Nuraullah Ay / Doğruhaber
Bir toplumun yozlaşması için bütün değerlerin tersyüz edilmesi gerektiği bilinen bir hakikat.
PKK de Kürt toplumunu dönüştürmek için toplumsal değerlere savaş açtı ilkin.
Din karantinaya alınmalı, dindarlar küçümsenmeli, dini değerler aşağılamalıydı ki hepsini bir plan dâhilinde gerçekleştirdi.
Ahlak sürgüne gönderilmeli; namus toplumsal kâbus olarak lanse edilmeli, kadim kültür mezad'a çıkarılmalıydı.
Sonra şehirler yakılmalı, evler yıkılmalı, geçmişin hiçbir izi kalmamalıydı.
Tarihi eserler, camiler, surlar da es geçilmemeliydi.
Moğol'un Hülagü'sünden ders alınmalı, taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakılmamalı, gözlerde yaş eksik komamalıydı.
Bu yüzden savaş halkın arasına taşınmalı, vatandaş kalkan olarak kullanılmalıydı.
Böylece devletin kurşunuyla ölen her vatandaş devlete öfke kusacak, var olan kin katmerleşecek, aradaki uçurum derinleşecekti.
Vatandaş, olayların müsebbibi olarak devleti görecek, asker ve polis cenazelerinden dolayı Batı'daki vatandaşlar da Kürtlere karşı öfke bilenecek, saflar netleşecek, PKK ve bileşenleri de amaçlarını bir bir gerçekleştirecekti.
Her şey bir plan dâhilindeydi ve bu plan, işlevine uygun bir biçimde uygulanmaya konmuştu.
Varto pilot bölge olarak seçildi.
Varto birkaç gün içinde olaylardan el etek çekti, etekliler çekildi ve örgütün eteklerinde bulunanlar bir bir döküldü, geride yıkılmış binalar ve ölen onlarca genç kaldı.
Bu defa hazırlığına bir iki yıl önceden başlanan Sur'da denendi aynı senaryo.
Sur halkı iki ateş arasına alındı.
Aynı anda Dargeçit, Silopi, Nusaybin'e sıçradı kıvılcımları.
Cizre, çoktan hazırlığını yapmış, tutuşturulacak ateş için Kandil'den haber bekliyordu.
Ve sayıları binlerle ifade edilen ölü, yüz binleri geçen göç ve yıkılan evler, şehirler.
Sokağa çıkma yasağının uygulandığı her ilçe veya mahalle, PKK medyasında “…. Mahallesi” veya “… ilçesi” özgürleştirildi” başlığıyla haber konusu oluyordu.
Hiç kimse “Neden bu savaş halkın arasında?” demiyor, diyemiyordu.
HDP'ye destek veren her ilçe adeta kasıt varmışçasına örgüt tarafından cezalandırılıyordu.
Halka biçilen deli gömleği, ne yazık ki, dar gelmeye başladı ve halkın payına kan, acı ve gözyaşı düştü.
Sağduyu melekesi tamamen körleşmemiş, insaf ve insan dairesinden tamamen kopmamış bir grup HDP yanlısı “çukur siyasetinin” mantıksızlığını dillendirmeye başlamışken, bazı saf niyetliler örgütün özeleştiri yapmasını bile ummaya başladı.
İyi niyetli saflar ve örgütü okumaktan aciz bireyler özeleştiri beklerken Kandil; çukur siyasetini Nusaybin, Yüksekova ve İdil'e taşımaya karar verdi.
Doksan yıldır alçak bir siyaset güden devlete nispet yaparcasına çukur siyasetine girişmek, tek kelimeyle ihanettir.
Kazılan her çukur, halka birer kubur olurken, her barikat da bir hakikati örseliyordu.
İhanet sarmalı, zindan hayatı yaşattı ilçe sakinlerine ve ardından devlet güçleri ile örgüt elemanları arasındaki çatışmayla Cehenneme dönüştü halkın yaşadığı mekânlar.
Sur, Varto, Silopi, Dargeçit, Derik ve Cizre...
İhaneti görmek istemedi birileri, "devlet saldırmamalıydı" deyip durdu her daim.
İki suçlunun faturasını tek tarafa yıkarak az bir bedelle sıyırma çabalarına girişti.
Faturayı devlete kesmek kolay ve risksizdi.
Örgütü eleştirmek, devleti eleştirmeye benzemezdi.
Ucunda şarjörün hedef tahtası olmak vardı.
Hain yaftasıyla yaftalanmak ve hiç aklanmamak da mümkündü.
Tüm iyi niyetlere ve bütün saflıklara rağmen, ödenmiş bedeller uğruna, devletin doksan yıllık zulmü hatırına görmezden gelinebilirdi belki Sur, Derik, Dargeçit, Varto ve Cizre ihanetleri.
Celladına âşık bu halk, hakikati görmeyebilir/göremeyebilirdi.
Halkın başına geçirilen çoraplar, sırtımızdaki ihanet gömlekleri, deli gömleği sayılıp geçiştirilebilirdi.
Peki ya onca felaketten sonra aynı oyunu Nusaybin ve İdil'de sahneye koymanın mantığını neyle açıklanacak, 1128 akademisyen nasıl bir açıklama yapaaacak?
Hasan Cemal, İdil'de bir çukurun başında poz verirken birkaç gün daha konuşulmanın hazzını yaşayacak mı?
…..