El Halil Saatli Bomba Gibi
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Batı Kudüs’ün gösterişli ve gayet düzenli mahallelerinden geçerek, 40 dakikalık bir yolculuğun ardından işte El Halil’deyiz. İsmini Hz. İbrahim’in Nisâ suresinin 125’inci ayetinde geçen “dost” anlamındaki lâkabı “Halîl”den alan, yaklaşık 250 bin nüfuslu bir Filistin şehri burası. Yol boyunca sağlı-sollu gördüğümüz üzüm bağlarından ve verimli arazilerden de belli olduğu üzere, ahalisi tarım ve ticaretle geçiniyor daha çok.
El Halil’de ilk karşılaştığımız dış semtler, herhangi bir Filistin şehrinden farklı değil. Hatta emsallerine göre oldukça canlı ve hareketli olduğu bile söylenebilir. Düzenle düzensizlik arasında gidip gelen caddeler, restoranlar, alışveriş mekânları ve sokakları dolduran insanlarıyla, bir olumsuzluk göze çarpmıyor burada.
“İbrahim Camii” tabelalarını takip ederek, şehrin eski kısmına yöneldiğimizde ise, canlılık birden kayboluyor. Gözle görülür bir sefalet, durgunluk ve sessizlik karşılıyor bizi burada. Nihayet, Hz. İbrahim ve ailesinin medfûn bulunduğu Halil İbrahim Külliyesi’ne doğru inerken, neredeyse terk edilmiş bir şehirle karşılaşıyoruz. Sokaklarda, ziyaretçilere ellerindeki incik-boncuğu satmaya çalışan birkaç çocuktan başka, hemen hemen hiç insan yok.
Bazıları en az iki yüz yılı devirmiş tarihî taş evlerin arasından yürüyerek çarşıya giriyoruz. Dükkânların çoğu kapalı. Çarşının içindeki ana yoldan sola döndüğümüzde, tam karşımızda külliyenin girişi var. El Halil’i ziyaret eden bir Müslümanın belki de yaşayacağı en büyük şok orada: Camiden içeri, İsrail askerlerinin izniyle ve tekli bir döner turnikeden geçiliyor. Kudüs’te Mescid-i Aksâ’nın kapılarında nöbet tutan İsrail askerlerinin sinir bozucu durumu, buradaki manzara karşısında gerçekten hiçbir şey.
Bugünkü haliyle Eyyûbîler döneminde inşa edilen, Osmanlı’nın son devrinde de kapsamlı bir tadilattan geçirilen Halil İbrahim Külliyesi (Araplar buraya Haram-i İbrâhîm de diyor), dışarıdan bakıldığında herhangi bir tarihî eserden farksız. Ancak içeride, ziyaretçileri ikinci şok bekliyor: Cami, tam ortasından ikiye bölünmüş durumda. Hz. İshak ve eşi Hz. Refika’nın kabirleri, bugün Müslümanların ibadetine ayrılmış kısımda yer alıyor. Hz. İbrahim ve eşi Hz. Sâre’nin kabirleri, bölünmüş alanın arasında; Hz. Yakub ve eşi Hz. Lea’nın kabirleri ise, caminin artık Yahudilere tahsis edilmiş kısmında. Burası yılda sadece iki kez Müslümanlara açıldığından, ziyaretçilerin çoğunun bu kabirleri görmesi mümkün olmuyor.
Camiyi ziyaretin ardından, El Halil eski çarşısında kısa bir gezinti mümkün. Yöresel bazı ürünlerin dışında pek bir şey bulunmayan bu çarşıyı ziyaret amacımız, yerel halka maddî katkı sağlamak. Bu amaçla, fazla pazarlık da etmeden alışverişimizi tamamlıyoruz. Ancak çarşının ortalarından itibaren, şehirdeki üçüncü şok ve acı gerçeklikle yüz yüze geliyoruz: Burada, çarşının üst kısımları tel örgülerle ve filelerle kapatılmış. Maksat, üst katları işgal eden Siyonist yerleşimcilerin, çarşıya çöp ve taş yağdırmasını önlemek. Filelerin üstü yer yer çöplerle dolup taşmış bile zaten.
Karmakarışık hislerle, belirgin öfkelerle ve işgalin en somut işaretleriyle karşılaşmış halde, El Halil’den ayrılıyoruz.
***
1920-48 arasında İngiliz mandasına dâhil olan, 1950’den 1967’ye kadar Ürdün Krallığı’nın yönetimine giren, 1967-97 arasında da İsrail tarafından işgal edilen El Halil, 1997’den bu yana Filistin Yönetimi’ne bağlı. Ancak İsrail, ‘stratejik gerekçelerle’ şehrin yüzde 20’sini işgal altında tutmayı sürdürüyor. Halil İbrahim Külliyesi ve çevresi de bunun içinde.
25 Şubat 1994 günü, ABD’nin New York kentinden gelerek El Halil’e yerleşen Baruch Goldstein adlı Siyonist’in, otomatik silahla sabah namazı sırasında Halil İbrahim Külliyesi’ni basması, bölge için bir dönüm noktası oldu. Aralarında çocukların da bulunduğu 29 Müslümanın şehit edildiği korkunç olay sonrasında, İsrail şehri altı ay boyunca giriş-çıkışlara kapattı. Sonrasında ise, katliamın suçu adeta Müslümanlara yıkılarak, Halil İbrahim Külliyesi ikiye bölündü ve bir kısmı Yahudilerin kullanımına tahsis edildi.
Bugün külliye girişinde görülen aşağılayıcı güvenlik tedbirleri ve çarşıdaki ıssızlık, tamamen bu politikanın direkt sonuçları. Cami çevresinde iskân edilmiş bulunan 400 dolayındaki Siyonist yerleşimcinin korunması amacıyla, İsrail El Halil eski kentini askeri kontrol altında tutuyor. Yerleşimcilerin Müslüman halka verdiği fiziksel zarar ve yarattıkları gerilim, El Halil’i patlamaya hazır bir bombaya çevirmiş durumda bugün. Şehirdeki gerilimi, adeta ellerinizle dokunacak derecede somut olarak hissedebiliyorsunuz.
***
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından geçtiğimiz günlerde “Tehlike altındaki kültür mirası” ilan edilen El Halil, bu karar vesilesiyle bir kere daha siyasetin gündemine oturdu. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, UNESCO’nun adımını sert bir dille kınarken, Filistin Yönetimi kararı “diplomatik başarı” olarak tanımladı.
Netanyahu kızıp köpürmek yerine, meselenin vahametini anlama adına sadece İsrail basınında çıkan haber ve analizlere göz atsa yeter. El Halil’deki yerleşimci terörünün yol açtığı tehlikeye dikkat çeken birçok İsrailli gazeteci ve yazar mevcut çünkü. Görünen köy kılavuz istemediğinden, yaklaşan tehlikenin herkes farkında. Netanyahu ve kabinesi hariç.