arapları kardeş olarak algılamaktadır. Lakin garip olan Azoulay’ın Kayravan’da yapılan ve düzenleyicileri arasında ISESCO’nun da bulunduğu toplantıda Ahmedinejad’ın tezlerine mukabil Holokost veya Soykırımın tezini savunmasıdır. Bunu ispata yönelik olarak konuşma yapmasıdır. İşin skandal yönü buradadır. Ve bu konuşmanın da dengeden yoksun olmasıdır. Şöyle ki sadece Yahudileri aklamakla kalmış ve aylar öncesinde yaşanan Gazze saldırılarına tek bir kelam ile dahi olsa temas etmemiştir. Bir İslam ülkesinin temsilcisi olarak Kayravan’da tek yanlı ve Yahudileri aklayan bir konuşma yaparken Obama’nın Kahire’de yaptığı kadar bile yapamamış ve Filistinlilerin 100 yıllık trajedisine temas dahi etmemiştir.
İşin daha çirkin tarafı Nejad’ın yaklaşımını Hatemi’nin huzurunda eleştirmiş olmasıdır. Buradaki nazik konumu suistimal etmiş ve Hatemi’yi de zor durumda bırakmıştır. Bilindiği gibi medeniyetler buluşması ve kimlik ve diyalog alanlarında uzmanlaşmış bir isim olan Azoulay çirkin bir biçimde İran eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin huzurunda belki isim vermeden de olsa Ahmedinejad’ı eleştirmiş ve bunu da tek yanlı olarak yapmıştır. Muhammed Semmak’ın sorduğu gibi gerçekten de bir İslam devletini temsil etse de bir Yahudinin İslami bir minbere çıkarak bir İslam ülkesi cumhurbaşkanını eleştirmesi kabul edilebilir mi? Bu gösterse gösterse ikili bir pervasızlığı gösterir. Bu Fas devletinin ne kadar Yahudilerle iç içe geçtiğini ve bir de Azoulay gibi kimi Yahudilerin pervasızlığını ve haddi aşmalarını ve azgınlıklarını ispat eder ve gösterir. İslam dünyası maalesef Azoulay’ı temsilci atayan sistem ile Ahmedinejad anlayışı arasında gidip geliyor. Zaten bu iki anlayışın birbirine yabancılaşarak ilişkilerini koparması tesadüf sayılabilir mi?
VAKİT