Şöyle yazmış -Allah kabul etsin- şu an kutsal topraklarda umre ziyareti yapan yayın yönetmeni: "25 şehirde Ramazan'da teravihe gidenlerin sayısında artış var." Hani insan "ne şahane gelişme, teravihi doğru yazmış" diye sevinemiyor bile: "Ramazan'da teravihe gidenler" Nasıl bir şey bu kuzum? Şevval'de giden de mi varmış teravihe?
Geçtiğimiz yıllarda bu grubun acayip açıkgöz bir muhabiri de benzer bir şey yapmıştı. Vakit namazında camiye gidip avluda, şadırvanda filan görüntüler çekmişti. Ertesi gün ise sabah 10'da aynı camiye gidip avluyu, şadırvanı bomboşken çekmiş ve, "Evet sayın seyirciler, bir gece önce tıklım tıklım olan buralar şimdi bomboş, tarikat gizemli şekilde terk etti mekânı" gibi zehir hafiyelik yapmıştı! Halbuki az beklese, öğlen vakti yine gizemli şekilde ortaya çıkacak cemaat!
Şahsen esas sosyolojik araştırma orijinalliğinin Ramazan ayında camiye gidenlerin sayısıyla, iftar duasında imamın bağırmasıyla filan olacağını pek düşünmüyorum. Milletimiz bir şekilde kendini güncelliyor. Geçen mobil iftar timleri gördüm misal. Tam iftar vakti kırmızı ışıkta bekleyip ellerindeki kumanyayı oruç tutanlara uzatıyorlardı. Ne kırmızı ışık vardı yüz sene önce, ne mobil iftar timi. Millet yeni şartlara uyarlar kendini ve inancını. Sorun 'gözlem yapıyoruz' ayağına, bir duvarın tepesine çıkıp akıl fikir vermeye kalkışanlarda. Örneğin Andıç Medyası'nın Ramazan halinin çok sağlam bir sosyolojik ve ruhsal analizini yapmak lazım. Kutsal günde Hıncal Uluç ile "Eşeğe nasıl tecavüz ettim-etmedim" röportajını tam sayfa sunmanın bilinçaltını ortaya çıkarmak lazım.
Biliyorum, bazı okurlar bu güruhun kullandığı yoz terminolojiyle yüz göz olmak yerine 'bırakalım kendi âlemlerini anlatsınlar, yabancı oldukları âlemi anlattıklarında hem batıyorlar, hem batırıyorlar' diyecektir. Misal koskoca Ahmet Altan da yazmış işte: "Ben çocukken teraviye korktuğumdan gitmiyordum ki..."
Teravi?.. O ne ki? Teravih olmasın sakın... Yıllar önce filan da değil dün yazmış bunu Altan. O canım yazının içinde gözüme batıp batıp durdu bu kelime. Cüppe diye yazıyorlar örneğin, hatta galat-ı meşhur yapmak istiyor kimisi. Bilmeyeni de değil, bildiğini sananı da öyle yapıyor. "Cüppesiz Ahmet Hoca"ları da öyle yapıyor çünkü. Yıllar önce "Ebabil kuştur" diye bir yazı kalem almıştım. Müslüman olduğu halde dinî terminolojiyi bilmeyenleri eleştirmedik hiçbir zaman. Kimse bilmek zorunda değil, deyip geçtik. Ancak eline sopa alıp akıl fikir vereni de çok gördük, görüyoruz. Daha birkaç gün önce yine bu taifenin bir yazarı Kur'an'dan Nisa ve Maide sûrelerinden içki ile ilgili yazılanları aktarıp şöyle dedi: "Okuyunca anlayacağınız gibi; içki günah değil, haramdır!"
Piri "cüppesiz" olanın ilmi böyle oluyor işte. Şimdi bu zihniyetin nesine siz kalkıp "günah nedir, haram nedir, tahrimen mekruh nedir, fasık-ı mütecahir nasıl olur?" filan diye anlatmanın ne anlamı var ki?
"Ebabil namazı" diye yazmıştı elemanın teki vaktiyle. Üstelik bunu Müslümanları aşağılamayı düşündüğü kitabına da koymuştu. Fakir de o zaman demişti "Ebabil kuştur" diye! Artık klişedir bilirsiniz, "imam Sübhaneke'yi ("p" ile değil amirim) yanlış okuyor" diye namazı kıranı mı istersiniz, "bu yıl hac kurbana denk geldi" diyen hava atanı mı? Bir "kuşluk" namazı duymuş ama Isparta'da halının dokunduğunu bildiği kadar; enine mi boyuna mı en ufak bir fikri yok, ama olsun. "Ebabil" diye basıyor ismi...
Bizde de sabır mı kalmadı, yoksa yıllar yılı anlattık da anlayan olmadığından mı böyle bıktık bilmiyorum açıkçası. Şimdi kim kalkıp bunları düzeltecek, "Evvabin"den filan bahsedecek ki? Bak TDK bile "yazım önerisi yok" diyor canım ibadete!
Meseleyle ne kadar ilgisi var bilmiyorum ama bu aziz-mübarek günde bir başka süper şahane gazeteci röportajında şöyle soruyor: "Midyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan oldunuz mu?" Ramazan günü 'Mardin kapı şen olur' türküsünü yakmadan yol alayım ben. Ne mübarek kuşmuş şu ebabil!
ZAMAN