ASIM ÖZ, Dünya Bülteni'nde Roy Jackson'ın İslam’da 50 Önemli İsim kitabın hakkında yazdı:
***
İslâmcılık meselesi ile ilgilenenler bu akıma yön veren düşünürlerin teorik çalışmalarına sıklıkla İslâmcılıktaki süreklilikler ve kopuşlar hakkında bilgi edinmek için ya da hayatta var olan birtakım sorunlara dair eleştirel bir yaklaşım arayışı içine girdiklerinde bakma gereği duyarlar. Ne var ki çoğu zaman İslâmcı düşünürlerin metinlerini belli bir yöntem çerçevesinde ele alıp irdelemek çoğu kişi için pek mümkün olmamaktadır. İslâmcılık hakkında sürdürülen tüm hararetli tartışmalara karşın bu gerçeklik değişmeden varlığını korumaktadır. Zaten İslâmcılığa dair akıl yürütme zincirinin çoğu kez parça parça ve birbiriyle bağlantısız olmasının kaydedilmesi gereken esas sebeplerinden biri de budur.
Gerçekten önemli olan şeyler hakkında yazmaya çalışırken karşılaşılan sorunun bir kısmı, önemli şeyleri deneyimlemek için içinde bulunmamız gereken zihin hali ile bu deneyimi sözlere döküp yazıya geçirmek için içinde bulunmamız gereken zihin halinin birbirinden tamamen farklı olmasıdır. Bunun haklı sebeplerinin olduğunu da göz ardı etmemek lazım. Bağlamları hakkında en ufak bir bilgi sahibi olmadan özgün metinlere yaklaşma düşüncesi çoğu durumda gözleri korkutabilir; bu yüzden olsa gerek eldeki İslâmcılık konulu kitapların pek çoğu İslâmcı düşünce konusunda nadiren ayrıntılı açıklamalar içerir.
İSLÂMCILIĞIN KÜRESEL FİGÜRLERİ
Roy Jockson imzalı İslam’da 50 Önemli İsim kitabı yayımlanalı epey oldu. Kitap, Hz. Muhammed(s) ve sonrasında İslâm açısından en önemli isimler ve bunların bugün hangi açılardan önem taşıdığını ortaya koyan bir çalışma olma iddiasında. Hiç kuşkusuz sadece bununla sınırlı değil çalışma. Aynı zamanda anti kolonyal hissiyatın baskın olduğu İslâmcılık akımı içindeki belli başlı düşünürlerin fikir dünyasını kavramak isteyenlere başlangıç düzeyinde bilgiler sunuyor. Her bölüm İslâmcılıkla doğrudan irtibatlı değil fakat ben daha çok kitapta ele alınan İslamcı isimler üzerinden çalışmaya kısaca da olsa değinmek istiyorum.
Söz konusu sıkıntılara karşın yazar, Afganî’den Şeriati’ye uzanan bir hattı aydınlatıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Kitapta İslâmcılık bağlamında sırasıyla şu isimler inceleniyor: Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Muhammed İkbal, Humeyni, Mevdudi, Hasan el-Benna, Malcolm X, Hasan et-Turabi, Ali Şeriati, Raşid Gannuşi. Kitapta son sırada ele alınan Abdulkerim Suruş’u anlatan satırlarsa günümüz düşünce dünyası bakımından ayrıca önemlidir. Diğer taraftan İslâmcılığın küresel figürlerinin hemen bütün coğrafyalarda niçin önemsendiğini de anlamayı sağlayan yorumlarla da karşılaşılıyor.
Roy Jackson, ele aldığı düşünürü veya hareket adamını okuyucularına tanıtmak amacıyla onun düşünme ve hareket tarzını irdeliyor. Her ismin farklı düşünme tarzı olduğu malum. Ele alınan düşünürlerin düşünce ufku tek bir yazıyla özetlenemeyecek kadar geniştir ve bu tarz giriş metinlerinde onların çalışmalarının ancak belirli yönlerine değinilebilir. Bazı konular ister istemez dışarıda bırakılacaktır. Son kertede bu tür kitaplar okurların belli bir düşünür hakkında araştırma yaparken ilk okuyabilecekleri kitaplardandır, araştırmalarının sonunda nihai bir karara varmak için bakacakları çalışmalar değildir. Ancak bu kitapta gündeme getirilen birtakım yaklaşımların ufuk açıcı olduğu gerçeğine gölge düşürmemeli. Bu çerçevede son yıllarda yerli yersiz birçok söz dalaşına konu olan ama aynı zamanda İslâmcılık olarak andığımız akımın fikrî kuruluşunda ve gelişiminde büyük olmanın yanında çok boyutlu tesirleri olan selefiye konusunda kitabın farklı yerlerinde karşımıza çıkan tasvirler dikkate değerdir. Yazar, bu hareketin “modernist” kabul edilmesine karşın temelde sırat-ı müstakim için bir rehber olarak asrısaadet dönemine baktığını ifade eder. Son günlerde popüler zihin düzeyindeki tartışmalar ise yüzeyselliğin ve yüzeyde görünenin zaferini kutladığı veya yerdiği için, meselenin başka boyutlarını nedense hiç mevzubahis etmiyor. Sonuçta, daha imajın her şey olduğunu, işaretlerin hükmediciliğini kanıtlayan hükümlerle dolup taştı ortalık.
İslâmcıların idealleri ile pratikleri arasındaki çelişkilerin de farkındadır yazar. Pek çok düşünürün yazılarında karşımıza çıkan çelişkilere dikkat çeker. Muhammed İkbal’in bazen demokrasi çağrısında bulunması bazen de insanları ondan uzak durmaları yönünde uyarması, eşitlikten bahsetmesi ama oy hakkı söz konusu olduğunda “elitist” bir tutum içine girmesi bunun bir örneğidir. Esasında sadece İkbal’le sınırlı olmayan bu çelişkiler yaşanan hayatla uzun vadeli amaçlar arasında sıkışmış olmanın dışavurumu olarak da değerlendirilebilir.
İSLÂM DÜNYASINDAN YAPILAN TERCÜMELER MESELESİ
Sadece İslâmcılığın kuruluş dönemindeki tartışmalar açısından değil, 1960 sonrasında karşımıza çıkan İslâm dünyasından yapılan tercümelerin yararlı olup olmadığı konusundaki büyük tartışma açısından da önemli tespitler sunar kitap. Kuşkusuz bunda tarihsel ve politik bağlamın bütüncül resmine bakmış olması etkili olmuş gibi gözükmektedir. Sözgelimi 1965’li yıllardan sonra Raşid Gannuşi’nin fikrî arayışlarını, okuduğu kitapları anlatan satırlar genel olarak İslâm âlemindeki ortak kültürel iklimi yansıtır niteliktedir. Bu nedenle Gannuşî özelinde yazarın yazdıklarını doğrudan alıntılamak gerektiğini düşünüyorum, böylece okurlar bu konu hakkında daha net bir kanaate sahip olabilirler:
“Gannuşi bu dönemde özellikle müttaki bir Müslüman olarak kabul edilmese de sosyalizmle karşılaşması dini bırakmasıyla sonuçlanmaz. Felsefe üzerine çalışmaları Batı felsefesinden çok İslam felsefesiyle alakalıdır. B.r üniversite öğrencisi olarak 7 ay boyunca Avrupa genelinde yolculuk yapar ve bu deneyim onun üzerinde güçlü bir izlenim bırakır. Ne var ki bu izlenim olumlu anlamda değildir. Aslında Avrupa’ya ilişkin gördükleri onun daha önce düşündüğü gibi mutlu ve refah içinde bir yer olmadığına inandırır. Ayrıca Arap sosyalizmiyle olan bağlarını sorgulamaya başlar ve onu İslam toplumunun hastalıklarını iyileştiremeyecek ithal bir düşünce olarak görür. Daha sonra bizzat İslam’ın durumuna bakar ve İhvanu’l Müslimin’le daha çok ilgilenir. İslam’ın yeni bir yüzünü, formel olarak çalıştığı İslam’dan daha farklı ve canlı bir yüz görür. Çağdaş Müslüman reformcuların eserlerini okumaya başlar ve özellikle Muhammed İkbal’in Tecdid-i Fikriyat-i İslam’ını ve Muhammed Kutub’un Materyalizm ve İslam Arasında İnsan adlı eserinin yanı sıra Hasan el-Benna, Seyyid Kutub ve Mevdudi’nin eserlerinden etkilenir. Gnnuşi bu eserlerde onu meşgul eden sorunlara, özellikle onun İslam mirası anlayışıyla bağlantılı sosyalizm gibi politik teorilerin belirsizliğine yanıt bulur.”
Evvela, bu satırlar Gannuşi’nin fikirlerinin zaman içindeki değişimini izleme, fikirlerinin evrimini sistemli bir şekilde değerlendirme, iddialarını tarihsel ve sosyo-politik etkileşimler içinde yorumlama ve yine onun fikirlerini diğer küresel İslâmcı figürler ve düşünürlerle hizalama imkânı verir. Ayrıca bu ifadelerin tıpkı bir resme takılan yeni bir çerçevenin resme bakışımızı değiştirmesi gibi, İslâm dünyasından yapılan tercümeler konusunda yapılan tartışmalara farklı bir açıdan yaklaşmaya katkıda bulunduğunu söylemeliyim. Böylece kimi zaman burun kıvrılarak bakılan tercümeler meselesini yeni bir gözle muhtemelen yenilenmiş bir takdirle görebilir oluyoruz. Dolayısıyla Mart 1928’de kurulan İhvanu’l Müslimin hareketinin İslâmcılığın başlıca esin kaynağına dönüşmüş olmasının sebepsiz olmadığının farkına varılmalı ve İslâm dünyasından yapılan tercümeler meselesi sadece Türkiye ile sınırlı bir biçimde düşünülmemelidir. Diğer taraftan kitabın düzeltisinde son derece ciddi problemlerin var olduğunu da kaydetmemiz lazım. Gannuşi’nin “Hicri 1941”de Güney Tunus’taki Kabis bölgesinde dünyaya geldiğini ifade eden cümle yanında Ali Şeriati’nin adının yazılışında karşımıza çıkan tekrar eden yanlışlar bu bapta zikredebilir. İslâmî Yöneliş Hareketi yerine İslâmî Yönetim Hareketi, Burgiba yerine Buriba, Humeyni yerine Hümeyni türünden yazımların varlığı da gözden kaçmıyor. İlave okuma önerisi olarak sunulan eserlerden Türkçeye tercüme edilenlerden bir kısmı parantez içi açıklamalarla belirtilmişken önemli sayılabilecek bir kısmının belirtilmemesi de bir başka eksikliktir. Burada birtakım önceliklerin gözetildiği de düşünülebilir. Zira Doruk Yayınları arasından çıkan Maxime Rodinson’unMuhammed kitabına yer verilmiş fakat Martin Lings’in siyerinin Türkçe tercümesinin künyesi zikredilmemiştir.
Sonuç olarak Roy Jackson’ın yazdığı kitap sorunlarına, eksiklerine karşın kitabın neşredildiği yayınevi de dikkate alındığında İslâmî içerikli metinleri okuyup anlamakta zorlanan ya da sadece okumaya nereden başlayacağını bilemeyenler için ancak bir “giriş” kitabıdır. Ele alınan isimlerin ve yapılan göndermelerin anlaşılabilmesi için başka kitap ve yazılara referansla okunması gerekir. Belki birkaç ismin daha yer alması modern zamanlar söz konusu olduğunda okuyucu için bazı meseleler biraz daha anlaşılır olabilirdi.
Umulur ki, bu tür metinler memleket solunun kültürel koordinatlarına yeni yeni dahil olan İslâm’ın önemsenme sürecine katkı yapar; söz konusu çevreleri yeni okumalara teşvik eder ve ele alınan düşünürlerin özgün metinlerini okumak noktasında cesaretlendirir. Şüphesiz ileri okumalar için ilk direktif ele alınan isimlerin kendi metinlerinin okunması olmalıdır.
Roy Jockson, İslam’da 50 Önemli İsim, İngilizceden çeviren: Nurullah Koltaş, Ayrıntı Yayınları, 2012.
--------------------------
(Asım Öz / Dünya Bülteni - Kültür Servisi)