HAKSÖZ-HABER
Müslüman Genç Davetçi Dergisinin Yayın Kurulu üyesi ve yazarı olan Necmeddin Irmak'ın Ahraruş Şam İslami Hareketinin şehid lideri Ebu Abdullah Hamavi'nin ailesi (annesi ve kardeşi) ile gerçekleştirdiği ve Müslüman Genç Davetçi Dergisinin 6. sayısında yayınlanan röportaj, 4 oğlunu şehit veren bir annenin Allah'a teslimiyetini ve örnek imanını gözler önüne seriyor. Röportajı sizlerin ilgisine sunuyoruz.
***
Necmettin Irmak / Müslüman Genç Davetçi Dergisi
Suriye’ye yaptığımız insani yardım çalışmalarımızdan birinde Suriye İslami direnişinin önde gelen isimlerinden şehid Ebu Abdullah El-Hamavi’nin (Hassan Abbud) annesi Feriyal Hattab’ı ve kardeşi Ebu Cafer’i şehadetinden sonra ziyaret ettik. Daha önceki ziyaretlerimizde edindiğimiz izlenimlerimizin pekişmesine vesile olan bir karşılanma ve muhabbeti bulduk. Dört oğlunu İslam yolunda şehit vermiş bir annenin dirayeti ve metaneti karşısında sadece Allah’a hamdettik. Yazıya yansıtmadık ama iki kelimesinden biri Allah’a hamdetmek olan birisi vardı. Kitaplarda okuduğumuz sabır, azim ve teslimiyetin mücessem hali duruyordu karşımızda. Kendilerinden izin alarak yaptığımız muhabbeti röportaj şeklinde sizlerle paylaşıyoruz. Konuşmalarımızı tercüme eden Hamza Serdar Canoğlu kardeşimize teşekkür ederiz.
Müslüman Genç Davetçi Dergisi: Öncelikle Allah çocuklarınızın şehadetlerini kabul etsin ve onlara Firdevs cennetlerini nasib eylesin. Sizlere de şehadetlerini bereketli etsin ve sabırlar versin. Dört evladınızı şehit verdiniz. Suriye’deki direnişin simgesi haline geldiniz. Bir anne olarak bunca fedakârlığa nasıl katlandınız, anlatabilir misiniz?
Feriyal Hattab: Direnişin başlangıcında gece üçlere kadar ayakta kalırdık. Benim altı çocuğum var ve bir gece ikişerli gruplar halinde motosikletlere binip evden ayrıldılar. Ebu Abdullah bana ayrılırlarken şöyle dedi: Anneciğim! Biz altı kardeş evden çıkıyoruz. Belki hepimizin şehit olduğu haberi gelir, belki de geri döneriz. Eğer şehit olduğumuz haberi gelirse sakın üzülme. Ben de ona: Allah için şehit olduğunuz sürece sıkıntı duymam oğlum dedim. Böylece evden ilk defa o gün direnişe katılmak için çıktılar ve Rabbime hamdolsun en ön saflarda yerlerini aldılar. Bu şekilde aile olarak direnişimiz başlamış oldu. Bir müddet bu şekilde devam ettikten sonra evimizi Reyhanlı’ya taşımak zorunda kaldık. Bu süreçte çocuklarım Suriye’de direniş saflarında mücadelelerini sürdürüyorlardı fakat evimizi taşımıştık. Yaklaşık bir yıl Reyhanlı’da oturduk. İnsanlar bana sürekli “Çocuklarını neden cihat meydanlarına gönderiyorsun? Ya başlarına bir hal gelirse?” diye söylenip duruyorlardı. Ben ise onlara: Ben çocuklarımı göndermezsem, başkaları çocuklarını göndermezse, birtakım bedeller ödenmeden bu devrimin nasıl gerçekleşeceğini soruyordum. Elimiz kolumuz bağlı olarak oturduğumuz ve çocuklarımızı göndermediğimiz sürece Esed’in bizi ezmesine, üzerimizdeki zulmünü artırmasına izin vermiş oluruz diyordum. Ben bu yolda dört çocuğumu şehit verdim ve bundan dolayı da hiç üzgün değilim. Henüz 2 çocuğum daha hayatta onları da seve seve Allah yolunda şehit vermeye hazırım.
İstanbul’da idim bir ikindi vakti çok yorgun bir halde oturuyordum. Gelinim gelip pasaportunu istedi. Ben de ‘Ebu Abdullah şehit mi oldu’ dedim. O: Hayır dedi. O zaman Nureddin mi şehit oldu dedim. O yine hayır dedi. Ben de o vakit anladım ki elhamdulillah ikisi de şehit olmuşlar. Veren de Allah alan da. Verdiği de onun aldığı da. Diğer oğlum Allam’ın onların aralarında olduğundan ise haberim bile yoktu sonradan öğrendik ki o da çok ağır şekilde yaralıymış. Elhamdulillah daha sonra o da şehitler kervanına katıldı. Evdekilere dedim ki ne olur bana doğruyu söyleyin iki oğlum da şehit oldu mu? Sadece bilmek istiyorum. Alt kata indim, baktım ki diğer oğlum pasaportları hazırlıyor. Ona kardeşlerinin ikisi de şehit mi oldu dedim. O da: Evet anacığım iki oğlun da elhamdulillah şehit oldular dedi. Elhamdulillah alan da Allah veren de Allah, kalanlar için şükürler olsun dedim. O da bana: Anneciğim kimse kalmadı. Hareketin tüm askeri kanat sorumluları şehit oldu dedi. Ben de Elhamdulillah Baki olan Allah’tır dedim.
MGD: Cihattan geri duranlar için ne düşünüyorsunuz?
Feriyal Hattab: İmanı ve zerre kadar gururu olan kimse evinde durmamalı artık harekete geçmeli. Bakıyorsun Reyhanlı’da, Türkiye’nin birçok yerinde kapı gibi gücü kuvveti yerinde olan gençler serseri olup gitmişler, hepsi oturmuş biri gelip onlara para veya gıda yardımı yapsın diye bekliyorlar. Böyle yapacaklarına gidip Suriye’de Allah yolunda savaşsalar, Rabbim zaten onların rızıklarını orada da gönderecek. Sanmayın ki bir kişi Allah için yol alır da Allah onu unutur. Biz Türkiye’ye geldiğimizde Allah’ın rahmetinden başka hiçbir şeyimiz, sığınacak kimsemiz yoktu. Hamdolsun ki bizlere rızkımızı gönderdi ve bizleri iyi insanlarla muhatap kıldı.
MGD: Müslüman annelere tavsiyeleriniz nelerdir?
Feriyal Hattab: Onlara tavsiyem şudur ki imanı olan kesinlikle geri adım atmasın. Eğer çocuklarınız cihada gitmek istiyorlarsa onları sakın engellemeyin. Şu anda ufak olmalarına rağmen torunlarım bile cihada çıkmak isteseler onları göndermekte bir dakika bile tereddüt etmeden gönderirim. Söylediğim gibi zerre kadar imanı olan yerinde durmamalı. Özellikle de Suriyeliler için söylüyorum, bir şekilde mücadele eden kardeşlerine destek olmalılar. Suriye’de cihat eden kadınlar Türkiye’ye gelip evlerinde oturan, yardımın ayaklarına kadar gelmesini bekleyen erkekler için birer utanç vesilesidir.
MGD: Türkiyeli Müslümanlar için düşünceleriniz nelerdir?
Feriyal Hattab: Türkiye’deki Müslümanlar bize sahip çıktı. Türkiye’de olduğumdan dolayı gurur duyuyorum. Çünkü Türkiye şu anda gurur duyulacak bir konumda. Çünkü Türkiye’nin bize sunduklarını bize kimse sunmadı, yaptığı yardımları bize başka kimse yapmadı. Başka ülkelere göç etmiş Suriyelilerin başlarına neler neler geldi. Türkiye gibi bir yardımcıları yoktu ve bizim gibi kısmetli değillerdi. Reyhanlı’da bulunduk, oradaki insanlar bizi çok iyi karşıladılar. Konya’ya gittik, orada da çok iyi karşılandık. İstanbul’a gittik oradaki insanlar da çok çok iyiydiler. Allah hepsinden razı olsun bizleri hiçbir şeye muhtaç etmediler.
MGD: Kardeşlerin tek tek şehit oldular. Peki sen bu durum karşısında neler hissediyorsun?
Ebu Cafer (Ebu Abdullah’ın Kardeşi): Öncelikle cihada çıkma konusundan bahsetmek istiyorum. İslam dini izzet dinidir, zilleti kabul etmez. İslam ile zillet bir araya gelmez. Eğer geliyorsa burada bir yanlışlık var demektir. Suriye’de İslam zaten vardı fakat izzet yoktu. Biz bu gerçeği yaşadık ve bizden önceki büyüklerimiz de yaşadılar. Ama Rabbime hamdolsun ki onun takdiri ile bu zillet bundan 4 yıl önce yerini izzetli bir direnişe bıraktı. Bırakın, zillet içinde yaşamayı kabul eden yaşasın. Ama şu bilinmeli ki izzeti ile yaşamak isteyenin önünde de yol artık açık. Yani önünüzde iki yol var ve tercih ise size ait. İster izzet yolundan yürürsün, ister zillete başvurursun. Tabi iki yolun da ağır bedelleri vardır. Zillet yolunu tercih ettiğinde bedenine bir zarar gelmez ama ölünceye kadar zillet içinde yaşamaya mahkûm kalırsın. İzzet yolunun bedelleri ise daha ağırdır; aç kalacaksın, üşüyeceksin, akrabalarını, arkadaşlarını, kardeşlerini kaybedeceksin ve başına türlü türlü sıkıntılar gelecek, sabredeceksin. Zaten cihad kelimesi cühd kelimesinden gelmektedir bu ise meşakkat ve zorluk demektir. İşte bu izzet yolu tehlike ve engellerle donatılmış bir yoldur. Tıpkı dikenli ormanda yürüyen bir kişi gibi attığı her adımda canı yanacak ve vücudu parçalanacak. Ama sonu ise yemyeşil cennetlerdir. Bu yol, dediğimiz gibi zor bir yol. Kimse cihadın kolay olduğunu söyleyemez ama dünyada cihat kadar güzel bir şeyde yoktur.
MGD: Ağabeyiniz Ebu Abdullah sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ebu Cafer: Devrim ateşi tutuşturulduğunda Ebu Abdullah bizi yönlendiren kişiydi. Köşe taşlarını belirleyen, olayları derinlemesine düşünebilen, iyi aktarabilen, emirleri veren, kısacası bizim her şeyimizdi. Bir şey söylediğinde söylediğinin kesinlikle doğru olduğuna kanaat getirirdik. Onun söylediklerini hemen kabul etmemiz boşuna değildi, tecrübesine dayanıyor. Biz onu küçüklüğünden beri biliyoruz. Hapsedilmeden öncede çıktıktan sonra da o bizim aramızda sözlerine değer verilen birisiydi. Bir fikir ortaya attığı zaman onu herkes dinler ve arkasından giderdi. Çünkü söylemiş olduğu şeyi dikte etmezdi. Kendisi yapmaya başlardı diğerleri de onu bu şekilde takip ederlerdi.
Birine tabi olmanın ilkelerinden biri liderin en önde olmasıdır. Bu, Ebu Abdullah’ın yöntemlerinden birisiydi. Direnişin başlangıcından beri yapmış olduğumuz operasyonlarda her zaman en önde olmayı severdi. Daha sonra onu bu durumdan alıkoyduk. Çünkü bulunduğu grubun kendisini yönlendirecek, selim akıl sahibi bir lidere ihtiyacı vardı. Bu çatışmalarda lideri kaybedersek belli bir süre ne yapacağımızı bilemez hale gelecektik. Bundan dolayı da onu ön saflarda bulunmaktan ve operasyonlara katılmaktan alıkoyduk.
MGD: Peki ya şehadet?
Ebu Cafer: Annemin de söylediği gibi bizler aile olarak altı kişi cihada katıldık. Önümüzde iki yol vardı: Şehit olmak ya da zafere ulaşmak. Bu iki yolun bir ortası yoktu. Bizim için bu iki gayeden birini gerçekleştirmeden geri dönüş yoktu. Bu iki gayede isteklerimizin en yücesiydi. Yolun sonu zafer olursa o zaman İslam’ın ayrılmaz karinesi olan izzete ulaşmış oluruz. Eğer şehit olursak o zaman Efendimiz (sav)’in de temenni ettiği bir makama kavuşuruz. O şöyle söylüyordu: ‘’ Allah yolunda cihat edip öldürülmeyi sonra yine cihat edip öldürülmeyi ve sonra yine cihat edip öldürülmeyi temenni ederdim’’
Halid b. Velid’e bakalım, vücudunda kılıç ve mızrak yarası olmayan hiçbir yer kalmamıştı. Fakat şehit olamamıştı. Şehadet çok büyük bir şereftir. Bir Müslüman şehit olduğu zaman biliniz ki o isteklerin en yücesine nail olmuştur. Bu yüzden şerefli ve izzetli bir hayat isteyen her müslüman için yol açıktır. Bu yol sadece Suriyeliler için değil tüm dünya Müslümanları için açıktır. Çünkü şu an Suriye’de cihat farz haline gelmiştir. Çatışmaya girmek kimseyi öldürmez. Çünkü herkesin Dünyada elde edeceği rızkı ve nerede öleceği daha o doğmadan önce kaderde yazılmıştır. Bu yüzden hiç kimse yarın ne elde edeceğini ve nerede canını teslim edeceğini bilmez. Herkesin eceli bellidir. İster savaşa git, ister evinde hanımınla otur, ecelinin geldiği anda ölürsün. Kim ölüm korkusuyla savaştan kaçarsa onun akidesinde bir sorun var demektir. Hedefi olmayan, korkak birisi bu cihat yolundan yürüyemez. Cihat yolu tertemiz bir yoldur. Allah Teâlâ bu yolda yürüyecek olanları özenle seçer. Bu yolu sürdürecek olan kişinin insanların en samimilerinden olması gerekir.
Ebu Abdullah şehadeti şöyle tanımlardı: ‘’Şehadet kâinattaki en yüce sözleşmedir. Bu sözleşmede satıcı, sözleşme sahibinin en güvendiği kişidir, yani kendisidir. Alıcı ise Allah’tır. Alınan mal ise en değerli şeydir, yani cennettir. Bedel ise kişinin canıdır.’’ Allah kendisine rahmet etsin. Sen canını cennet karşılığında takdim ediyorsun, bu yüzden kâinattaki en yüce sözleşme budur. Bu sözleşmede tek kazanan sensin. Çünkü cenneti kazanıyorsun. Allah Teâlâ ise zaten böyle bir şeye ihtiyaç duymayandır.
Bizler ailecek inşallah çıkmış olduğumuz bu yoldan kesinlikle geri dönmeyeceğiz. 4 kardeşimizin şehit olup iki kardeş kalmış olmamız kesinlikle ne bizim ne de annemiz için bir sorun değildir. Tam tersine şehit olmak bizim en yüce arzumuzdur. İnşallah kardeşler olarak cennette buluşuruz.
MGD: Çocuklarınızın eğitimine dair ne söylersiniz?
Feriyal Hattab: Rahmetli eşim çok iyi bir insandı, dindar ve kültürlü biriydi. Arap dili ve edebiyatı bölümünden mezun olmuştu. Çocuklarını din ve ahlak üzerine yetiştirdi. Bizim evde kardeşler arasında küçükken bile hiç tartışma veya kavga olmazdı. Onları yetiştirdim, dört tanesini şehit verdim, gerçekten hiç zorluk çekmedim. Terbiyelerinde hiçbir zorlukla karşılaşmadım. Rabbime şükürler olsun namazlı, oruçlu ve dürüst insanlar olarak yetiştiler. Yalan nedir bilmezler. Direnişin başlangıcından beri çocuklarım gelip bana sarılır ve kendilerine şehit olmaları için dua etmemi isterlerdi. Bende onlara şehit olmanız çok güzel ama zor olan ayrılık derdim.
MGD: Son olarak…
Feriyal Hattab: Son olarak İstanbul’dan çıkacakları zaman Ebu Abdullah sağımda Nureddin (Ebu Ömer) solumda oturdular. Ebu Ömer elini yüzüme koyup bana dedi ki: Anneciğim! bana dua et. Ben şimdi gidiyorum bir daha gelmeyeceğim. Çünkü şehit olmaya gidiyorum. Ben de ona: Oğlum, sakin ol! dedim. O: Tamam anneciğim ama bil ki ben bir daha gelmeyeceğim. Çünkü şehit olmaya gidiyorum, bana dua et anneciğim. Ben artık dayanamıyorum, şehit olmak istiyorum. Abilerim Ebu Abdullah ile Ebu Cafer geri dönsünler ama ben geri dönmeyeceğim. Sonra hanımına dönüp şöyle söyledi: Sana ihtiyacın olacak her şeyi almaya çalıştım, artık inşallah bir şeye ihtiyacın kalmaz. Böylece çekip gittiler. Rabbime şükürler olsun, ne mutlu onlara ki şehit oldular.
MGD: Teşekkür ederiz. Duruşunuz ümidimizi artırıyor. Allah çocuklarınızın şehadetini kabul etsin ve sizlerden razı olsun.
***
Feriyal Hattab'ın Suriye cihadında şehit olan çocukları:
Aslen Hamalı olan bu aileden 4 kardeş; Esed zalimine karşı verilen cihadda şehit düştü. 1'i daha önce; 3'ü ise Ahraruş Şam karargahına yapılan aynı saldırıda birlikte şehit düştüler.
Aynı saldırıda şehit düşen 3 kardeş: