İbrahim Kahveci’nin Karar’daki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı yazısını (28 Eylül 2018) ilginize sunuyoruz:
Dolar Düşünce Sorunlar Biter mi?
Finansal kriz süreci yaşadığımızı ve bu krizin artık durağanlaşacağını ısrarla dile getiriyorum.
Yine beklentim, önce doların düşüşünün başlayacağı ve bir süre sonra faizlerin buna eşlik edeceği yönündeydi.
Dün dolar 6,0 liranın altına düştü. Ama faizler yüksek seyretmeye bir süre daha devam edecek gibi.
Kur ve faiz yükselişi ile temel sorunlarımız oluşmadığı gibi, kur ve faiz düşüşü ile de temel sorunlarımız çözülmüş olmayacak.
Hiçbir şeyden mutlu olmayan biri rolüne bürünmek istemiyorum.
Daha önce doların 5,0-5,50 üzerinin köpük olduğunu da söylemiştim. Bu köpük eninde sonunda bitecek ve yeni denge kuracağız. Yeter ki, ayağımızı sağlam atalım.
Bütçe disiplini sağlansın.
Merkez bankası gerektiği gibi hareket etsin.
Kapımızda ciddi bir reel sektör sorunları duruyor.
***
Bir noktayı unutmadan hemen yeniden hatırlatmak isterim: Ben bütçe disiplinini yıllardır söylüyorum. Bunu “Ankara’nın şişmanlığı” olarak ifade ediyorum. Ama benim bütçe disiplini tezim sırf bütçe fazlasına dayanmıyor. Hatta zeminine göre bütçe açığı bile verilebilir.
Nasıl mı?
Bütçede ciddi bir verimlilik analizi gerekiyor. Verimsiz kamu personeli harcaması, gereksiz ve verimsiz emeklilik ödenekleri, gereksiz ve verimsiz kamu-özel proje açık ödemeleri gibi tüm verimsiz harcamalar sil baştan elden geçirilmelidir.
Mesela her müdüre bir araç ve/veya şoför mantığı hangi ülkede olabilir? Şişirilmiş kamu kadrolarını bu millet ne kadar taşıyabilir? Verimsiz hazine garantili gösteriş yatırımları ne ifade edebilir?
Ben verimli bir kamu harcaması ile verimli bir kamu yatırım hamlesinde bütçe açık verse bile sorun olmayacağını yıllardır anlatmaya çalışıyorum. Altyapısı düzenlenmemiş BES’e aktarılan yüzde 25 kamu payına mesela yazık olmuyor mu?
Sayısız örnek var.
Bugün çalışma hayatımız adeta çalıştırmama hayatı olarak işliyor. Bir yanda çalışanın öldüğü bir düzen, diğer yanda emeklinin süründüğü bir sistem.
Bir yanda işsizlik oranı bir türlü çift haneden aşağı düşmezken, diğer yanda çalıştıracak işçi bulamayan iş dünyası.
Bakın sorunların sosyal ve siyasal tarafından bahsetmiyorum bile. Kurumların ve kuralların çalışması gerektiği bir toplum düzeninden, şeffaf bir yönetim sisteminden ya da liyakat esasına dayalı bir kadro sisteminden.
İş dünyası geleceğin belirli olmasını ister. Güvenli bir gelecek ortamında risk alır ve yatırım yapar. Son yıllarda makine-teçhizat yatırımlarının seyrine baktığımızda bu ortamın nasıl olduğunu çok net anlayabiliyoruz.
***
Bugün maliye politikamız hala üretim üzerine binen vergi oranları ile ayakta. Rantın vergi dışı kalması, istihdamın adeta cezalandırılması ile oluşacak bir maliye politikası ne kadar adildir?
Gelir dağılımını düzeltemeyen, en zenginin yine eski seviyelere ulaşan oranlarına karşı, orta sınıfı eriyen bir toplumdan sağlıklı bilimsel gelişim nasıl bekleyeceğiz?
Kısaca burada sayfalarca konu açabileceğim bir reel sektör sorunu ile karşı karşıyayız.
Kurdaki yükseliş nasıl bizi 2,5 yıldır krize hemen sokmadı ise, kurdaki düşüş de bizi hemen kurtarmayacaktır. Hatta kur düşüşü ve/veya faiz düşüşü ile ekonomideki temel sorunların çözüleceğini beklemek de büyük bir yanılgı olacaktır.
Krizler aslında bir fırsat kapısı açarlar.
Ekonomideki temel sorunların çözümü hakkında radikal kararlar alınabilir.
Nasıl ki, 2001 krizinde büyük bir değişim geçirdik ve yeni bir ekonomi rotası oluşturduk; şimdi neden olmasın!