Taha Kılınç’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (12 Haziran 2021) şöyle:
Hamas ve İran
Yemen’in başkenti Sanaa’nın 120 kilometre doğusunda yer alan Marib şehri, geçtiğimiz cumartesi günü (5 Haziran) korkunç bir hadiseye sahne oldu. Şubat ayından bu yana bölgeyi ele geçirmeye çalışan İran destekli Hûsîlerin şehir merkezindeki bir petrol istasyonuna düzenlediği füze saldırısı, 21 sivilin yanarak ölmesine yol açtı. Kurbanlar arasında Leyyân Tâhir Muhammed Âyid (5) ve Hassân el Hubeyşî (10) adlı iki de çocuk bulunuyordu.
Petrol istasyonu katliamından yalnızca bir gün sonra, Hamas’ın Yemen’deki temsilcisi Muâz Ebû Şemmâle, Hûsîlerin Sanaa’daki merkez yönetim ofisini ziyaret ederek, üst düzey isimlerden Muhammed Ali el Hûsî ile buluştu. Hûsî’ye plaket veren Ebû Şemmâle, görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, Hamas ile Hûsîler arasındaki ilişkilerin son derece verimli seyrettiğini, her iki grubun da “özgürlük ve zafer yolunda” ilerlediğini kaydederek, “Filistin’in savunulmasının sevabını ve şerefini birlikte paylaşacağız” şeklinde konuştu.
Muâz Ebû Şemmâle’nin ziyareti, zamanlaması itibariyle büyük bir skandala dönüşünce, Hamas resmî bir açıklama yayınlamak zorunda kaldı. “Ebû Şemmâle’nin kişisel tasarrufu bizi temsil etmemektedir” denilerek, Hûsîlere plaket sunulması ve övgüler yağdırılması sahiplenilmedi. Ancak yine de sosyal medyadaki tepki fırtınası dinmedi. Hamas’ın İran’la giderek derinleşen ilişkilerini sorgulayan çok sayıda yorumun dikkat çektiği nokta aynıydı: “Hamas, Filistin’de ve Gazze’de yardıma mecbur kaldığı için, İran’la yakınlaşması mazur görülebilir. Ancak Hamas-Tahran işbirliğinin Filistin dışındaki diğer alanlara da taştığı görülüyor. İsrail’in Gazze’ye yaptığını şu anda İran da Yemen’e yaparken, Hûsîlere övgüler düzülmesini mecburiyetle izah etmek mümkün değil. Burada mecburiyet değil, çok açık bir tercih var.”
Hamas’ın siyasî çizgisi ve İran’la ilişkileri, Arap dünyasında ciddi polemiklerin konusu haline gelmiş durumda. Zaman zaman gazete sayfalarına ve televizyon ekranlarına da taşınan mesele, son olarak El Cezire’nin Arapça internet sitesinde birbirini takip eden iki yazıyla tartışıldı. Katar’ın başkenti Doha’daki Hamed bin Halife Üniversitesi hocalarından Dr. Mu’tez el Hatîb, 27 Mayıs’ta yayınlanan yazısında, Suriye ve Yemen başta olmak üzere birçok coğrafyada insanlık suçlarına imza atan İran’ın Hamas tarafından sürekli övgülere boğulmasını siyasî ve ahlâkî açıdan yanlış bulduğunu tafsilatlı biçimde anlattı. Siyasî analist Saîd el Hac da, 9 Haziran’da yine aynı sütunda yayınlanan cevabî yazısında, Hamas’ın İran’la yakınlaşmasının maslahat icabı olduğunu, İran yönetimiyle ilişkilerin Filistin’le sınırlı tutulduğunu, Hamas yöneticilerinin İran’la “bazı noktalarda” ayrıştıklarını vurguladıklarını, Hamas’ın hiçbir zaman İran’a tümüyle kefil olmadığını vs. ifade etti.
Hamas’ın İran’la dirsek teması, yıllardır bilinen ve zaten taraflarca da saklanmayan bir husus. Ancak meselenin ateşli tartışmalara konu olmaya başlaması, geçen yılın başında Kâsım Süleymânî’nin Tahran’daki cenaze töreninin sonrasına denk geliyor. Hamas lideri İsmail Haniye, törende yaptığı heyecanlı konuşmada Süleymânî’yi “Kudüs şehidi” ilân edince büyük bir tartışmanın da fitilini ateşlemiş oldu. (11 Ocak 2020 günü bu köşede, “Hamas’ın çizgisi” başlığı altında konuyu ele almıştım.)
Haniye’nin bu iddialı çıkışı, bizatihi Hamas’ın çizgisinin de tekzibi anlamına geliyordu. 2011’de Suriye ordusu silahsız ve savunmasız halka ateş açmaya başladığında, duruma tepki gösteren Hamas, merkezini Şam’dan Doha’ya taşımıştı. Dönemin Hamas lideri Hâlid Meşal, 2012’deki ünlü Gazze ziyareti sırasında, konuşma yaptığı sahnede Suriyeli muhaliflerin bayrağını coşkuyla sallamış, Esed rejimine karşı yürütülen mücadeleyi selâmlamıştı. Sonraki süreçte Suriye savaşını –İran ve Rusya’nın desteğiyle– Esed cephesi kazanmış, Kâsım Süleymânî de özellikle Halep’te uygulanan katliamların ve bilahare şehir ahalisinin tehcirinin planlayıcısı olarak dikkatleri çekmişti. Haniye’nin, adı “Halep kasabı”na çıkan Süleymânî’yi “Kudüs şehidi” ilân etmesi, işte bu arka plandan ötürü epey yadırgandı. Herkesin aklındaki yargı aynıydı: “İran’la maslahat icabı ilişki kurulabilir, İran’dan yardım da alınabilir. Ancak elinde on binlerce sivilin kanı bulunan bir ismi kutsamak ve göklere çıkarmak, maslahatın çok ötesine geçen bir durum.”
Tüm bunlardan sonra, “Hamas İran’ın yörüngesine girsin, bunun ne zararı var?” diye sorulabilir. Bu soruyu, çarşamba günü, Hamas’ın diğer bölge ülkeleriyle ilişkileri ve İran’ın Ortadoğu siyasetinin bazı detayları eşliğinde cevaplayalım.