Irak Ebu Gureyb Cezaevi'nde uygulanan insanlık dışı işkence, basit manada esirleri konuşturma amacına matuf değildi.
Direnişi kırmanın bir yöntemi olarak düşünüldü. Irak üzerinde çalışan yüzlerce ABD'li uzman ve akademisyenin vardığı sonuca göre, Iraklıların direnişini kırmanın yolu, onların hayatta en çok değer verdikleri şeyi keşfedip çökertmekti. Araştırmalarına göre Irak ve genelde Araplar -aslında Türkler ve Kürtler de öyle- aile, aşiret ve daha geniş grup mensubiyetine sahiptirler. Değer verdikleri en büyük şey "şeref/onur"dur. Eğer onurlarını kıracak olurlarsa, direnç ve direnişlerini de kıracaklardı.
Buradan hareketle, Iraklıların onurlarını kırma aracı olarak işkenceye başvurdular. Gece yarısı gözlerine kestirdikleri bir Iraklıyı çoluk çocuğuyla evinden alıp gizli merkezlere götürüyorlardı. Hanımını, kız kardeşini veya kızını gözünün önünde soyup tecavüz ediyorlardı. Hıristiyan askerler istekli olmadığı için, seçilmiş eşcinsel askerlere en saygın şahsa ailesi önünde tecavüz ettiriyor, sonra çırçıplak merkezin antresine atıyorlardı. Gururu kırılmış insan işgale direnmez, doğrudan veya dolaylı esareti kabullenir.
İşkenceler yanında ABD askerlerinin işlediği en büyük suçlardan biri de kadın ve çocuk istismarı. Tutuklu bulunan yüzlerce kadına tecavüz edilirken, mağdurların arasında 10 ila 14 yaş arasında birçok çocuk da bulunuyor.
Kabul etmek lazım, işkencede Amerikalı askerler yalnız değildi. 2005'te Irak askerleri, Bedir Tugayları ve peşmerge milis güçlerin de, tutukladıkları Iraklılara ağır işkence yaptıkları ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığı'na ait bir binada bulunan 175 tutukludan bazılarının derilerinin soyulduğu belirlendi. The Independent gazetesi şunları yazıyordu: "Tutsaklar, milis güçler tarafından yakalanıp işkenceden geçirilmişti. Olay, hükümet hesabına çalışan milisler ile ölüm mangalarının gizliden gizliye sürdürdüğü vahşi savaşı gözler önüne seriyor. Irak'ta insanlar tutuklanıp aylarca ortadan kayboluyor. Her hafta elleri arkalarına bağlanarak infaz edilmiş erkeklerin, bazen de kadınların cesetleri bulunuyor." Bir Amerikan kanalına konuşan tutsaklar, askerlerin kendilerine plastik kurşunla ateş açtığını, sahte infazlar düzenlediğini anlattı.
2003'te haklarında suçlama olmadan tutuklanan iki Iraklı işadamı aslan kafesine konulduklarını öne sürdü. 37 ve 35 yaşlarındaki Taha Muhammed Sabbar ile Şerzad Kemal Halid, 17 Temmuz 2003'te tutuklandıktan sonra kaldıkları Ebu Gureyb ve Camp Bucca'daki üste maruz kaldıkları işkenceleri anlattı. Amerikan Yurttaşlık Hakları Derneği ve Önce İnsan Hakları aracılığıyla martta sekiz Iraklı ile birlikte ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld aleyhine dava açan Sabbar, Amerikan medyasına kafesli işkenceyi şöyle aktardı: "Bir asker kafesin kapısını açıyor, diğer ikisi beni içeri sokuyordu. Aslanlar bana doğru koştuğunda geri çekip kapıyı kapatıyorlardı. Bilincimi tamamen yitiriyordum."
Obama, Bush yönetimi sırasında CIA'ya gözaltındaki sanıkların konuşturulmasında kullanılması için 10 yönteme izin veren belgeleri Nisan-2009'da kamuoyuna açıklamıştı. 2002 ve 2005 tarihli dört notta, dönemin ABD Adalet Bakanlığı hukuk müşavirlerinden dönemin CIA yönetimine, 10 sorgulama tekniğinin ABD yasalarına göre 'işkence' sayılmayacağı bildiriliyordu.
Verilen 'işkence değildir' izniyle ABD'nin Afganistan, Irak, Guantanamo ve diğer gizli sorgulama üslerinde uygulamaya sokulan metotlar, stres pozisyonları, karanlık hücre, uykusuz bırakma, çıplaklık, gıda manipülasyonu, duvara vurma, duvarda bekletme, karna tokat-tekme, yüze tokat, ıslatma, yüzü sabitleme, sarma.
Obama, kötü muamelede bulunan CIA görevlilerine yargılanmayacakları güvencesi getirdi, sadece 'ABD tarihinin karanlık ve acı dolu dönemine ait bu yöntemlerin' bir daha kullanılmayacağını belirtmekle yetindi. (milliyet.com, 17 Nisan 2009.)
Irak'ta vuku bulan Kur'an-ı Kerim'in verdiği şu haberin işaret ettiği trajik durumun ta kendisiydi: "Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte onlar, böyle yaparlar." (27/Neml, 34)
ZAMAN