Elini silahından çek!

Mümtazer Türköne

3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, Erzurum Cumhuriyet Savcısı'na ifade vermeyi reddetmiş. Gazetelerde yer alan haberler, Orgeneral'in Savcı Osman Şanal'ın karargâha, yani ayağına gelerek ifade almasına da izin vermediği yönünde.

Önce cumhuriyet savcısının neden ifade almak istediğini hatırlayalım: Savcı, MİT ve Jandarma'nın da içinde yer aldığı silahlı bir komplo iddiasını soruşturuyor. Erzincan'da, cumhuriyet başsavcısının da rol aldığı bir tezgâhla, Jandarma ve MİT'in organizasyonu ile dinî cemaatler hakkında sahte deliller oluşturularak ve sahte tanıklara dayanarak suç ihdas edildiği iddia ediliyor. Bu iddia, "ıslak imza"sını tartıştığımız "İrtica ile Mücadele Eylem Planı"nın Erzincan'da fiilen uygulandığı anlamına geliyor. Senaryo şöyle: Dinî cemaatlerin terör örgütü kapsamına alınması için silahlı komplolar hazırlanıyor. Komplo ortaya çıkınca da, Çatalarmut Barajı'nda bulunan (bu komplo için temin edilen) silah ve mühimmatın Erzincan Polisi'ne ait olduğu yönünde ifade vermeleri için bazı kişilere teklifte bulunulduğu ve baskı yapıldığı ortaya çıkıyor. Durumun vahameti, bu soruşturma kapsamında hâlâ tutuklu olanlardan belli. Erzincan Jandarma İstihbarat şube müdürü dahil olmak üzere biri binbaşı iki subay ve bir astsubay ve Erzincan MİT şube müdürü ve iki personeli bu soruşturma kapsamında cezaevinde bulunuyor. Temel iddia ise bu komplonun 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk, Erzincan cumhuriyet başsavcısı ve il jandarma alay komutanının birlikte hazırladığı istikametinde.

Bir tarafta, Genelkurmay Karargâhı'nda hazırlandığı iddiasıyla hâlâ ortada duran ıslak imzalı "İrtica ile Mücadele Eylem Planı", öbür tarafta bu planın Erzincan'da ordu komutanının da dahil olduğu bir komplo marifetiyle uygulandığı iddiası. Planı da, uygulaması da önümüzde duruyor. Ciddi, vahim, facia... Hangi kelimeyi tercih edersiniz ve ne düşünürsünüz? Bu iddiaların soruşturulduğu bir ülkede yaşamak size nasıl bir duygu yüklüyor?

Hepsi bir kenara, bu iddialarla suçlanan ordu komutanı, cumhuriyet savcısına ifade vermeyi reddediyor. Şimdi, vatanını milletini seven herkesin, en başta bu ülkeye sadakat yemini etmiş subayların şu sorulara cevap vermesini istiyorum.

Bu kadar vahim iddialarla suçlanan bir generalin ifadesinin alınamadığı bir ülkede hukuku işletebilir misiniz? Üzerinde üniforma, elinde silah olanlara hukukun işlemediği bir ülkede bütün vatandaşlarınıza en başta yaşama hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükleri için hukuk güvencesi verebilir misiniz? Hukuk güvencesi veremediğiniz vatandaşlarınızdan, devletin ülkesi ve vatanıyla bölünmez bütünlüğünü kime karşı korumasını bekleyebilirsiniz? Generallerin komplo hazırladığı iddialarının soruşturulamadığı bir ülkede, 15 milyon Kürt vatandaşınıza dönüp onlardan bu devletin çatısı altında neye güvenmelerini talep edebilirsiniz? Başında bulunduğu ordu ile kendisine hukuk karşısında dokunulmazlık sağladığını düşünen bir generalin görev yapabildiği bir ülkede, hangi yüzle "çağdaş uygarlık düzeyi" idealinden bahsedebilirsiniz? Silah hukuktan üstün ise aklın ve bilimin önderliğine, kimi, nasıl inandırabilirsiniz?

Manzara aslında şöyle: Elindeki silahı gayri meşru işlerde kullanan kamu görevlisine, hukukun emrindeki silah doğrultuluyor. Parmağınız tetikte söyleyebileceğiniz tek şey var: "Elindeki silahı bırak!". Şayet ordusunun başındaki generali, yargının huzuruna getiremiyorsanız, ordusunun başından alır ve "emekli general" sıfatıyla getirirsiniz. Diğerlerini getirdiğiniz gibi. Eğer bunu yapmazsanız veya yapamazsanız ordusuyla hukuka savaş açmış generallerin görev yaptığı ülkenizi orman kanunlarına teslim etmiş olursunuz.

"Erzincan komplosu" Türkiye'nin içinden geçtiği karanlık labirenti aydınlatacak kadar önemli. Hukuk adına tereddüt yaşayanlar için tutacakları sağlam bir kulp.

ZAMAN