Berat Şerbetçi ve Yakup Kara’nın sunumunu gerçekleştirdiği seminerde şunlar ifade edildi.
Hasan el Benna ve Seyyid Kutup İslam dünyasının işgale uğradığı ve kültür emperyalizminin yoğun bir çözülmeyi hızlandırdığı bir dönemde Mümin sorumluluğunu kavramış davet ve tebliğ göreviyle Ümmet-i İslam’ı yeniden ayağa kaldırmak ve hayatımızı İslam bütünlüğü içinde yeniden şekillendirmek hedefinde kendi hayatlarını bu davaya adamış iki önemli öncülerimizdendirler. İkisi de zalimler tarafından şehid edilmişlerdir. Onlar frenkleşmiş, diktatör ve batı işbirlikçisi yönetimlerle uygulamaya konulan, modern tuzaklarla çeperlenmiş cahili hayat modellerine karşı çıkan bir dirilişin sesi oldular. Gerçek çözüm olarak İslami kimliği önerdiler. Kuranın hayatı aydınlatan çağrısını ‘’benim hayatım ve ölümüm yalnız alemlerin rabbi Allah içindir’ ilahi çağrısıyla gündeme taşıdılar. Onların misyonu 19. Yy ıslah çabaları olarak tanımladığımız ‘yeniden İslam’ın aydınlığıyla toplumsal dönüşümü başlatmak’ ve batıcı, laik, insanın heva ve hevesini putlaştıran dünyaya; Kuran’ın nurunu ve Rasulullah (s) kutlu sünnet mirasını meselelere çözüm olarak gören El Benna, Mısır’ın tıpkı firavun döneminde olduğu gibi insanların köleleştirildiği, İslam’dan tecrit edilmeye çalışıldığı, Müslümanların çoluk çocuk zorla batılılaştırılmaya çalışıldığı bir ortamda camide, pazarda, işçiler arasında, ırgat tarlalarında sindirilen bu insanların yeniden İslam’la Rasul (as)ın pak örnekliğiyle Ümmeti İslam olarak ayağa kalkma ufkunu, cemaat olma mantığıyla davet-tebliğ faaliyetlerine yönelmiş önemli bir mütefekkirdir.
El Benna’nın öncelikli fikri tasavvuru; tevhidi netlik, sömürüye karşı çıkmak, batıcılığa ve kültürel kirlenmeye karşı yeniden ihya ve ıslah çabalarına yönelmek, uyuşukluk atalet ve batıni yozlaşmadan kurtulmak için Kitap ve Sünnete yönelmek, dağınıklığa, çürümeye karşı ve nesillerin İslamlaşmasını yeniden temin için İslami Cemaat olmak, istişareyi ve devlet yönetimini elde edebilmek için Kuran’ın ve sahih sünnetin rehberiyyetinde toplumsal talep ve değişim yönelişi içinde olmak, İttihad-ı İslamı ümmet olarak gerçekleştirmek şeklinde özetlenebilir.
Seyyid Kutub da tam bir tevhid adamıydı. O şehadete ulaşmasının yanında aynı zamanda alim, aydın, devrimci ve İslami hareket neferi bir insandı. 20. yüzyıla el Benna ve Kutub’un doğup büyüdüğü, yaşadığı zamana baktığımızda yapay sınırlarla parçalanmış ümmet coğrafyasında ulus devletlerin oluşturulduğunu görürüz. Mağlubiyet psikolojisi içinde İslam dünyasındaki Müslümanların durumu bu açıdan iyi değil, tükenmişlik sendromu içindedirler.‘Acaba Batı nasıl böyle yükseldi?’ gibi sorular gençliğe özendirilmeye çalışılır. Bu atalet ortamında Siyonizme Orta Doğu’da bir devlet kurdurtulması söz konusudur.
Seyyid Kutub, bu ataletten kurtulmak için ‘ne yapmalı’ sorusuna verdiği ‘öncü Kuran nesli olarak dünya insanlığını ve bilhassa İslam dünyasını bu gafletten, cahiliye çürümesinden kurtarmak için Rabbimizin insanlığa sunduğu kurtuluş reçetesi Kuranın öngördüğü şiarları İslami kimliğimiz haline getirmeye koyulmalıyız’ diyerek İslam ümmetine model olmuştur. Yirminci yüzyılın başlarında sömürgeciliğin, emperyalizmin, işbirlikçilerin zülüm ve baskısı altında olan İslam ümmetine, kurtuluşun reçetesinin gerçek din İslam olduğuna dair büyük bir çaba sarf etmiştir.
El Benna ve Kutup gerçek anlamda tevhid adamıdırlar. Bu bağlamda Müslüman gençliğe değer katan, bilinçleri terbiye eden, model olarak onların önüne düşen iki mütefekkir olarak yoğun fikri çabaların da içindedirler. El Benna’nın atalet ve çözülmenin kaynağı içte hastalıklı halimiz ve Kutub’un bahsettiği etkin ve atalet boşluğuna yerleşmiş ‘cahili ortam’ nitelendirmesi çok önemlidir. Onlar İslam’ın değiştirici, dönüştürücü durumuna dikkat çekerek Allah’ın rahmetinden ümit kesilemeyeceğini, Allah’ın dinine yardım edene Rabbimizin yardım edeceğini insanlara telkin ediyor İslamı gündeme taşımaya çalışıyorlardı. Bu bağlamda cahiliye tanımı Kutub’un düşünsel derinliğini anlamlandırmamız açısından çok önemli bir yerde durmaktadır. Cahiliyeyi salt şirk ve batıni inanışlar düzeyine indirgemeyen Kutub; onu modern düşüncenin tesirinde oluşan toplumsal düzen ve işleyiş olarak nitelendirmektedir. Bu bağlamda tekfirci yapıların Seyyid Kutub’a atıfla yaptıkları bir takım işler, şehidin tam anlamıyla anlaşılamamasından kaynaklanmaktadır.
Kutub’un fikri ve siyasi mücadelesinde sadece kapitalizm, faşizm veyahut tek başına komünizm ile mücadele gayreti yoktur. Seyyid Kutub’un örnekliği bir bütün olarak modern düşüncenin yozlaştırıcı ve yokedici ifsadına karşı mücadele göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında Kutub’un neden bu kadar okunup neden bu kadar tartışıldığı da anlamlı hale gelmektedir. Mısır’da dönemin diktatöryal ve Baasçı hükümeti bu sebeple Seyyid Kutub’dan son derece rahatsız olmuş ve idamına karar vermiştir.
Bu gün Batının yaygınlaştırdığı sekuler anlayışın etkisinde kalmış veya kaderine teslimiyeti benimseyerek atıl duruma düşmüş ümmetin ayağa kalkması hedefi ve Rabbimizin istediği kullar olabilme noktasında uyanış timsali olmuş El Benna ve Seyyid Kutup düşüncesi Müslümanları olumlu anlamda etkilemeye devam etmektedir. Onların toplumsal ıslah yolunda ‘alttan gelen diriliş dalgası’ oluşturma yöntemiyle, gelişerek devam eden uyanış süreci bir gün meyvalarını verecektir. 2011 Ortadoğu Devrimleriyle seyyaliyetini sürdüren süreç Batı ve yandaşlarını endişeye sevkediyorsa eğer, ‘bu uyanış olgusu’ Müslüman camiaya çok şeyi anlatıyor demektir. Allah biz Müslümanları, hayatını bir bütün haliyle İslamlaştıran ve yeryüzünde İslam’ın hakim olması için çabalayan kullarından eylesin. Bu konuda öncülüğü hak eden, mallarıyla canlarıyla bedel ödemiş El Benna, Kutup ve onların arkadaşları müminlere rahmet eylesin.