Emekli bir papanın sessiz ölümü

​​​​​​​Joseph Ratzinger, görevini kendi isteğiyle bırakan ilk papa, 1980’li ve 1990’lı yıllarda Kilise'ye hükmeden kudretli bir kardinal olarak hatırlanacaksa da Kilise'ye ve Hıristiyan dünyasına iyi ve kalıcı bir miras bıraktığını söylemek zordur.

Prof. Dr. Bekir Zakir Çoban, 2022'nin son günü hayatını kaybeden Papa 16. Benedikt'in papalık dönemine dair bir değerlendirmeyi AA Analiz için kaleme aldı:

Bir papanın ölümü Katolik Kilisesi hatta tüm dünya için önemli bir olaydır. Kardinalleri Sistine Şapeli’ne kilitleyerek yapılan seçim sonrası bacadan çıkacak beyaz duman ve en kıdemli kardinalin Vatikan’daki ünlü balkonda görünüp "Habemus Papam! (Bir Papamız Oldu!)" şeklindeki ilanı merakla beklenir. İçeride neler olduğuna dair en ufak bir bilgiyi sızdırmak bile ağır bir suç olduğundan seçim süreci ile ilgili kimse bir şey bilmez. Bu yüzden medyada zaman zaman “Papa-toto” denilen tahminler yürütülür. Oysa Joseph Ratzinger, papalık ismiyle 16. Benedict, 2022’nin son günü 95 yaşında öldüğünde bunların hiçbiri olmadı çünkü o emekli bir papaydı hatta kendisi, tarihteki ilk emekli papaydı.

Papa 16. Benedikt, muhafazakar kanadın önemli bir ismiydi

Katolik Kilisesi içerisindeki görüşler için Liberal-Muhafazakar-Radikal şeklinde bir tasnif yapılırsa Ratzinger, muhafazakar kanadın önemli bir ismiydi. 1929’da şimdiki Vatikan Devletinin kurulmasından günümüze, Kilise içerisinde daha çok muhafazakar çizgi etkili oldu. Bunun en önemli istisnası 1935-1944 yıllarında Türkiye’de papalık temsilcisi olarak görev yapan ve 1958’de umulmadık biçimde papa seçilen Angelo Giuseppe Roncalli’nin papalık dönemi oldu. İtalyanlar tarafından çok sevilen ender papalardan olan Roncalli, papalık ismiyle 23. John’un yenileşme yolunda yaptığı en önemli iş ise aggiornamento (çağdaşlaşma) mottosuyla topladığı 2. Vatikan Konsili (196-1965) idi. Liberallerin beklentilerini tam olarak karşılamasa da Kilise'deki geleneksel yapı açısından birçok yenilik getiren Konsil ve onu gerçekleştiren 23. John, modernist Katoliklerin simgesi haline geldi. Ne var ki ondan sonra gelen papalar, özellikle de 2. John Paul, muhafazakarlığı tekrar Kilise'nin hakim politikası haline getirdi. Bu süreçte muhafazakarlık lehine en önemli rolü üstlenenlerden biri de Joseph Ratzinger oldu.

Joseph Ratzinger, 16 Nisan 1927’de Almanya’da Marktl am Inn’de doğdu. Babası bir polis memuruydu. Çocukluğu Avusturya sınırında bir kasabada geçti. Ratzinger’in gençlik döneminde ise Almanya’ya Naziler hakimdi. İkinci Dünya Savaşı’nın son aylarında Alman ordusunda fiilen görev yaptı. 1946–1951 yıllarında Münih Üniversitesi’nde felsefe ve teoloji okudu. 1951’de rahip olarak atandı. 1953’te doktorasını tamamladı. Dört yıl sonra dönemin meşhur teologlarından Gottlieb Söhngen’in desteğiyle üniversitede teoloji okutmaya başladı. Mayıs 1977’de Papa 6. Paul tarafından Münih Başpiskoposluğu'na getirilen Ratzinger, aynı yılın haziran ayında kardinalliğe yükseltildi. 1978’de 1. ve 2. John Paul’ün papa olarak çıktığı iki seçimde de oy kullandı. 2. John Paul, 1981 yılında Ratzinger’i Kilise'nin en önemli dini organı olan İman Doktrini Kurulunun (CDF) başına getirdi ve Ratzinger uzun yıllar bu kurulun başkanlığını yürüttü. 1992’de yayımlanan Katolik Kateşizmi’ni hazırlayan komisyonun başkanı da Ratzinger’di. Kilise'nin diğer önemli bir metni olan Kilise Yasası’nın hazırlanmasında da yine etkili bir isimdi. 2. John Paul tarafından 1998’de Kardinaller Kurulunun başkan yardımcılığına atanan Ratzinger, 2002’de bu kurulun başkanı oldu. 2000 yılından itibaren de Papalık Bilimler Akademisi'nin onur üyesi seçildi. Ratzinger’in, papalığın idari teşkilatı olan Curia’daki görevleri bunlarla sınırlı değildi. Papa seçilip 19 Nisan 2005’te "16. Benedict" ismi ile resmen görevine başlamadan önce Devlet Sekreterliğinin Dış İlişkiler Dairesi'nde, Doğu Kiliseleri Kurulunda ve daha pek çok komisyon ve konseyde, neredeyse Curia’nın her biriminde onun adı geçiyordu.

Papa 2. John Paul’ün ölümünün ardından, seçimden kimin çıkacağına dair merak iyice arttı. Medyada pek çok isim gündeme geldi fakat 2. John Paul’ün sağlığında Joseph Ratzinger, adeta fiili olarak papalığı yöneten kardinal konumundaydı. Kilise'yi tanıyanlar için “liberal Katoliklerin korkulu rüyası” olan Ratzinger’in papa seçilmesi sürpriz olmadı. Zira pek çok kişi “2. John Paul’ün gelenekçi politikasının baş mimarı” Ratzinger’in papa olacağına kesin gözüyle bakıyordu ve öyle de oldu.

16. Benedikt, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkmıştı

Türkiye ise Ratzinger'in adını ilk kez “Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan kardinal” olarak duydu. Papa seçildikten sonra da Almanya’da daha önce ders verdiği Regensburg Üniversitesi’nde İslam aleyhine söylediği sözlerle ve akabinde gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretiyle ülkemizin gündemini uzun süre meşgul etti fakat Ratzinger, 1960’lı yıllardan itibaren Hristiyan dünyanın çok iyi tanıdığı bir isimdi hatta bazıları geleneksel papalık teolojisinin yılmaz savunucusu olması bakımından onu Aziz Bonaventura’ya benzetiyorlardı. “Panzer Kardinal” lakabıyla da tanınan 16. Benedikt, şöhretini sert çıkışlarına borçluydu. 1960’lı yıllarda, özellikle papalığın üstünlüğü hususunda Karl Rahner gibi teologlarla giriştiği polemiklerle adını duyurdu. Sadece teolojik konularda değil, açıkça siyasi olan bazı meselelerde dahi görüşlerini çok net biçimde ifade etmekten çekinmedi. Örneğin AB Anayasası metinleri tamamlandığında, burada Hıristiyanlığa atıf yapılmamasına tepki göstererek, “Avrupa'da dini özgürlüğün saldırgan bir sekülerizm tehdidi altında olduğunu” söyledi hatta din-devlet ilişkileri konusunda açıkça “…devlet, Hıristiyan esasa dayanan temel bir değerler çerçevesini benimsemek zorundadır… Devlet, konsensüse tabi olmayan, aksine onu önceleyen ve mümkün kılan değişmez bir hakikatin var olduğunu öğrenmelidir." diye yazdı. Bir başka açıdan, onun papa seçilmesiyle yenilikçi 2. Vatikan Konsili ruhuna muhalif çizginin devam ettiği söylenebilir. Zira daha Konsil sürerken liberal kanada karşı muhafazakar cephede yer alan Ratzinger, Konsil sonrasında da 2. Vatikan mirasını etkisizleştirmeye çalışan ekipte yer almış hatta yenilikçilere karşı muhafazakarların en önemli temsilcisi olmuştur. Örneğin Piskoposlar Sinodu’nun 1985’teki toplantısına Ratzinger’in başını çektiği Alman piskoposlar damgasını vurdu ve buradan çıkan sonuç raporu 2. Vatikan ruhunun tam tersiydi.

Kilise tarihinde bir ilk

Papa 16. Benedict’in izlediği politikaların, papalık öncesi dönemine kıyasla sürprizler içerdiği söylenemez fakat Şubat 2013’te papalık görevini bırakacağını açıklaması tam bir sürpriz oldu. Bazıları bir papanın istifa etmesinin daha önce örneği olduğunu iddia etse de önceki örnek Avignon dönemindeydi ve iki papadan birinin çekilmesi şeklindeydi. Dolaysıyla Papa 16. Benedict’in görevi bırakması, tek başına bir papa varken görevden ayrılması anlamında, Kilise tarihinde bir ilk oldu. Vatikan Bankasının içinde olduğu mali sorunlar ve skandallar, Katolik din adamlarının adının karıştığı cinsel istismar davaları, bu bağlamda en çok konuşulan “muhtemel nedenler” olarak öne sürüldü. Traunstein Bölge Mahkemesi'nde Ratzinger aleyhine cinsel istismarcıları koruduğu iddiasıyla dava açılmıştı. Daha “iyimser” bir yorumla Ratzinger’in papalar için emekliliğin yolunu açmak amacıyla böyle bir inisiyatif gösterdiğini söyleyenler de çıktı. Bununla birlikte papa, neden görevi bıraktığı konusunda hiçbir zaman bir açıklama yapmadı. Kilise Yasası da böyle bir inisiyatife imkan verdiğinden papanın bu tercihi Kilise içerisinde bir krize yol açmadı. Şubat 2013’te Papa 16. Benedict resmen görevini bıraktı ve kardinaller yeni bir papa seçmek üzere Sistine Şapeli’nde bir araya geldi.

2013 martında gerçekleşen seçimden sürpriz bir şekilde Jorge Mario Bergoglio, papa olarak çıktı. Bu durum birçok kişi için sürprizdi çünkü papa hem Cizvit (Kilise'de yaygın bir atasözüne göre “Bir Cizvit asla papa olamaz.”) hem de – ailesi İtalya’dan göçmüş olsa da- Avrupa dışından seçilen ilk papaydı. Kilise'yi yakından takip eden pek çok uzmanın yorumu Bergoglio’nun papa seçilmesindeki asıl etkenin Kilise bürokrasisinin artık katı gelenekçilikten yorgun düştüğü yönündeydi. Yeni papa da bazı çıkışları ve kısa zaman içerisinde gelenekçilerin şimşeklerini üzerine çekmesi ile bu yöndeki tahminleri önemli ölçüde doğruladı.

Papa 16. Benedict, miras olarak ne bıraktı? Ölümünün ardından Avrupa gazetelerinde Ratzinger’in lehinde ve aleyhinde pek çok yazı yayımlandı. Bununla birlikte şu açıktır ki o, Katolikler üzerinde, halkın kendisine “iyi papa” dediği 23. John gibi bir etki yaratmadı. Hemşehrileri olan ve sıkça polemiklere girdiği Hans Küng ve Karl Rahner gibi muhalif Katolik teologlar kadar teolojik bir ünü de olmadı. Dolayısıyla Ratzinger, görevini kendi isteğiyle bırakan ilk papa, 1980’li ve 1990’lı yıllarda Kilise'ye hükmeden kudretli bir kardinal olarak hatırlanacaksa da Kilise'ye ve Hıristiyan dünyasına iyi ve kalıcı bir miras bıraktığını söylemek zordur.

Dünya Haberleri

UNESCO: Sosyal medya fenomenleri doğruluğu teyit edilmeyen bilgileri paylaşıyor
Avrupa Parlamentosunun önünde Filistin halkının korunması talebiyle gösteri düzenlendi
ABD'li Müslümanlar, Gazze'nin dahil edilmediği Lübnan ateşkesinin eksik olduğunu düşünüyor
Almanya, bu yıl katil İsrail'e en az 131 milyon avroluk silah satışı yaptı
Fransa'dan UCM'nin Netanyahu'yu tutuklama emriyle ilgili çelişkili açıklamalar