"Ehl-i Sünnet Tekfirden Kaçınır"

Hayrettin Karaman, yazısında günümüzde var olan tekfirci toplulukları uyarmak maksadıyla "Ehl-i Sünnet"in tekfir bahsine bakışına dair değerlendirmelerde bulunuyor.

Hayrettin Karaman / Yeni Şafak

İslam tarihinde tekfirci kişi ve gruplar daima bulunmuştur. Bunlar insanların söz ve davranışlarına bakarak ve bunların daima dinden çıkmaya ihtimalli tarafını tercih ederek, tevili inkar sayarak “karşı tarafı” tekfir ederler (dinden çıktıklarını, kâfir olduklarını söylerler).

Bunlara karşı bir de söz ve davranışı, sahibinin diğer söz ve davranışlarıyla bir bütün olarak ele alan ve en küçük bir “dinden çıkmama ihtimali” varsa bunu tercih eden, insanları mümkün olduğunca iman dairesi içinde tutan alimler vardır ve bu ikinci tutum “Kıblesi Kâbe olanları tekfir etmeyiz” diyen Ehl-i Sünnet’in tutumudur.

Siyasi muhaliflerin hak ve yükümlülükleri konusunda da doğru olandan sapmalar vardır.

Hz. Ali örneğinden yürüyelim:

Halîfe Hz. Ali'ye karşı olan Hâricîler, “Hüküm vermek yalnızca Allah'a aittir” (En'âm: 6/57) mealindeki âyeti kendilerine göre yorumlayıp Hz. Ali'nin, Muâviye ile ihtilafında çözümü hakeme bırakmasını tekfir sebebi saymış ve ona “kâfir oldun” demişlerdi.

Büyük fıkıh (İslam ibadet ve hukuk) alimi Serahsî bu konuyu değerlendirirken iki önemli kuralın altını çiziyor:

1. Hz. Ali, onların doğru olmayan tevillerine dayanarak yaptıkları bu ağır ithama karşı misliyle mukabele etmedi, onları, yanlış da olsa bir âyetin teviline (yorumuna) dayanmaları sebebiyle “din kardeşleri” olarak kabul etti, hayat ve söz hakkı tanıdı. Şu halde Ehl-i Sünnet’e göre “tevîl varsa tekfir yoktur”.

2. Yanlış bile olsa Kur'an ayetinin yorumuna dayanarak eylem yapan, mala ve cana zarar veren âsîler pişman ve teslim olduklarında yaptıklarından dolayı tazminat ödemezler.

İşte Serahsî'nin ifadesi:

“Bu konuda delil ve dayanak Zührî'nin şu hadîsidir:

Müslümanlar arasında fitne (isyan, kargaşa, çatışma) çıktığında Hz. Peygamber (s.a.) devrinin müminleri (Ashâb) hayatta idiler, şu hükümde ittifak ettiler: Kur'an'ın yorumuna dayanılarak akıtılan her kan, Kur'an'ın yorumuna dayalı her cinsel temas, Kur'an'ın yorumuna dayanan her mal itlafı (mala verilen zarar) bu yorumlar, haklı ve isabetli olan karşı tarafa göre hatalı da olsa ceza ve tazminata tâbi olmaz... Dini farklı yorumlama sebebiyle çatışan iki Müslüman grubun farklı yorumları hukuk önünde eşit muamele görür. Bu bir ilkedir.”.

Bugünlerde yine tekfirciler (İran, S. Arabistan, Dâiş…) atağa kalktılar; Kur'an'ın bir veya birkaç ayetini farklı yorumlayarak farklı sonuçlar çıkaran müminleri tekfir ediyorlar. Bir de silaha sarılmadıkları halde yönetime veya yöneticiye muhalif olanları idam ediyorlar. Onlara yaptıklarının Hâricîler yolu olduğunu, Ehl-i Sünnet’in böyle yapmadığını hatırlatmak istedim.

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...