Edebiyat ve siyaset: Mağdurlar ve ikballer

Hilmi Yavuz

Edebiyatçıların siyasetle olan ilişkisi konusunda kesin bir karara varmak mümkün olamıyor. Bazen bu ilişkinin sorunsuz ve düzgün bir biçimde yürüdüğünü, bazen de işlerin pek de iyi gitmediğini görüyoruz.

Bir siyasî partinin üyesi olan edebiyatçılar için, ilişkiler genellikle ve elbette görünüşte, herhangi bir sorun çıkarmadan yürürken, partiyi (özellikle de iktidar partisini) dışarıdan destekleyenler açısından hiç de öyle olmayabiliyor.

Tek parti dönemi edebiyatçılarını düşünelim. Ünlülerin çoğu milletvekilidir. Memduh Şevket Esendal gibi, Ruşen Eşref Ünaydın gibi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi, Reşat Nuri Güntekin gibi, Sadri Ertem gibi, Bekir Sıtkı Kunt gibi... Mehmet Akif ve Halide Edip'i ayrı tutuyorum: İkisi de Cumhuriyet'in kurucularıyla anlaşmazlığa düşmüşlerdir çünkü! Akif, I. Büyük Millet Meclisi'nde Burdur milletvekili olmuş, ondan sonra da bir daha parti siyasetiyle ilgilenmemiştir: Halide Edip, Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal Paşa'nın en yakınında bulunmasına rağmen CHP'den değil, 1950'de bir dönem DP'den milletvekili olmuştur. Yakup Kadri'ye gelince, onu, 'Kadro'culuğundan dolayı bir tür gözden uzaklaştırma (menkûbiyet) sayılabilecek 'zoraki diplomat'lıktan sonra, yine CHP'den, 1961'de milletvekili olarak görüyoruz.

DP'nin de, Halide Edip'le birlikte, ondan nispeten genç sayılabilecek bir edebiyatçı kadrosu vardır. Umran Nazif Yiğiter Konya'dan, Ziya Termen Kastamonu'dan DP milletvekili seçilmişlerdir. Samet Ağaoğlu, hükümet üyesi olan ilk edebiyatçı DP milletvekilidir. Ahmet Muhip Dıranas da DP'lidir ve DP'nin resmî organı 'Zafer' gazetesinde köşe yazarıdır, ama Sinop'tan DP adayı olmasına rağmen milletvekili olamamışlardandır.

Asıl Mehmet Akif de dahil, şair edebiyatçıların siyasetle ilişkilerinin hiç de pürüzsüz, rahat bir düzeyde yürümediği görülüyor. İktidar tekinsizdir, şairlere karşı! Romancı ve hikâyecilerin, mensup oldukları partiye ve o partinin ikbal sahiplerine karşı, nispeten daha itaatkâr ve uysal görünmelerine karşılık, özellikle muhalif kimlikleriyle öne çıkan şairlerin sürekli olarak başları belaya girmiştir. Mehmet Akif'in de, tek parti döneminde iki devre milletvekili olan Yahya Kemal'in de, 'kaza okları'ndan kendilerini kurtaramadıklarına tanık oluyoruz;- Yahya Kemal'in, muhalefetinde, Akif'e göre çok daha esnek ve uzlaşmacı davrandığına da...

Bir siyasî partiye üye olmamakla birlikte Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek, gerek CHP ve gerekse DP iktidarları döneminde başı ziyadesiyle derde girmiş iki büyük şairimizdir: İki büyük şair, iki 'Büyük Mağdur'! Nazım'ın uğradığı haksızlıklara nasıl yıkılmadan katlandığını biliyoruz. Necip Fazıl'ın başına gelenler ise bugünkü kamuoyu tarafından pek biliniyor değildir ve işte tastamam bu nedenle, Alâattin Karaca'nın 'Necip Fazıl Adnan Menderes İlişkisi' (Lotus Yayınları), Türk şiirinin iki 'Büyük Mağdur'undan birinin, Üstad'ın, fikir ve görüşlerinden dolayı iktidarların gadrine uğrayışını, 'mektuplarla ve belgelerle' ortaya koyuyor.

Keşke, cumhuriyet devri yazar ve şairlerinin (özellikle şairlerinin!) iktidarlarla olan ilişkileri, şayet varsa elbet, tıpkı Necip Fazıl'ınki gibi, mektup ve belgelerle açıklanabilse!

ZAMAN