El ve ayak bilekleri kesilen Afrikalının torunları batıyı unutur mu?

ABDULLAH SEYDA

Fotoğraf oldukça eski. Afrikalı bir vatandaşa ait. Önünde duran kesik el ve ayaklara derin ve hüzünle bakıyor. Bu el ve ayaklar beş yaşındaki kızına ait. Canice katledilen küçük kızından geriye kalan parçalar. Adamın ismi Nesala. Köyü Wala. Ülkesi ise Kongo. Kızını öldürenler, binlerce kilometreden ülkesine gelen Belçika sömürge devletinin katil askerleri. Afrika’ya medeniyet(!) getireceklerini iddia eden barbarlar, istedikleri miktarda kauçuk toplamadıkları için köydeki insanları katlettiler. Bunlar içerisinde Nesala’nın eşi ve kızı da var. Önce annesini gasp ettikten sonra katletmiş, parçalamış ve etini de yamyamlara yedirmişler. Ardından kızı alıp öldürmüşler. Kızın tek suçu, yaşadığı köydeki çiftçilerin, sömürgecilerin istediği kadar kauçuk toplamamalarıydı. Babasına ve diğer köylülere ders olsun diye, beş yaşındaki kız çocuğun el ve ayaklarını kesip babasının önüne atmışlar.

Kongolu çiftçi, öldürülen beş yaşındaki kızının el ve ayaklarına hüzünle bakıyor….

Askerlere bu zulmü emreden ve yaptıran ise Belçika Kralı II. Leopold’tu. 1895-1908 arasında Kongo’ya hükmetti.

Avrupa’daki büyük krallıklar, Afrika kıtasını aralarında paylaşmak için 1895 yılında Berlin’de toplandılar. Herkes dilediği yerden dilediğini aldı. En önemli bölgeler ise Kuzey Afrika bölgesiydi. Zira ticaret deniz yoluyla yapılmaktaydı. Onlar buradaki insan gücünden yararlanarak çıkaracakları madenleri deniz yoluyla kolay bir şekilde Avrupa’ya ulaştıracaklardı.

Belçika Kralı II. Leopold

O sıralarda Afrika’nın içine girmeleri kendileri için zor ve tehlikeliydi. O nedenle daha çok sahil kesimlerini sömürmeye başladılar.

Avrupa'daki her ülke kara kıtadan bir pay aldı.

Kongo’yu Belçika Kralı II. Leopold’a verdiler. Ardından Belçika Parlamentosu da (mallarıymış gibi) Kongo’yu kralın özel mülkiyeti saydı. Bu şekilde Kongo II. Leopold’un malı oldu. İstediği gibi at koşturacaktı. Hiç görmediği ve ülkesinden seksen kat büyük olan bu ülkeye sahip olmuş oluyordu kral.

Bu arada Avrupa bisikleti icat etti. Lastikler için kauçuk lazımdı. Bisiklet ardından arabalar çoğalmaya başladı. Giderek yaygınlaşan lastikler için ham maddenin olduğu yer kuşkusuz Afrika idi ve Belçika kralına gün doğdu.

Bisiklet ve arabalar artıkça bu ihtiyaç Avrupa’da daha da artmaya başladı. Kauçuğun alındığı ağaç büyük oranda Kongo’da yetişiyordu.

Kral II. Leopold, bu durumun kendisi için büyük bir fırsat olduğuna inanarak kauçuk toplamak için Kongo halkını zorla çalıştırmaya karar verdi. Bunun için ayrıca paralı askerlerden oluşan bir ordu oluşturdu. Avrupalılardan oluşturduğu ordusuna daha sonra Afrikalıları da aldı.

Her köy ve kabileye belli bir miktar kauçuk toplamayı dayattı. Askerler, onun istediği miktarı toplamayan köylülerin hepsini öldürüyorlardı. Kadın çocuk, yaşlı genç demeden herkesi öldürüyor ve parçalıyorlardı. İbret olsun diye herkesin gözü önünde bunu yapıyorlardı.

Katil sürüsünün başındaki Belçikalı komutan, Kongo’daki evin bahçesinin duvarını öldürdüğü Afrikalı insanların kafataslarıyla süslemişti.

O zaman kurşunlar Avrupa’dan geldiğinden pahalıya mal oluyordu, askerlerin boş yere kurşun sıkmalarını veya kurşunları avda kullanmalarını önlemek için, harcadıkları her bir kurşuna karşılık öldürdükleri Afrikalının sağ elini getirmelerini talep ediyordu komutanlar.

O nedenle askerler sıktığı kurşunla Afrikalı bir kişiyi öldürdüğünü kanıtlamak için öldürdüğü kişinin sağ elini de getirmesi gerekiyordu.

Bu kişi bir kadın olur, bir çocuk olur, bir erkek olur, yaşlı olur, genç olur hiç farketmezdi.

Bazıları, avda veya başka bir yerde mermiyi kullanınca bir Afrikalıyı tutup elini kesip götürüyorlardı.

Ceza olarak sağ elleri kesilen Kongolu çocuklar….

Askerler kesik el getirdikçe ve bu sayı artıkça, zorunlu askerlik süreleri de kısalıyordu.

Diğer taraftan Belçikalılar bir durumu daha keşfetmiştiler. Burada yaşayan bazı kabilelerin kurbanlarını öldürdükten sonra etlerini yediklerini gördüler. Kabileler öldürdükleri insanın etini yediklerinde onlardaki gücün kendilerine geçeceğine inanıyorlardı. Halkı korkutmak ve sindirmek, daha çok çalışmalarını ve dolayısıyla daha çok kauçuk toplamalarını sağlamak için bunlardan bazılarını paralı asker olarak yanlarına almıştılar.

İşte kıssanın başında kendisinden bahsettiğimiz Nesala adındaki şahsın köyüne baskın yapıp köylüleri öldüren, karısını gasp ettikten sonra öldüren, parçalara ayıran, daha sonra da pişirip yiyenler Belçikalıların askere aldıkları bu kabileye mensup kişilerdir. Beş yaşındaki kızını öldürdükten sonra el ve ayaklarını kesip önüne bırakanlar da bunlardır.

Peki bu resim nasıl ulaştı. Onun da bir hikayesi var.

İngiliz asıllı rahibe Alice Seeley Harris, Belçika sömürgesi Kongo’ya Hristiyanlığı yaymak için gelir. Gördüklerini kaydetmek için yanına bir de kamera alır. Kaldığı ev, halkı öldürülen köye yakın. İnsanlarla iyi geçiniyordu. İnsanlar da onu sevmişti. O da onları seviyordu. Bunu bilen Nesala elinde kızının el ve ayağını yapraklara sarmış olarak gelir ve hikâyeyi anlatır. O da 14 Mayıs 1904’te bu fotoğrafı çeker ve kayda alır.

Ertesi yıl ülkesine döndüğünde ülkeyi karış karış gezerek olup bitenleri anlatır. Fotoğrafın hikayesini ve yaşananları anlatır durur.

Belçikalıların yaptığı mezalimi anlatır.

Ancak söyledikleri hükümette yankı bulmaz. Kimse ilgilenmez. Ne zaman ki Belçika ile ilişkileri bozulur, işte o zaman bunu dillendirmeye başlarlar. Çünkü Belçika’nın Kongo’daki komutanı, casusluk yaptığı gerekçesiyle paralı bir İngiliz askerini idam etmiş ve olay iki ülke ilişkilerini germişti.

Afrika’nın başka yerlerinden hiç de Belçika’dan aşağı zulmü olmayan İngiliz devleti bu olayı dillendirip Belçika’yı eleştirmeye başlar.

Bu şekilde daha fazla kauçuk için Belçika kralının doğrudan emriyle 10-15 milyon insan öldürüldü, elleri ve ayakları kesildi; parçalandı ve etleri yenildi.

Kendi çiftliği gibi kullanan Belçika kralı, elde ettiği geliri devlete aktarmıyordu tabi. Kendi şahsi için kullanıyor ve dağıtıyordu.

Metreslerinden biri olan 16 yaşındaki Fransız vatandaşı hayat kadınına verdiği para ve teslim ettiği gayri menkullerin haddi hesabı yoktu. 65 yaşındaki Kralın emrindeki hayatı kadını artık insanların karşısında önlerini ilikledikleri bir baron haline gelmişti.

Kralın marifetleri bununla bitmiyor. 1897 yılında, kadın çocuk, yaşlı ve genç 267 Kongolu vatandaşı gemilerde Belçika’ya getirip Brüksel’de Afrikalı Hayvanat Bahçesine bıraktı. Bu insanlar hayvanlar gibi kendileri için yapılan kafeslerde yaşıyor, yemek yiyor ve ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Belçika halkının üçte birinin burayı ziyaret ettiği belirtiliyor. Burası ancak 1958’te kapatıldı.

Brüksel’de Kralın emriyle inşa edilen ve Afrikalıların konulduğu İnsan Hayvanat Bahçesi

Buraya yakın bir de Afrika müzesi var. Müzede Kongo’ya her türlü zulmü reva gören Belçika kralı ve subayların yanında, buraya medeniyet ve Hristiyanlığı götüren(!) asker ve rahiplerin fotoğrafları da var.

Kral Kongo idaresini 1908 yılında Belçika devletine bıraktı.

Belçika 1959 yılında Kongo’dan çıktı(ğını ilan etti. Ama fiili olarak yine orayı karıştırmaya devam etti).

Kongo, 30 Haziran 1960 yılında bağımsızlığını ilan etti.

1961 yılında bağımsızlığını kazanan ülkenin başkanı Patrice Lumumba’ya Belçika ve Amerika’nın yardımıyla darbe yapıldı. Kendisini tutuklayan askerler onu kurşuna dizerler ve asitte eritirler. Sadece altın olan dişi ve parmaklarını muhafaza ederler.

Altın kaplamalı dişi ancak 2022 tarihinde ailesine teslim edildi.

Belçika, 199 yılında Kongo’da bulunan ve asi güçlerle işbirliği yapan Belçika polis müdürü Gerad Soete’nin Başbakan Lumumba’nın öldürülmesine yardım ettiğini kabul etti.

Belçika kralı Philippe, 2020 yılında Demokratik Kongo Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi’ye mektup göndererek, sömürge dönemindeki "şiddet olayları" ve "neden olunan acılardan" derin üzüntü duyduğunu ifade etmiş ve ardından  08 Haziran 2022 yılında ülkeyi ziyaret etti. Ziyarette de aynı şekilde üzüntüsünü ifade eden Kral Philippe, halkın beklediği özür ifade eden bir cümle kurmadı.

08 Haziran 2022’de Kongo Demokratik Cumhuriyetini Ziyaret eden Kral yapılanlardan dolayı sadece üzüntüsünü ifade etti