Emanet ve istişare: Tevekkülün gücünü keşfetmek

MURAT KAYACAN

Haftalardır Yûsuf kıssasının satır aralarında birlikte yolculuk ediyor, her durağında derin anlamlara ulaşıyoruz. Bu hafta, aile içinde güven, sorumluluk ve tevekkülün ne kadar önemli anlamlar taşıdığını bir kez daha fark edeceğiz. Yûsufsûresi12/66. ayette anlatılan Hz. Ya'kūb peygamberin oğullarıyla yaşadığı diyalog, bizlere hem bireysel hem de toplumsal sorumluluk açısından önemli dersler sunuyor. Zorluklarla karşılaştığımızda çoğu zaman hem tedbir almak hem de Allah’a güvenmek arasında nasıl bir denge kuracağımızı sorgularız. Bu ayetteki yaklaşımlar, sadece dünyevi meselelerde değil, hayatın her anında Allah’a tevekkül etmenin önemini gözler önüne seriyor. Gelin, bugün Hz. Ya‘kūb’un oğullarıyla yaptığı konuşmadaki inceliklere bakalım ve günlük hayatımıza nasıl rehber olabileceğini keşfedelim.

Hz. Ya'kūb’un Temkini ve Emanet Hassasiyeti

Hz. Ya'kūb’un çocuklarının düşünce ve davranışları konusunda pek de iyi tecrübeleri yoktu. Ondan Hz. Yûsuf’u emanet alıp koruyamayan kardeşler, bu sefer de Hz. Yûsuf’un baba bir kardeşleri Bünyamin’i yanlarında götürmek istiyorlardı. Bir oğlunu kaybetmekle imtihan edilen Hz. Ya'kūb, şimdi ikincisini kaybetme riskiyle karşı karşıyaydı. Bu durum, Bünyamin’i onlara emanet etme konusunda Hz. Ya'kūb’u temkinli davranmaya yönlendirdi: “Ya'kūb ‘Kuşatılma durumu hariç, onu bana getireceğinize dair Allah'tan sağlam bir söz vermediğiniz sürece onu sizinle asla göndermeyeceğim.’ dedi. Onlar ona söz verince ‘Allah bu dediklerimize vekildir.’ dedi.” (Yûsuf 12/66). Ayetteki “Kuşatılma durumu”, ölümle burun buruna gelinen durumu ifade eder. Yani çocukları ne kadar sağlam söz verseler de Hz. Ya‘kūb, onları aşan durumların olabileceğinin farkındadır. Hz. Ya'kūb “Allah'tan sağlam bir söz” isteyerek yani yemin ettirerek Bünyamin’in tam korunmasını sağlamak istedi. Bu durumda onu Mısır’a yanlarında götürmek isteyen kardeşlerinin, onun başına bir şey gelmesin diye, canlarını ortaya koymaları gerekecekti. Saldırı olduğunda ölmeseler de onlara saldıranlara yenik düşmeleri ve Bünyamin’i koruyamamaları da verdikleri sağlam söz kapsamındadır. Yani kuşatılma durumunda Hz. Ya'kūb onları sorumlu tutmayacaktı. Bu tutumuyla Hz. Ya'kūb’un velisi olduğu Bünyamin’in velayetini “geçici olarak” oğullarına devrettiği düşünülebilir.

İstişare ve Kolektif Sorumluluk

Yukarıdaki ayette oğulları Hz. Ya'kūb’a “söz verince” yemin ettikleri kesinleşmiştir. Oğullarının daha fazla erzak alabilmek için Bünyamin’i yanlarında götürmek istemeleri, Hz. Ya'kūb’un şartlı izni ve onlardan söz vermelerini istemesi, ailelerinde karar alma süreçlerinde istişarenin varlığını göstermektedir. Baba da oğullar da birbirlerini dinlemekte ve görüş beyan edip ortak bir zemin bulmaya çalışmaktadır. Hz. Ya'kūb’un Bünyamin’i oğullarına emanet etmemesi de düşünülebilirdi. Onu yanlarında götürmelerini kabul etmesi, kıtlığın boyutlarının ne kadar büyük olduğunu da göstermektedir. Hz. Ya'kūb’un, yüce Allah’ın şahitliğinden söz etmek yerine “Allah bu dediklerimize vekildir.” demesi, onun tevekkülünü ve çocuklarından da sözlerinde durma beklentisini göstermektedir. Sözü hepsinden alması, sadece en büyük ya da lider konumunda olan oğluna değil, tümüne kolektif bir sorumluluk yüklediğinin işaretidir. Kelami açıdan bakıldığında kullar özgür iradeleriyle yapılması gerekenleri yapacaklardır. Yine de her konuda nihai kararı veremeyeceklerini bileceklerdir. Yüce Allah, ne güzel vekildir.

Sonuç

Bu kıssa bize sadece Yakub’un oğullarıyla olan münasebetini değil, aynı zamanda hayatın zorlukları karşısında nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini öğretiyor. Hepimiz, bazen elimizde olmayan sebeplerle zor kararlar almak zorunda kalıyoruz. Ancak bu zorluklar karşısında hem aklımızla tedbir alıp hem de Allah’a güvenerek tevekkül etmeyi öğrenmeliyiz. Hz. Ya‘kūb’un oğullarıyla diyaloğu, aile içinde güvenin nasıl inşa edileceğini, sorumluluğun ne kadar ağır olduğunu ve Allah’ın en güzel vekil olduğunu hatırlatıyor. Bugün bizler de iş hayatında, aile ilişkilerimizde ve toplumsal meselelerde bu dersleri alarak hareket etmeliyiz. Zira dünyevi imtihanlar her an kapımızda önemli olan bu süreçleri nasıl yöneteceğimizdir. Gerçek tevekkül, sadece sonuca odaklanmak değil, sürecin her anında Allah’ın bize tanıdığı fırsatları en iyi şekilde değerlendirmekle olur. Günümüzde hem birey olarak hem de toplumlar olarak, Gazze'deki kardeşlerimiz gibi zorluklarla karşılaşan mazlumlar için sorumluluk almalı, dayanışma göstermeli ve tevekkül anlayışını hayatımızın her alanında güçlendirmeliyiz.