Ebu Muhammed el-Makdisi'nin IŞİD Röportajı

Şeyh Ebu Muhammed el Makdisi, hapisten çıkmasının ardından Ürdün’ün Rüya kanalına IŞİD hakkında röportaj verdi.

Şeyh Ebu Muhammed el Makdisi, hapisten çıkmasının ardından Ürdün’ün Rüya kanalına IŞİD hakkında röportaj verdi. İşte o röportajın çevirisi ve videosu...

(Parantez içindeki ifadeler çevirmene aittir.)

 * * *                 
Sunucu: Beyler, bayanlar…

Es selefiyyel cihadiyye (cihadi selefilik) akımının teorisyenlerinden (fikir babalarından) biri olan Şeyh Ebu Muhammed el Makdisi ile beraber olduğumuz özel röportaj programımıza hoş geldiniz.

Şeyh Ebu Muhammed el Makdisi hoş geldiniz.

Şeyh Makdisi: Hoş bulduk.

Sunucu: Son gelişmeler ve şehit Muaz el Kesasibe meselesini sorarak başlıyorum. Bu meseleye müdahil olmaya çalıştınız mı?

Şeyh Makdisi: Allah'a hamd olsun. Salatu selam O'nun elçisine ve elçisinin aile ve ashabının tamamına olsun. Konumuza gelecek olursak evet, Ürdünlü pilotun Devle örgütünde esir düştüğünü duyduğum andan itibaren şer'i maslahatı gerçekleştirmek için iletişim kurmaya çalıştım. İçlerinde akıllı insanlar varsa onları, Ürdünlü pilot karşılığında mahkûm Sacide Rişavi'nin serbest bırakılması girişimine onay vermeleri için ikna edeyim dedim. Bunun için onlarla irtibat kurdum evet

Sunucu: Bu konuda IŞİD’le iletişim kurdunuz. Peki, bu iletişim karşısında tepkileri ne oldu? Herhangi bir cevap verildi mi?

Şeyh Makdisi: Onlarla iletişime geçmeden önce yeryüzünün doğusunda ve batısındaki faziletli kardeşlerle, mücahitlerle görüştüm.

Kuzey Afrika'dan, Yemen'den, Kuveyt, Suriye ve Bahreyn’den değerli kardeşlerle iletişim kurmaya çalıştım. Onlardan bu konuda bana yardımcı olmalarını talep ettim. Bana bu konuda yardımcı oldular. Allah onları hayırla mükâfatlandırsın. Devle örgütündeki akıllı kişilere pilotun takas edilmesinin mahkûm Sacide'yi kurtarmak için altın fırsat olduğunu belirten mesajlar yolladılar. Bana Devle örgütündeki nüfuz sahibi kişilerin isim ve irtibat adreslerini vererek bu konuda bana yardım ettiler, verdikleri adreslerden faydalandım. Bu gelişmelerin ardından iletişim kurmaya başladım. Devle örgütünde nüfuz ve etkisi olan kişilerle iletişim kurdum. Ebu Muhammed el Adnani ile iletişim kurdum, Ebu Bekr el Bağdadi, şeyh Türkî bin Ali gibi şahıslarla ve diğer şer'i sorumlularla mesaj alışverişi kurmaya çalıştım.

Tüm çabamı harcayarak bu şer'i maslahatı gerçekleştirmeye ve bu konuda onları ikna etmeye uğraştım.

Sunucu: IŞİD'in ciddiyeti nasıldı? Bu çabalara ve bu iletişime karşı ne gibi cevaplar veriyordu? Örneğin siz ve onlar arasında karşılıklı cevaplar var mıydı?

Şeyh Makdisi: Maalesef, ben onların kızkardeşlerini kurtarmak, böylesi bir şer'i maslahatı gerçekleştirmek için kararlı ve arzulu olduklarını sanıyordum. Ancak ne yazık ki bana gerektiği cevap verilmedi. Bazıları gönderdiğim sesli mesajlar için kafasını kaldırıp bakma zahmetinde bulunmadı, bu konuyu hiç önemsemedi.

Hatta onlardan biri olan benimle iletişim kurmakla sorumlu adamları bana yalan söylüyordu. Pilot Muaz'ı öldürmüşlerdi buna rağmen bana ağır yeminler ( galiz yeminler) ediyor, " Biz ciddiyiz, sana dediklerimize sadığız, Bizim sadık olduğumuzu yakında göreceksin" diyordu. Daha sonra bu şahsın yalancı olduğu bana belli oldu. Allahu Teâlâ : "Allah'a karşı takvalı olun ve sadıklarla beraber bulunun" buyuruyor. Bu ayet cihad ve mücahidlerden bahseden bir bağlamda inmiştir dolayısıyla bir insanın kendini cihada nispet edip yalancılık yapması olabilecek bir şey asla değildir.

Sunucu: Şehit pilot yakılarak öldürüldü. Bu konudaki değerlendirme ve görüşünüz nedir? Sizce örgüt ne sebep ve ne amaçla bu çirkin yolu seçmiştir?

Şeyh Makdisi: Bu kişiler birçok kötü adetler edindiler. İlk olarak edindikleri adet ise Peygamber (sav)'in sünneti olduğunu iddia ettikleri insanların gözü önünde ortaya koydukları boğazlama( kafa kesme) âdetidir. Hasımlarının kafalarını kesmeyi adet edindiler. Liderlerden ve normal mücahitlerden kaç kişiyi böyle öldürdüler. Bu olay öyle bir hal aldı ki insanlar kafa kesmeyi gerçekten sünnet sandılar.

 Bunun için de Nebi (a.s) alaya alındığı bir zaman söylediği "Ey Kureyş topluluğu! Sizlere boğazlama ile geldim" sözünü delil getiriyorlar. Ama Nebi (a.s)'ninKureyş müşrikleri fetih yılında eline düşünce onlara nasıl muamelede bulunduğunu görmezden geliyorlar, bu konudan yüz çeviriyorlar. Peygamber (a.s) ve ashabının müşriklere nasıl davrandığını unutuyorlar.

Onlara nasıl muamelede bulunduğunu görmezden geliyorlar olacak.

Peygamber (a.s) müşriklerin onlarcasına, yüzlercesine "Gidin! Serbestsiniz!" demedi mi? Böylece ona düşman olanları kendisine tabi olanlar haline çevirmedi mi?

Şu hususlara hiç dikkat etmeden, Nebi (a.s)'nin alaya alındığı bir sefer söylediği bir sözü alıp kafa kesmeyi sünnet haline getiriyorlar.

Dini, cihadı ve mücahitleri kızıl bir boyaya boyadılar. İnsanlar cihadın ancak kafa kesme ve adam öldürme yoluyla olduğunu düşünmeye başladı. Nebi (a.s) Mute savaşında Halid bin Velid (r.a)'in ordunun yara almasından sonra orduyu sağ salim bir şekilde tamamen geri çekmesini Allah'ın ona bahsettiği bir fetih olarak adlandırmıştır.

Allah (c.c) Hudeybiye sulhunu "Biz sana apaçık bir fetih vermedik mi?" ayetinde fetih şeklinde isimlendirmiştir.

Onlar bu mevzuları hiç anlamıyorlar, zafer ve fetihten sadece kafa kesme ve adam öldürmeyi anlıyorlar.

Ağır basan maslahatların gerçekleştirilmesini, şer'i maslahatların ne olduğunu, bunların da fetih ve zaferlerden sayılacağını anlamıyorlar, bilmiyorlar.

Bundan dolayı kafa kesme meselesini ilk defa uygulamaya koyup, kameralar ekranlar önünde birçok hasımları için gerçekleştirince insanlar şaşırdı ve " İslam bu mu?" demeye, sormaya başladı.

Biz de "İslam bu değil" diye savunma ve açıklama yapmak mecburiyetinde kaldık. Birçok mücahidin, çok insanın kafasını kestiler. Gül gibi gençlerin kafalarını kestiler. İnsanlara kimleri neden kestiklerini söylemediler.

Muhakeme, suçlama görmeyen kafası kesilen insanların aslında kim olduğunu bilmeyen insanlar, sadece "Bunlar mürtetlerdir" diyerek adam öldürüp kafa kestikleri eylemleri görüyordu.

Bu kötü âdeti ortaya oyduktan sonra şimdi de yakma âdetini çıkardılar. Şimdi insanlar onlardan bunu beklemeye başlayacaktır. Yakmak, Nebi'nin, " Ateşle ateşin rabbi olan Allah’tan başkası azap edemez" hadisi varken yakmak Ne demek oluyor?

Sonra şeyhülislam İbniTeymiyye’nin sözlerinden başı, sonu kopuk, öncesi veya sonrası kesilmiş bir parçayı delil olarak getiriyorlar.

Yani şeyhülislamın sözünü Peygamber (s.a.v)'in sözünün önüne mi geçiriyorlar?
Bir de cihadi selefilik diyorlar. Selefilik bu mudur? Cihadi selefilik bundan beridir.
Selefilik böylesi davranışlardan beridir.

Nebi (a.s) yakmayı inkâr etmiş ve “Ateşle ateşin rabbi olan Allah’tan başkası azap edemez" diyerek ona karşı çıkmıştır. Yakmaktan hangi maslahatı gerçekleştirmişlerdir? Pilotu yaktıkları zaman bombalamanın ve savaşın duracağını mı sandılar?

Eminim ki onların takipçilerinden akıllı olanlar, burada Ürdün'de bulunan veya Ürdün dışında yaşayan şahısların birçoğu şunu bilecektir: IŞİD'in yaptığı pek çok aptalca davranış çok sayıda maslahatın yitirilmesine yol açmıştır. Sacide Rişavi ve Kerbuli'nin idamını duyduğumda şunu söyledim: "Onların katlinin baş sorumlusu, terazinin aleyhine ağır bastığı taraf Devledir”, (Şeyh burada devlet kelimesini kullanıyor, Ürdün de anlaşılabileceğinden açıklama yapıyor) IŞİD'i kastediyorum. Çünkü onlar, Sacide'yi çıkaracaklarını iddia ettiler, adını kendilerine malzeme yaptılar ama ciddi değillerdi.

Bana yalan söylediler, ağır yeminler ettiler, ancak sonradan belli oldu ki pilotu çoktan öldürmüşler. Niçin yalan söylüyorsunuz?

Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: Allah'a karşı takvalı olun ve sadıklarla beraber bulunun! Neden iletişiminiz sırasında bana doğrulukla davranmadınız?

Sunucu: Bir soru sormama müsaade edin, IŞİD kendisinin İslam'ı temsil ettiğini ve hilafet devleti olduğunu iddia etmekte, sizin bakış açınızdan cihadi selefiliğin bakış açısından IŞİD'i nasıl değerlendiriyorsunuz? Hilafet olarak görüyor musunuz?

Şeyh Makdisi: Biz defalarca onların yaptığı hadsizliklerden, sınırları aşmalarından konuştuk. Başlangıçta onlara nasihat ettik.

İncelik ve yumuşaklıkla onlara yaklaşmaya çalıştık. Hatta bazı insanlar, onların hata ve sapmalarını bilen bazı kardeşler " Ey Ebu Muhammed! Devle cemaatinin gönlünü almaya mı çalışıyorsun?" dedi.

Bizim gayemiz ve çabamız, ifadelerimi yazarken kibar olmam, dikkatli davranmam şunun içindi. Gençlerden birçoğu ülkelerinden çıkıyorlar, sınırları aşıyorlar, zorluklarla yüzleşiyorlar, bunu biliyorum.

Hilafet, İslam devleti gibi adlandırmalar onları harekete geçiriyor, etkiliyor. Bunlara destek vermek için yola çıkıyorlar. İnsanlar bu kavramlara aç, hilafet için İslam devleti için susamışlar. Müslüman gençlik, bu akımın evlatları hilafet için susamış.

Genç dünyanın sonundan yola çıkıyor, sonra yanıltılıyor ve bu şahısların yanına gidiyor. Ben bu zavallı gencin samimiyetinden şüphe duymuyorum. Sonra genç kendini bu şahıslar tarafından kardeşlerine karşı, mücahit gruplara karşı savaşa itilmiş buluyor, belaya bulaşıyor.

Ardından bazı gençler kaçıyor, bazı gençler hakikati keşfettikleri anlaşılınca öldürülüyor, boğazlanıyor.

Biz insanlara daha önce söyledik. Hilafet böyle değildir, hilafetin en büyük maksatlarından biri Müslümanların birliğinin sağlanmasıdır.

Nebi (a.s) Muaz (r.a) ve Ebu Musa el Eşari'yi Yemen'e gönderdiğinde onlara ne demişti? Bu sahabiler iki şahsiyetti. Emirlik iki kişi için geçerli değildir. Emirlik üç ve daha fazlası için geçerlidir.

Emirlik iki kişiden sonrası için geçerlidir. Bunun için Allah resulü (s.a.v) onlara emirlik gerekmeyince emirliğin meyvesini tavsiye etmiştir. Allah resulü (s.a.v) onlara "Birbirinize itaat edin! İhtilafa düşmeyin! Müjdeleyin! Nefret ettirmeyin!" buyurmuştur ve onlara emirlik gerekmediğinden meyvesini tavsiye etmiştir.

Şu nebevi tavsiyeye bakın! Allah resulü (s.a.v) onlara emirlik gerekmeyince emirliğin meyvesini tavsiye etmiştir.

Emirliğin meyvesi, emirliğin bizzat kendisinden daha önemlidir bunun için de Allah resulü (a.s) bu sahabilere "Size emirlik gerekmiyor ancak siz de emirliğin meyvesini ortaya koyun" demek istemiştir.

Birbirinize itaat edin, ihtilafa düşmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin! Hadisin, hadis ehli arasında bilinen farklı lafızları vardır. ( Ama lafızlar birbirine yakındır)

Öyleyse bu fayda ve meyveyi getirmeden benim devletim var, hilafetim var diye ortaya çıkmışsam Müslümanların birliğini daha da dağıtmışım demektir.

Sonra dini kafa kesme, adam öldürme ve yakma boyalarıyla boyayıp emirliğin meyvesini sağlamayayım, insanlara sadece bana biat edin, ben hilafetim, bana biat etmenizi istiyorum diyeyim ve yeryüzünün doğusunda, batısında Müslümanların saflarını böleyim, bu olur iş midir?

Sen Müslümanların saflarını bölüyorsun; bu tutumlarınla, kafa kesmekle, yakmakla dini kötü gösteriyorsun.

Ben neye uğradığımı şaşırdım, sarsıldım. Onlardan biri benle mesajlaşıyor, " Şeyhim şöyle şöyle" diyor, ciddiyiz, gereken özeni gösteriyoruz diyor ve bana yalan söylüyor. Pilot Muaz'ı ilk haftada öldürmüş oldukları halde bana ağır yeminler( galiz yemin) ediyor, bu işi kendine malzeme ediyor ve sözler, kasemler veriyor.

Daha sonra ise apaçık bir şekilde yalan söylediği bana belli oluyor.

Sen şeyhim diyorsun, bana diyorsun. Benimle irtibat kuruyorsun sonra ben Ürdün devletine yalan söylüyordum diyemezsin. Sen Ebu Muhammed'le mesajlaşıyor, iletişime geçiyorsun. Ürdün devletiyle değil. Sen başkasına değil bana yalan söyledin. Bu yalanlarlardan sonra bir de bakıyorum pilot yakılarak öldürülmüş

Yakmak nedir? Bu adet nereden çıktı?

Nebi (s.a.v ) bunu inkâr etmiştir. Şeyhülislamın sözünü Nebi’nin hadisinin önüne mi geçiriyorsunuz? Şeyhülislam İbn-i Teymiyye’nin bir sözü vardır. Daha önce onlara nasihat için yazdığım yazılarımda, mesajlaşmalarımda belirtmiştim.

Şeyhülislam (rh. a) şöyle diyor: "Fakih, maslahat( fayda) ve mefsedeti (zarar) birbirinden ayıran değil, maslahatlar çoğaldığında hangisini tercih edeceğini bilen kimsedir. Mefsedetlerden hangisinin def edileceğini, hangisine öncelik vereceğini bilen kişidir."
İşte şeyhülislamın dediği gibi fakih böyledir ama nerede bu sözleri dikkate alanlar? Bu sözlere bakmak için kafalarını kaldırma zahmetinde bile bulunmadılar.

Ardından İbniTeymiyye’nin sözlerinden işlerine gelen, hevalarına uyanlarını alıyorlar.
Şeyhülislamın düşmanın saldırganlığını sonlandıracak olması halinde yakmaya cevaz veren sözünü aldınız. Muaz el Kesasibe'yi yaktınız. Cevap verip sonlandırmak istediğiniz saldırganlık, düşmanlık bitti mi? Aksine size daha şiddetli bir düşmanlık, saldırganlık döndü. Ürdün halkı saldırıların şiddetinin artmasını istemeye başladı. Çünkü Ürdün halkı ne aklın ne de şeriatın temize çıkardığı bir şey gördü. Bu yakma eylemini gördü. Neden yakıyorsunuz?
Muaz el Kesasibe ile birlikte bizim umutlarımızı da yaktınız. Bizim, şeriatı bilen az bir süre öncesine kadar şeyhlerimiz dediğiniz kişilerin Sacide Rişavi'yi kurtarma umutlarını yaktınız. Onun öldürülmesine sebep oldunuz.

Sunucu: IŞİD'in fikri İslam'a uzaksa bu örgüt neye dayanıyor?

Şeyh Makdisi: Maalesef IŞİD'deki yönetim kadrolarını okumamız sırasında şunu görüyoruz. Yaşı genç, cahil insanlar var ve İslam’la yeni tanışmış çok az bir süre önce Baasçı olan şu sıralarda ise IŞİD'de nüfuzları bulunan kişiler var. Şimdi bana şöyle diyeceklerdir: " Kardeşim! Allah rasulü (s.a.v.)'nün yanında da Seyfullahilmeslul (Allah'ın yalın kılıcı) olan Halid bin Velid (r.a) vardı. Halit cihatta komutandı. Hâlbuki o, bu makamlara eriştiğinde daha düne kadar Kureyş müşrikleri ile birlikte olmuş bir savaşçıydı. Halid bin Velid'inseyfullah olması ancak İslam’ının güzelleşmesi, onda sağlam yer edip Rasulallah (a.s) tarafından bu özelliğe şahitlik edilmesi sonrasında olmuştur.
 
Ancak daha dün Müslümanlara işkence yapan, onları öldüren bir Baasçı iken bugün (İslam’ın oturmamışken) gelip hilafet devletinde yönetici, lider olmanın anlamı nedir? Bu hangi hilafettir.

Size biraz önce belirttiğim gibi hilafetin esas maksadı Müslümanların birliğini sağlamaktır, kolaylıktır, zorlaştırmamaktır, müjdelemektir, nefret ettirmemektir. Onlar bunun tam tersini yapıyorlar.

Davamız, meselemiz isimlendirmelerle değil hakikatlerledir.

Ben hilafet adını vereyim sonra hilafetin kurmak istediği ne kadar şey varsa onların her birine aykırı davranayım, onları yıkayım, bu olur şey midir? Akıl kârı mıdır?

IŞİD gençlerin duygularıyla oynuyor, gençlerden kandırılanların, yanıltılanların olduğundan şüphe etmiyorum.

Dünyanın başka bir ucuna bu dava için kalkıp geliyorlar. İşte bunlar, bazı şeyleri anlamalarını istediğim, bizi ilgilendiren kesimdi.

Yazılarımda yumuşak ifadeler kullandığım dönem kastım bu gençlerdi.

Aldatılan bu gençler için yumuşak ifadeler kullanıyordum.

Dolayısıyla şöyle diyorum: Gerçekten cihadi akımı kötü ve çirkin gösterdiler. Ona çok büyük bir kötülük yaptılar. Her gün yeni bir adet, bidat çıkarıyorlar. Eskiden boğazlamayı çıkarmışlardı şimdi de yakma çıkardılar. Bu tavırların İslam’la selefilikle, cihadi selefilikle uzaktan yakından bir bağlantısı yoktur. Cihadi selefilik bunlardan beridir.

Mücahidin yalancı olması mümkün değildir. Ben tanıklık ederim ki bana yalan söylediler, bu şer'i maslahatın gerçekleşmesi için onlarla iletişim halinde olduğum sırada beni oyaladılar ve aldattılar.

Kendilerini özenli ve istekli gibi gösterdiler.

Ama Allah'a yemin olsun ki özen göstermiyorlardı.

Vallahi elimde onların bu konuya hiç aldırış etmediklerini, Sacide'nin durumunun onları ilgilendirmediğini belirten detaylar var. Kendilerini ilgilenmiş, bu konuda hırs gösteriyormuş gibi sundular hâlbuki Ürdünlü pilotu çoktan öldürmüşlerdi.

Sunucu: Evet, Şeyh Ebu Muhammed röportajı bitirmek üzereyiz, eklemek istediğiniz şeyler var mı?

Şeyh Makdisi: Sizlere bu program için teşekkür ederim. Sizin bir Ürdün kanalı olmanızdan ötürü kasıtlı olarak, benimle irtibat kurmanızı kabul ettim ve Ürdün halkına bu sözlerimi ulaştırmak istedim.

Çünkü Ürdün halkı izlediği ve gördüğü manzaralardan sonra infiale kapıldı ve çeşitli tepkiler gösterdi. Ürdün halkına söylemek istediğim, Devle cemaatinin / söz konusu şahısların cihadi selefilik akımını temsil etmediğidir, cihadi selefiliğin bu davranışlardan beri olduğudur.
Onlara şunu teyid ediyorum ki yeryüzünün doğusunda ve batısında mücahitlerden, şer'i sorumlulardan, cihad emirlerinden anlayış sahibi olanlar bu girişimin başarıya ulaşması noktasında hırs gösterdiler.

Benim Devle örgütüyle mesajlaşmam için yardım ettiler. Ancak Devle örgütü bu konuda ciddiyet, niyet ve hırs sahibi değildi.

Zaten erken bir vakitte pilotu öldürmüşlerdi ama benimle kurdukları iletişim sırasında beni aldatmaya ve bana yalan söylemeye başlamışlardı.

Bu cemaate insanların aldanmasının başlıca sebebini sana söyleyeyim. İnsanların hilafet adında, İslam devleti adında bir şeye gerçekten susamış olmalarıdır.

Bu şahıslar, gençlerle nasıl dalga geçip onları kandırarak arkalarından nasıl güleceklerini biliyorlar.

İslam devleti ve hilafet gibi Müslümanların kalplerinde büyük değeri olan iki lafzı kullanarak kandırmayı iyi biliyorlar.

Şöyle diyorum.

Sözlerimi vereceğim bir örnekle sonlandırıyorum. Yeryüzünün doğusunda ve batısında Müslümanların etrafını karanlıkların çevrelemiş olduğunda, onlara düşmanları tarafından birçok zulümler yapılmış olduğunda şüphe yoktur. Bundan dolayı karanlıklar birbirine girmiş, daha koyu olmuştur. İnsan vu karanlıklar arasında bir fecre, bir fecrin doğuşuna hasret duymaktadır. Karanlıklar içinde yaşayan insan gözüne ilişen herhangi bir ışık parçasını fecir sanar.

Nebi a.s bizlere iki tür fecir olduğundan bahsetmiştir: Fecr-i kazib ve fecr-i sadık.

İnsan fecr-i sadığı (doğru feciri, gerçek tan yeri, hakiki aydınlanma) gördüğünde artık yatsı namazını kılması kendisine helal olmaz. IŞİD'e katılanlar onun fecr-i sadık olduğunu ve onların hilafet olduğunu sandılar. Ancak gerçekten basiret gözüyle baksalardı, IŞİD'in fecr-i sadık değil fecr-i kazibin (yalancı fecirin) ta kendisin olduğunu bilirlerdi.

(Fıkhi kaidede denildiği gibi) Kim bir şey için zamanı gelmeden acelecilik yaparsa ondan mahrum olmakla cezalandırılır.

Biz umutsuzluğa kapılmadık hala fecr-i sadığı bekliyoruz. O ki Allah'ın izniyle muhakkak gelecektir ancak bu aşırılar/gulat gibi insanların eliyle değil Nebi( a.s)'nin hadislerini bilerek onları yücelten ve başka insanların sözlerini onun sözünün önüne geçirmeyen kişiler eliyle olacaktır.

Sunucu: Şeyh Ebu Muhammed el Makdisi cihadi selefilik akımının teorisyenlerinden olan sizlere katılımınız için teşekkür ediyoruz. Programa gelip katıldığınız bize böyle bir röportaj verdiğiniz için çok teşekkürler.

Şeyh Makdisi: Ben teşekkür ederim, sizlere hoşnutluklarımı bildiriyorum.

(KAYNAK-ÇEVİRİ: Ümmeti İslam)

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"