Elbette Direnişçinin de Batılıya Benzeyeni Makbuldür!

Taha Kılınç, “Filistinli cesur kız Ahed Temimi” örneğinden kalkarak Siyonist işgale karşı direniş bağlamında dahi İslami kimliğin geri plana itilmesine yönelik uluslararası bir mutabakatın hüküm sürdüğüne dikkat çekiyor.

Bugün Yeni Şafak gazetesinde “Temsil sorunu” başlığıyla yayımlanan Taha Kılınç imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

İsrail askerlerine karşı gösterdiği direnişle hafızalara kazınan Filistinli Ahed Temimi (17), geçtiğimiz pazar günü özgürlüğüne kavuştu. Yaklaşık yedi ay önce, annesi Neriman’la birlikte tutuklanan Ahed’in yargılanma ve hapis süreci, dünya basını tarafından zaten yakından izleniyordu. Uluslararası ajanslar ve onlarca gazeteci, Ahed’le annesini serbest bırakılma anında da yalnız bırakmadı. Ahed’in babası Bessam’ın, eşini ve kızını kucaklarken verdiği gururlu poz, günün belki de en önemli karesiydi. Bessam Temimi, Ahed ve Neriman’ı yanına alıp, köyleri Nebî Salih’te basın toplantısı düzenlerken de aynı şekilde mutlu ve gururluydu.

Gerçekten, dört başı mamur bir hikâye vardı karşımızda. İşgal, direniş, bir genç kızın cesareti, eşini ve kızını hapse yollayan baba… Bütün unsurlar tamamdı. İzlediğimiz dokunaklı kavuşma sahnesi, hikâyenin tesirini artıran bir finaldi.

Ahed’in özgürlüğüne kavuşması olayı Arap sosyal medya âleminde nasıl karşılandı diye sağa-sola bakarken, dikkat çekici bir durumla karşılaştım: Bazı Arap yorumcular Bessam Temimi’nin Suriye’de yaşanan olaylarla ilgili sözlerini ve paylaşımlarını gündeme taşıdılar. Kendi sosyal medya hesabından alınan ekran görüntülerinden, Ahed’in babasının, Suriye’de düzenlenen ve yüzlerce sivilin can kaybına yol açan kimyasal saldırıları “tiyatro” olarak değerlendirdiği anlaşılıyordu. Yaptığı paylaşımlar, “Moğol işgali” olarak isimlendirdiği Suriye olaylarına tamamen Beşşar Esed rejiminin perspektifinden baktığını gösteriyordu. Dahası, yakın zamanda yaptığı bir başka paylaşımda, Türkiye açıkça “Ermeni Soykırımı”na imza atmakla suçlanıyordu. Paylaştığı görselde yer alan bazı cümleleri burada tekrarlamayayım.

Sadece sosyal medyadaki aktarımlarla yetinmedim, Bessam Temimi’nin hesabını kendim de kontrol ettim. Ekran görüntüleri, bizatihi gerçekti. Bazı kişiler, “Kızın bir an evvel özgürlüğüne kavuşsun, ama bu söylediklerin adaletli değil” şeklinde eleştirel yorumlar yazmıştı paylaşımların altına. Paylaştıklarını beğenenler de az değildi elbette.

Kızını ve eşini İsrail işgalinin zindanlarına uğurlamış bir babanın, komşu ülke Suriye’de yaşananlar karşısında böylesine tutarsız ve çelişkili bir bakış açısına sahip olabilmesini epey garipsedim doğrusu. İsrail’inki zulümse, Esed rejimininki de zulümdü. İki zulümden birini dünyaya şikâyet edip, diğerine destek çıkmak da neyin nesiydi? Zulmün her türlüsüne karşı durmayıp, sadece “bazı” zulüm türlerini bayraklaştırmak, adalet ve vicdan sahibi bir kalbe nasıl yakışırdı?

Ben kendi kendime böyle söylenirken, bir haber düştü önüme:

2011’den bu yana, Suriye rejiminin hapishanelerinde tam 533 Filistinli mülteci, işkence sonucu öldürülmüştü. Hepsi de belgelenen, fotoğraflanan ve resmi kaynaklar tarafından da doğrulanan bu ölümler, coğrafyamızdaki tek zulüm odağının İsrail olmadığını gözler önüne seriyordu. Üstelik şu anda 1682 Filistinli mültecinin Suriye’de tutuklu bulunduğu, bunlardan 106’sının kadın ve kız çocuğu olduğu da tespit edilmişti.

İsmini kızı Ahed’in mücadelesiyle işittiğimiz Bessam Temimi, bu haberde geçen trajik ayrıntılara da “tiyatro” der miydi acaba?

***

İsrail, Ahed Temimi ile aynı zamanlarda, Filistinli bir genç kızı daha serbest bıraktı. İsmi, Yasemin Ebu Surur. Altı ay boyunca tutulduğu hapisten çıkışında, Yasemin’i sadece annesi ve babası karşıladı. Ne medya ordusu vardı karşılarında, ne de aylar boyunca yaşadıkları sıkıntılar herhangi bir habere konu olmuştu. Yasemin sakallı babasına ve peçeli annesine sarıldı. Yakınlardan geçen birine rica ettiler, fotoğraf çektirdiler, sonra da evlerinin yolunu tuttular. Sessizce. Yasemin’in serbest kalışı, başka yoğun gündemler nedeniyle olsa gerek, haberlerde kendisine yer bulamadı.

Ahed’in serbest bırakılışının kopardığı medya fırtınasından sonra, Yasemin, sosyal medya hesabından sitemkâr bir mesaj yayımladı. Kendisi gibi yüzlerce örneğin olduğunu, ama hiçbirinin Ahed gibi bir ilgiye mazhar olamadığını hatırlattı, kibarca. Mahmud Abbas’ın başkanlık ofisinde resmi törenle karşılanmadıklarını, fotoğraflarının çekilmediğini, haberlerde “son dakika” olarak duyurulmadıklarını… Filistin davasını temsil noktasında, medyanın birilerini öne çıkarıp diğerlerini karanlığa ittiğini ve unutturduğunu da nezaketle vurgulayarak.

***

Filistin davasını kimin veya neyin temsil edeceği sorusu, problemin can damarlarından birini oluşturuyor bugün. Aslında ta başından beri böyleydi. Çok sayıda fraksiyon, sırf bu soru/n bağlamında ortaya çıktı, çıkıyor. “Filistin’in temsilcisi” olarak dünyanın ve uluslararası sistemin görmek istediği damarla, buna rağmen sahneye çıkan damar arasında, kıyasıya bir çekişme hâlâ devam ediyor Filistin’de.

Tam bu noktadan bakınca, Ahed Temimi, aslında bir tür “medya ikonu”na dönüşmüş bulunuyor. Kendisini desteklerken ve cesaretine şapka çıkarırken, Filistinli mazlum ve mahkûmların sadece Ahed’den ibaret olmadığını, “direnişin temsilcisi” sıfatıyla sadece Ahed’in öne çıkarılmasının onlara haksızlık olduğunu unutmamak gerekiyor. Uluslararası medya, Ahed’in şahsında “ideal, prezentabl, çekici” Filistinli direnişçi portresini bulmuş olsa da…

Yorum Analiz Haberleri

Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?