Ahmet Taşgetiren, Star gazetesindeki köşesinde Ali Bulaç ve Ekrem Dumanlı’nın geçmiş yıllardaki yazılarına atıfta bulunarak bugünkü söylemlerinin tutarsızlıklarına dikkat çekiyor. Mehtap TV’de yayınlanan Düşünce Günlüğü’nde Bulaç ve A. T. Alkan’ın kraldan çok kralcı bir tutumla Hüseyin Gülerce’yi nasıl sıkıştırdıklarını da yazısında belirtiyor.
Taşgetiren’in yazısı:
Eski zamanlar - Yeni zamanlar
Ahmet Taşgetiren / Star
İslamiyet’e muhalefet saikiyle hareket edenler olduğu gibi, İsrail’in AK Parti’yi devirmek için geliştirdiği plan çerçevesinde hareket edenler de var. Bunlar basılan düğmeye göre faaliyete geçmiş bulunuyorlar. 1948’den, ama özellikle 6 gün savaşından beri “içimizde İsrailliler” var. Anlaşılan yeni plana göre önce İHH’yı “terörist veya terörizmle ilişkili örgüt” ilan ettirmek, sonra işin içine AK Parti’yi katmak istiyorlar.
“İHH’nın hedef tahtasına yerleştirilmesi İsrail’in içimizdeki İsraillilerle eşgüdüm halinde başlattığı kampanyanın bir parçasıdır. Amaç, önce İHH, sonra AK Parti’yi bertaraf etmektir.”
İmza: Ali Bulaç. Başlık: İHH ve Ak Parti.
Hayır, bugün yazılmadı bu yazı. Zaman, 14 Haziran 2010 tarihini taşıyor.
Sizce Ali Bey, bugün yazabilir mi bu yazıyı?
Mesela Hatay’da yakalanan ve Today’s Zaman’ın saniye sektirmeden İHH’ya mal ettiği, ancak sonra “Devlete ait” çıkan TIR olayını yorumlarken...
Mesela, 6 ilde El Kaide’ye baskın yapma görüntüsü içinde, Kilis’te de, taaa Van’dan gelip İHH deposuna baskın yapmayı yorumlarken?
Ne kadar derin bilinç yüklü yukardaki Ali Bulaç yorumu değil mi? Her şey tabak gibi ortada. İsrailliler’in, ama “İçimizdeki” İsraillilerin İHH’ya, ama aynı zamanda AK Parti’ye yönelik “bertaraf etme operasyonu.”
Bundan daha keskin yorum olabilir mi?
Soru şu: Acaba şimdi kim başlattı İHH ve AK Parti’ye karşı operasyonu?
Bu da One Minute ve Mavi Marmara’nın intikam sürecinin sonucu olmasın?
Ali Bulaç Bey çok zeki bir insandır. Bence olan biteni doğru okuyacak bir “Mü’min basireti”ne de sahiptir. Üstelik, bu coğrafyada İslam’a karşı oynanan oyunları bilir, Müslümanların acısını paylaşır ve bu mazlumiyet çığırından kurtulmayı canı gönülden ister.
Peki ama, şu yaşanan süreçte, Tayyip Erdoğan’ın “hata”larını falan da önemseyelim, İslam’ın kendi dünyasını inşa etmesinin önünü kesmek için her türlü kumpasın kurulabileceğini görmez mi?
Çarşamba akşamı Mehtap tv’de, Düşünce Günlüğü’nde izledim onu, Ahmet Turan Alkan ve Hüseyin Gülerce ile birlikte. Tanıyamadım Ali Bulaç’ı orada, ya da yeniden tanıdım mı demeliyim? Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç’tan başka bir kategoridir, benim okuyabildiğim kadarıyla. Ama o programda, her ikisi birlikte Camia’nın duygularını okşamaya yönelik bir duruşla, Hüseyin Gülerce’yi köşeye sıkıştırıp, ondan daha fazla cemaatçi rol ile, son derece sade bir zihinle görülebilecekleri görmez olmak nasıl bir iştir?
Hüseyin Gülerce orada dedi ki: “Şu anda halkın yüzde 50’si Tayyip Erdoğan’ın arkasında. Onun duruşunu doğru buluyor. Yolsuzluk operasyonlarının siyasi bir hesaplaşma niteliği taşıdığına inanıyor.”
Ne denir buna? 2010’da İHH ve AK Parti’yi bertaraf etme niyetini okuyan bir zihin dokusu, bugün yargı marifetiyle iktidar devirme operasyonunu okuyamaz mı?
Ya da ne için okuyamaz?
Benzeri bir okuma farklılığını da Ekrem Dumanlı Bey’in şahsında gördü Türkiye. Yine Zaman’da.
Tarih 25 aralık 2008, 29 Mart’taki seçime yine dört ay var ve bir yolsuzluk kampanyası. Ama Ekrem Bey’in o gün durduğu yer farklı. Hükümetle ilişkiler limoni değil. O zaman, yolsuzluk haberlerine “kamuoyu oluşturma yöntemi” olarak bakıyor ve şunları yazıyor.
“.....seçime çok az bir süre önce yolsuzluk kampanyaları açmak çok sayıda soru işaretlerinin oluşmasına da sebeptir. İki kritik konu var zamanlamada: Bir, bahsi geçen (daha doğrusu geçecek olan) dosyalar niçin bu zamana kadar bekletildi? İki, bu kadar kısa bir süre kalmışken yapılan yolsuzluk suçlamasına cevap vermek için yeterince savunma süresi kaldı mı? Açık söyleyeyim, bu saatten sonra yapılacak olan yolsuzluk suçlamaları doğruyu arama ve yoksulluktan arınma talebinden daha çok siyasette belli bir imaj ve hava oluşturmak içindir ve güvenilir olma özelliğini kaybetmiştir. Bu konuda samimi olan, seçim sonuçlarının sabahında elindeki dosyaları kamuoyuna arz eder...”
Şu an bakıyorum, Caima’ya yoğun bir yolsuzluk propagandası pompalanıyor. Zaman’dan, Bugün’den, Samanyolu’ndan... 30 Mart öncesinde ne anlam taşıyor sevgili Ekrem Bey kardeşim bu yolsuzluk kampanyası? CHP kampanyasının uzantısı mı?