2004’te Irak’ta Amerikan Ordusu için kontratlı olarak sorgulama yapan Eric Pair dün NY Times’da yayınlanan yazısında şöyle diyor: “Artık bir zamanlar Ebu Gureyb’de sorgulayıcı rolunde olduğumu kabul etmek zorunda değilim. Lehigh Üniversitesi’nde bir profesörüm. Sınavlarda öğrencilere not verebilir, sınıfta zekice şeyler söyleyebilirim. Oğlum otobüsle okula giderken babasının hayatını kazanmak için ne iş yaptığını söyleyebilir. Gurur duyulabilecek biri olabilirim. Ama değilim. Ben Ebu Gureyb’de sorgulama yaptım. Ben insanlara işkence yaptım.”
Ve şöyle devam ediyor: “Bugün Senato işkence raporunu açıkladı. Raporun içeriği çok insanı şaşırttı: Daha önce söylenenden çok çok daha sık uygulandığı ortaya çıkan waterboarding (suda boğulma hissi veren CIA’in ünlü işkence yönetimi), haftalar süren uykusuz bırakma, korkunç ve aşağılayıcı bir prosedür olan ‘rektal besleme ve rehidrasyon’ (makattan yemek ve su verme, yani bir nevi tecavüz) yöntemleri... Şaşırmadım. Sizi temin ederim redakte edilen sayfalarda çok daha fazlası var. Ama Amerikalıların çoğu raporu okumadı. Ve çoğu asla okumayacak. Yine de o rapor bu ülkenin nasıl bir ülke olduğunu daima hatırlatacak.”
Amerikan Senatosu’nun İstihbarat Komitesi’nin, beş yıllık bir hazırlık ve 40 milyon dolara mal olan araştırma döneminden sonra, nihayet kamuoyuna açıkladığı, CIA’in 11 Eylül sonrası sorgulama programına ilişkin araştırmasının yayınlanmasının ardından “Ebu Gureyb yüzünden asla affedilmeyeceğim.” diyor Eric Pair. Evet, affedilmeyecek. Ancak onun cümleleri Senato’nun işkence raporunun ardından duyduğumuz, okuduğumuz nadir pişmanlık dolu itiraflardan biri. Ve pek de bir ehemmiyeti yok. Çünkü 6000 küsür sayfalık raporun 500 sayfalık özeti niteliğinde, çok fazla redaksiyon içeren ve bu haliyle bile insanın tahammül sınırlarını zorlayan gözaltı-sorgulama tekniklerini konu alan raporun ardından Amerika’da yaşanan esas tartışma, CIA’in sözüm ona ABD’nin ulusal güvenliğini sağlamak adına yaptığı işkencelerin işe yarayıp yaramadığı...
Matkapla, Rus ruleti oynatarak, esirlerin annelerine tecavüz etmek ve öldürmekle, saatlerce uykusuz bırakmakla, ağır dayakla, ‘rektal beslenme’ dedikleri tahayyülü zor işkence yöntemleriyle yapılan sorgulamaların, üstelik ‘bu daha buzdağının görünen yüzü’ dedirtecek bir redaksiyonla yayınlanmasının ardından tartışılan esas konu bu: “İşe yaradı mı?”
Mescid Han adlı tutukluya makattan humus, soslu makarna, çerez, kuru üzüm verilmiş. Böceklerden korkan bir mahkum, uzun süre böceklerle birlikte tabut şeklindeki kutularda kapalı tutulmuş. Ebu Zübeyde’ye tam 83 kez waterboarding işkencesi uygulanmış. Suya uzun süre maruz kalınca tepkisizleşen ve ağzından köpükler çıkmaya başlayan Ebu Zübeyde’ye ayrıca 266 saat tabutta bekletme işkencesi uygulanmış. Afganistan’da CIA kontrolündeki bir hapishanede 2002’de ölü bulunmuş olan Gül Rahman, aşırı yüksek sesle müziğin çaldığı karanlık bir odada 48 saat uykusuz bırakılmış, soğuk suda çıplak vaziyette bekletilmiş. Bir tutuklu soğuk betona zincirlenip uzun süre bekletildiği için ısı kaybından hayatını kaybetmiş. Bu insanlık dışı işkencelerin gerçekten uygulanmış olması üzerine kıyamet kopmasını bekliyorsunuz haliyle ama tablo öyle değil. ‘Entelektüel’leri “işkence işe yaradı mı?” boyutunda tartışırken buluveriyorsunuz. Raporda da bu sorunun cevabı var: Hayır, işe yaramamış.
Yukarıda birkaç örneğini verdiğimiz metotları uygulayan CIA yetkililerinin bazıları üstün hizmetlerinden dolayı ödüllendirilmiş. CIA yıllarca rüşvetle gazetecileri ve hatta ülkeleri satın alarak kamuoyu desteğini kazanmaya çalışmış. Senato’nun raporu CIA’i, Beyaz Saray ve Kongre’yi tekrar tekrar yanlış yönlendirmekle, işkence tekniklerinin başarısı konusunda yalan söylemekle ve sorgulamaların vahşet ve gaddarlık boyutunu önemsizmiş gibi göstermekle suçluyor. Bazı CIA çalışanları ise Senato’nun ve Beyaz Saray’ın suçu kendilerine yıkmasına tepkili, onaysız iş yapmadıklarını iddia ediyor ve “Atmayın. Hepimiz din kardeşiyiz.” diyor. Ayrıca işkenceleri savunan pek çok kongre üyesi var. CIA de uyguladığı işkenceleri meşrulaştırma kılıfını İsrail’den aldığını söylüyor. Bozacının şahidi şıracı misali, Şin Bet’in İsrail’in kağıt üstündeki yasaların açıklarını kullanma şekli CIA’in tutunduğu dal olmuş.
Dün dünyanın gözü önünde Filistinli bir bakanın, Yahudi bir polis tarafından öldürüldüğü İsrail bu... Dün çocukların, sıradan bir günde rutin olarak yaşanandan farksız olarak, bir kez daha tutuklandığı İsrail bu... Filistinlileri yok etme yolunda “Soykırım ne zaman meşru görülebilir?” tarzı yazıların medyasında sık sık boy ve yol gösterdiği İsrail bu. Kılavuzu İsrail olanın...
İşleri de yolunda gitmiyor haliyle... Aynı İsrail gibi, ABD de vahşileştikçe düşmanını yok edemiyor, aksine güçlendiriyor. Örnek vermek gerekirse, 2003’te Ebu Gureyb hapishanesinde Amerikalı askerlerin Iraklı tutuklulara uyguladıkları işkencelere dair görüntülerin ortaya çıkmasından sonra, bu hapishanedeki pek çok tutuklu Um Kasr’daki Kamp Bucca’ya gönderilmişti. ABD, Ebu Gureyb skandalının ardından Kamp Bucca’yı “modern bir toplama kampı nasıl olur?” sorusuna cevap ve bir model olarak sunmuş, bu kampta tutulanların nasıl ehlileştirildiğinin reklamını bol bol yapmıştı. O ehlileştirme kampının uzun süreli misafirlerinden biri kimdi dersiniz: Ebu Bekir el Bağdadi. Model kamptan ‘ehlileştirilerek’ çıkanı IŞİD’in lideri oluyorsa, varın kafasına kukuleta geçirilerek elektrikli kablolara bağlanıp bir kova üzerinde saatlerce bekletileni siz tahayyül edin.
YENİ ŞAFAK