HAKSÖZ-HABER
İktidara karşı yapıcı, yol gösterici eleştirel söylemler geliştiren aydın ve alim, cemaat ve vakıf sayısı oldukça az. Ne var ki son derece gerilimli ve riskli bir seçim sürecinin ardından yeni Hükümetin henüz göreve başladığı bir günde Hayrettin Karaman Hocanın yayınladığı yazı ise cesaret edip bir adım öne çıkmak isteyenleri henüz niyet aşamasındayken bile susturup sindirmeye matuf sert bir “Herkes işini yapsın!” muhtırası gibi olmuş.
“Vazifeden kaçanlar ve başımıza dert açanlar” başlığı taşıyan yazısında İslamcıları iktidara yönelik yaklaşım ve tutumlarında gerçekçi olmaya davet eden Hayrettin Karaman, şeriat ahkamı talebinde bulunanları “başımıza dert açanlar” şeklinde nitelendirirken bazı İslamcıların iktidara yönelik eleştiri ve taleplerini de sorgulayarak onları “vazifeden kaçanlar” olarak itham etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan "şeriat" getirmesini bekleyen var mı bilmiyoruz ama Hayrettin hocaya ekonomi ve yargıdaki sorunları hatırlatmak isteriz. Giderek derinleşen enflasyon sorunu, FETÖ ile mücadele adı altında izlenen yanlış politikalardan ötürü oluşan binlerce neferlik mağdur ordusu, en önemlisi de resmi ideolojik dayatmalar ne olacak? Tamam "şeriat ahkamı" talebinin realitesi olmayabilir ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu kaldıramayabilir ama Kemalizm'in hegemonyasına İslamcılar neden teslim olsun? Zımnen İslamcılara "Şeriat talebinde bulunmayın. Erdoğan sadece sizin cumhurbaşkanınız değil ve devlet-toplum sizden ibaret değil" diyen Karaman acaba Kemalistlere de aynı şeyi söyleyebilir mi? Eğer eşit zeminde bir ilişki ve siyasi rekabetten bahsedilecek ise o zaman sistem başta anayasa ve devlet kurumları olmak üzere tümden resmi ideolojiden, Kemalist şablon ve ritüellerden arındırılmalı değil mi? Tamam, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan "şeriat" getirmesini beklemek gerçeklikten uzak hayalciliktir ama resmi ideolojik hegemonyanın tüm kurumları kuşattığı bir vasatta İslamcılara adeta “Siz boş verin siyaseti, hukuku; eğitim ve ahlakla ilgilenin” demek ne kadar tutarlı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan şeriat getirmesini değil, adaleti tesis etmesini; Kemalist ve milliyetçi hegemonyanın devlete istikamet belirlemesine engel olmasını bekliyoruz.
Hayrettin Karaman’ın bahse konu yazısı:
Vazifeden kaçanlar ve başımıza dert açanlar / Yeni Şafak
Kaç kere yazdım, bir daha yazayım.
Seçim bitip de Tayyip Bey’in Cumhurbaşkanlığı’na devam edeceği anlaşılır anlaşılmaz hayal içinde yüzen ve önünü göremeyen bazı “İslâmcılar” âdeta ondan, ülkeye şeriat düzeni getirmesini istemeye kalkıştılar!
Bunu, onun başına dert açmak, karşı tarafa fırsat vermek için yapanlar da vardır elbette; benim sözüm onlara değil.
Arkadaşlar,
Allah aşkına siz nerede yaşıyorsunuz, aynı ülke ve aynı dünya şartlarında yaşıyor değil miyiz!
Bu ülkede yaşayan insanların yarıya iyice yakını -sizin eksik bulduğunuz- icraatı bile beğenmeyerek, hatta sayıca önemlice bir kısmı “Bu adam şeriat getirdi” diyerek muhalif değiller mi?
Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirmeyi teklif etmek mümkün mü?
Bunu yapamayınca laiklik ilkesi ve Atatürk ilke ve inkılapları bu ülkenin yasama, yürütme ve yargısına; milli eğitim ve kültüre, sosyal hayata… yön vermiyor mu?
Tayyip Bey’e oy verenlerin bile bir kısmı ya imanı, ya ameli eksik olup bu alanda müdahaleye, eksiksiz Müslümanlığın ve İslâm ahlâkının dayatılmasına karşı olanlardan ibaret değil mi?
“Eee, ne demek istiyorsun, biz İslâmcılar veya kâmil manada Müslümanlığın, İslâm ahlâk ve ahkâmının ülkeye hâkim olmasını isteyenler olarak ne yapalım, elimiz kolumuz bağlı mı duralım?” diyecek olursanız:
İşte ben de bu yazıyı bu suale cevap vermek için yazıyorum.
Faizden, kumardan, zinadan, tv yayınlarındaki ahlâksızlıklardan, rüşvet ve yolsuzluktan… şikâyet ediyorsunuz, ben de ediyorum.
Asıl, eğitim ve öğretimin çocuklarımızı nereye savurduğundan daha fazla şikâyet etmemiz gerekiyor ya, buna fazla yer vermiyorsunuz!
Tayyip Bey ne yapıyor, neyi yapamaz:
Tayyip Bey durmadan faizi indirmeye çalışıyor, enflasyonla kafa kafaya getirerek veya daha aşağıya çekerek reel faizden ülkeyi kurtarmak istiyor. Katılım bankaları ve katılım sigortayı destekliyor…
Ama faizci bankaları kapatamaz.
İslâm’a göre zina ile T.C. kanunlarına göre zina farklıdır; mevzuatı İslâm’da zina ve onun cezasına göre değiştiremez.
Kumar çok çeşitli, onların da bir kısmını engelleyemez.
Milli Eğitim’de önemli iyi işler yapılabilir, bunları isteriz, ama her iki farklı düşünce, inanç ve hayat tarzına sahip ve neredeyse sayıca birbirine eşit tarafların ortak öğretim ve eğitim kurumlarını ve temel ilkelerini saf İslâmî öğretim ve eğitime çeviremez.
Bu liste böyle uzar gider.
Şimdi gelelim; o ne yapmalı, biz ne yapmalıyız.
O, elinden geldiği kadar bilgi, ahlâk ve yetkinlik bakımından ehliyetli (liyakatli) insanları arayıp bulmalı ve onlara görev vermelidir.
Bunu yapabildiği ölçüde rüşvet, yolsuzluk vb. azalır.
Bu ülke hepimizin, hükümet hepimizin, devlet hepimizin olduğuna ve bir tarafa devletin imkânlarını bolca açıp diğer tarafı bundan mahrum edemeyeceğine göre her iki tarafa da imkân verir. Tek Parti döneminden beri belli zihniyet sahibi iktidarların yaptığını yapmaz, insan hak ve özgürlüklerinden iki taraf da eşit olarak istifade eder.
İşte bu noktada sıra bize gelir.
Engelleyen yok, imkân veren de var; Müslümanım diyenler, İslâmlaşmayı isteyenler bunu, bir yandan fertler olarak, diğer yandan sivil toplum kurum ve kuruluşlarıyla yapacaklar. Anaokulundan başlayarak özel okullar açacaklar, yurtlar yapacaklar, basın yayın, medya, görüntülü görüntüsüz, dijital olan ve olmayan bütün iletişim, eğitim ve etkileme araçlarına, san’atın uygun kollarına hâkim olacaklar…
İmam Hatip okulları var; çocuklarınızı bu okullara niçin vermiyorsunuz!
Okullarda İslâm dini, Siyer (Peygamberimiz’in hayatı) ve Kur’ân dersleri var; çocuklarınıza bu dersleri niçin seçtirmiyorsunuz!
Ortada helal var haram var; laik devleti yönetenlerden bütün haramları yasaklaması beklenemez, ama kimseyi harama mecbur eden de yok; bu kadar faizci bankada mevduatı olanlar ve buralardan kredi kullananlar gayr-i Müslimler değil herhalde!
Bir misalle yazıyı bitirmek istiyorum:
İyi bir futbol oyuncusu ve aynı zamanda takım kaptanı var, onun ayaklarını bağlamışlar, takımına da şöyle demişler: Siz iyi oynar da karşı tarafı yenerseniz kaptanın ayakları çözülecek. Oyuncular bütün gayretleriyle top çevirmek yerine ikide birde topu kaptanın bağlı ayaklarına atmayı âdet haline getirmişler.
“Bu misal üzerinde biraz düşünsek” derim!