Mehmet Göktaş/Doğru Haber
Ebu Cehilleri Sana havale ediyoruz Allah’ım!
Mekke’de Kureyş müşriklerinin küstahlıklarının zirve yaptığı günlerdi. Peygamber Aleyhisselam Kâbe’ye gelmiş namaz kılmaya başlamıştı. O esnada Kureyş’in en azgınları da orada oturuyorlardı, O’nun namaz kılmasına hiç tahammülleri yoktu. Mutlaka bir şey yapacaklardı, kafalarına koymuşlardı. Bir gün önce ölmüş bir devenin işkembesi ve döl yatağı yakında bir yerde duruyordu. Ebu Cehil’in emriyle oradakilerin en azgın ve şımarıklarından olan Ukbe b. Ebu Muayt kalktı ve devenin içi pislik dolu işkembesini ve döl yatağını getirdi. Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) secdeye varınca bu pislikleri iki omuzunun ortasına koydu. Efendimiz Aleyhisselam secdesini uzun tutuyordu, kalkmadı, belki de kalkamadı. Bu arada kafirler gülmekten birbirlerinin üzerine devriliyorlardı.
Bize bunu Abdullah bin Mesud anlatıyor, Mekke’de hiç kimsesi olmayan, “Köle kadının oğlu” olarak bilinen zayıf, cılız bir Müslüman. Hiçbir şey yapamamanın hatta bir tek söz edemememin ıstırabını çektiğini söylüyor bize. Fatıma’ya(radiyallahu anha) haber gönderiyorlar, o geliyor ve sevgili babasının omuzundaki pislikleri atıyor, Kureyş’in azgınlarına da çok şeyler söylüyor.
Daha sonra Peygamber Aleyhisselam kalkıp doğruluyor, Kâbe’ye yöneliyor ve ellerini açıyor ve üç defa;
“Allah’ım, Kureyş’i Sana havale ediyorum!
“Allah’ım, Kureyş’ten şu topluluğu Sana havale ediyorum!
“Allah’ım, Amr bin Hişam’ı (Ebu Cehil’i) Sana havale ediyorum!
“Allah’ım, Utbe bin Rebia’yı Sana havale ediyorum!
“Allah’ım, Şeybe bin Rebia’yı Sana havale ediyorum!
“Allah’ım, Ümeyye bin Halefi Sana havale ediyorum!
“Allah’ım, Ukbe bin Ebi Muayt’tı sana havale ediyorum!
“Allah’ım, Velit bin Utbe’yi sana havale ediyorum!
“Allah’ım, Umâre bin Velid’i sana havale ediyorum!”
Abdullah bin Mesud (radiyallahu anh); “Bu bedduanın ardından müşriklerin gülüşmeleri aniden kesiliverdi, hepsini bir korku kaplamıştı, çünkü bu makamda bu şekilde yapılan bir bedduanın kabul olacağı görüşündeydiler.
“Allah’a yemin olsun ki aradan geçen birkaç yılın ardından gerçekleşen hicret ve sonra Bedir savaşında adı sayılan bu yedi kişi de gebertilmiş, hava sıcak olduğu için bozulan ve kokuşan cesetleri sürüklenerek Bedir kuyularına atılmıştır.” (M. Asım Köksal)
Bilmiyorum, acaba bizim bugünkü durumumuz Abdullah bin Mesud’a (radiyallahu anh); benzer mi dersiniz?
Ama hiç olmazsa biz de bugün Hz. Peygamber Aleyhisselam gibi günlerdir ellerimizi açıyoruz ve;
Allah’ım, on binlerce masum yavrularımızın ve kardeşlerimizin katili Kuduz Netanyahu’yu sana havale ediyoruz!
Allah’ım, bu vahşi canavarı meclisine davet edip yetmiş iki defa ayakta alkışlayan, her türlü silahla destekleyen Amerikan kafirini Sana havale ediyoruz!
Allah’ım, Ümmetin denizlerini, körfezlerini uçak gemileriyle, nükleer denizaltılarla dolduran bu zalimleri Sana havale ediyoruz!
Bizim Senden başka kimsemiz yok, Sen bizim Mevlamızsın, kâfirler güruhuna karşı bize yardım eyle Allah’ım!