“Eğer adaletten vazgeçeceksek savaşı kaybedelim daha iyi...” 

Ali Osman Aydın, bayram vesilesiyle Aliya İzzetbegoviç'in değerlendirmelerinden aktarımlar yapıyor.

Ali Osman Aydın / Yeni Akit

Bayramınız mübarek olsun

Kurban Bayramı’nız mübarek olsun.

Bayram’ın tüm İslam alemi için hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum.

Bayramlar aynı zamanda sevdiklerimizi hatırladığımız, andığımız zamanlardır. Sevdiklerimiz yalnızca hayatta olanlarla sınırlı değildir elbette. Onlar çoktan terki dünya etmiş de olabilirler. Tıpkı Merhum Aliya İzzetbegoviç gibi… İçinde olduğumuz şu mübarek günlerde kendisini anmanın faydalı olacağını düşünüyorum.

Bu vesile ile daha önce bu köşede yayınlanmış bir yazıyı, izninizle bir kez daha sizlere sunmak istiyorum.

****

Merhum Aliya İzzetbegoviç ülkemizde çok seviliyor. Bana kalırsa bunun nedenlerinden biri mücadelesinin temelini oluşturan fikirlerinin ülkemizde yeteri kadar bilinmemesi... Bilinse idi kendisine bu kadar sempatiyle yaklaşır mıydık, emin değilim…

Kişisel konumuna, düşmanlarına, özgürlüklere, inanca, adalete ve kültüre bakışını takdir edebilir miydik?

Bunu anlamanın en iyi yollarından biri, aşağıda sıralanacak bazı düşüncelerinin, ülkemizin içinde bulunduğu atmosferde dillendirilmesi halinde alacağı tepkiyi samimiyetle düşünmekten geçiyor. Biz de bunu yapacağız. Onun bazı temel konulardaki görüşlerine yer vereceğiz…  

Başlayalım…  

****

Temel insani haklar konusunda bir Müslüman olarak hayatını adadığı ilkeleri şöyle ortaya koymuştu: “Tanrının insanları özgür ve eşit yarattığına, herhangi bir ırk diğerinden üstün olmadığı gibi, herhangi bir milletin de diğerinden iyi veya kötü olmadığına inanıyorum. İnsanların devredilemez hakları olduğuna, herhangi bir otoritenin insanları bu haklardan mahrum bırakma hakkının olmadığına inanıyorum. Çoğunluğun sınırsız gücüne inanmıyorum, çünkü çoğunluk despotizminin başka despotizmlerden farkı yoktur. Özgürlüğün ölçüsü azınlıklara nasıl davranıldığıdır ve insanların farklı düşünebilme özgürlüğünden önce düşünce özgürlüğüne sahip olması gerekir. İşte benim demokrasi anlayışım budur.” 

****   

Düşünce dünyasının dayanaklarını şu ifadelerle açıklamıştı: “Kendimi hem Müslüman hem de Avrupalı hissediyorum, bu kimliklerden birinin diğerine nakzetmeyeceğini düşünüyorum. İnsanlar ve kültürler arasında aşılamayacak hiçbir farklılık olduğuna inanmıyorum… Uzun yıllar önce henüz genç bir adamken Kant’ın kategorik zorunlulukları üzerine bir makale yazmıştım. Makalede öne sürdüğüm fikir şuydu, Kant tarafından formüle edilmiş olan, az önce başlığını zikrettiğim ilkeyi en eski öğretilerde tıpkı şuanki haliyle bulabiliriz; eski Yahudi alimlerinden kadim Çin’in Konfüçyüs’üne, yüzyılımızda yaşamış Tolstoy’dan Martin Buber’e kadar bu zaman ve mekan üstü temel ahlaki ilkenin izini sürebiliriz.

Bu benim için medeniyetler arasındaki farkların aşılabileceği ve biraz derine gidilirse bütün kültürlerin çok benzer ya da temelde aynı olduğu anlamına geliyor. Bana göre bu tüm insanların temelde eşit olduğu meselesiydi. Kur’an’da şu şekilde başlayan çok ilginç bir cümle vardır: ‘Gelin aramızda ortak bir sözün etrafında toplanalım...’ Bu Hristiyanlara ve Yahudilere yapılmış bir çağrıdır. Ben de sizi İslam, Hristiyanlık, Doğu ile Batı arasında suni ayrılıklar yaratmak isteyenlerin çağrılarını geri çevirmeye çağırıyorum.”  

****

Aliya bir gün, Saraybosna için verdiği savaşa mistik anlamlar yükleyenleri duyunca onlara şöyle söylemişti: “İnsanların özgürce düşündüğü bir Bosna için savaştım ben. “

Genel anlamda Batı dünyasının adaletsizce tenkit edildiği uluslararası bir toplantıda söz alarak şunları söyledi: “Açık konuştuğum için beni bağışlayın. Güzel yalanların bize faydası olmaz; ama acı gerçekler ilaç olabilir… Batı çürümüş değil; güçlü, örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi, kentleri bizimkilerden temiz. İnsan hakları düzeyi yüksek ve sosyal yardım konusunda daha örgütlü. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik kişiler. Bunlar, Batılılardan edindiğim tecrübelerim. Batılıların ilerlemelerinin karanlık yönünü de biliyorum ve bunun gözümden kaçmasına izin vermiyorum. Hakikat, İslam en iyisi! Ama biz en iyisi değiliz. Batı’dan nefret etmek yerine onunla rekabet etmeliyiz. Kur’an bize bunu emretmiyor mu: Hayırlı işlerde yarışın.”

****

Bosnalılar savaşta soykırım yaşamış, tecavüze uğramışlardı. O, Sırplardan bunun intikamı alınacak mı diye bekleyenlere şöyle seslendi: “Zulümlerin yarattığı dehşet ve kendi kökleşmiş önyargıları nedeniyle dünya bizden misilleme bekledi. Bu olmadı. Tersine bizler dinsel ve ulusal hoşgörü üzerine temellenen demokratik bir toplum olduğumuzu ilan ettik. Hem Doğu hem de Batı açısından değerli olan her şeye açık kalarak, kendi İslami kimliğimizi muhafaza ediyoruz. İçinde kimsenin inancından, milliyetinden ya da siyasi kanaatlerinden dolayı takibata uğramayacağı bir devlet hedeflediğimizi söylemek isteriz. Bu ilkeye kendimizi adamışız ve onu aziz tutmaya devam edeceğiz.”

****

Her şeyin Aliya sayesinde olduğunu düşündükleri için onu insanüstü bir noktaya koymaya çalışanları şu sözlerle ikaz etmişti: “Aliya giderse, Bosna ayakta duramaz” şeklinde bir ifadeyi çok yanlış ve tehlikeli buluyorum. Ben yalnızca özgür bir seçim yoluyla başa gelmiş birisiyim. Şunu belirtmek isterim ki, ben Boşnak halkının verdiği var olma savaşında, yaptığı savunmada çok önemli bir yerim olduğu fikrine katılmıyorum. Binlerce insan savaşıyor Bosna için. Onlar ben olmasam da aynı şekilde savaşacaktı, ben gittikten sonra da savaşacaklar…”

****

Onu kusursuz olarak görenlere şöyle hitap etti: “Nedenini asla öğrenememiş olsam da baştan beri partinin “lideri” bendim. Kendi kendime “Eğer en iyileri bensem, acaba gerisi neye benziyor?” diye düşünmüşümdür.”

Yönettiği bürokrasinin temel motivasyonunu sade ve güçlü bir şekilde vurgulamıştı: “İnanan kimseler görev duygusuyla, inanmayanlarsa çıkarları doğrultusunda hareket ederler.”

Tecavüz ve katliamlar nedeniyle şok yaşandığı bir zamanda: “Güçlü milletler ahlaki ilkelerine bağlı olan, kendisi kalmayı bilen, en zor şartlar altındayken bile kendini dünyaya kapatmayan milletlerdir.” demişti.

****

Batı’nın gücüyle yarışmak isteyenlere Batı’nın sahip olduğu gücün dayandığı ilkeleri şu sözlerle özetlemişti: “Batının gücü ekonomisinden ya da askeri gücünden ileri gelmemektedir. Bu işin görünen kısmıdır. Avrupa’nın Bacon’dan bu yana sahibi olduğu değişmez güç kaynağı eleştirel düşüncedir. “

****

En temel yasasını şöyle anlatmıştı: “Bizler insan olmaya, insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu (Sırpları kastediyor) onlardan dolayı yapmadığımızın altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı değil… İnsan olmak ve insan kalmak, Allah’a ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Onlara karşı değil. Böylesine bütünüyle ahlaki olan bir kavramı, yani, insan olmak ve insan kalmak kavramını, politik dile çevirdiğimizde bu ne anlama geliyor? Politik dilde bu hukuka uygun bir devlet kurmaya çalışacağız demektir. Bu, aynı zamanda, şu anlama gelir: Bu devlette, hiç kimse dininden ulusal ya da politik inancından dolayı zulme uğramayacak. Bu bizim en temel yasamız.”    

****

Savaş esnasında Müslüman bir Korgeneral yine Bosna ordusunda görev yapan Hristiyan bir Albay’a hakaret etmişti. Albay, Müslüman Korgeneralden şikayetçi oldu ve olay savaşın komutanı olarak Aliya’ya intikal etti. Aliya derhal mahkeme kurulması talimatı verdi. Korgeneral yargılanacaktı. Ancak diğer kuvvet komutanları, savaş esnasında bir Korgeneral ’in yargılanmasının mahzurlarına işaret ederek mahkemenin ertelenmesi gerektiğini söylediler kendisine. Aliya ise onlara sonrasında çok meşhur olacak şu sözlerle karşılık verdi: “Eğer adaletten vazgeçeceksek savaşı kaybedelim daha iyi...” 

****

Aliya Izzetbegoviç bu sözleri söylediğinde ve uygulamaya çalıştığında Bosna semalarında düşman uçakları sorti yapıyor, Saraybosna Sırp makinelileri tarafından aralıksız taranıyor, pazar yerlerinde bombalar patlıyor, Boşnak kadınlar tecavüze uğruyordu.

Bu ilkeler insani bir dramın yaşandığı savaşın olağanüstü şartları içerisinde savunuldular.  

Aliya’nın misyonuna ve bunun temeli olan düşüncelerine tekrar bakmak ve üzerine düşünmek gerekiyor. Kuşkusuz Aliya kimi düşüncelerinde haklı olduğu gibi kimilerin de yanılıyor da olabilir. Fakat bu, onun mücadelesini dürüst, asil ve tutarlı bir şekilde sürdürdüğü gerçeğini değiştirmez. Kendisine tekrar rahmet diliyorum.     

Yorum Analiz Haberleri

UCM'nin tutuklama kararları Siyonist çete İsrail'i yalnızlaştırıyor
Daha çok konuşun da hanginize daha çok güvenemeyeceğimizi bilelim
Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!