İsmi bölgesel yönetimdir, federe hükümettir, şudur budur, ama neticede bir devletle karşı karşıyayız.
Kürdistan devleti bölgemize hayırlı-uğurlu olsun.
Hayırlı-uğurlu olabilmesi için onu tırmalamaktan vazgeçmeli, ona saygı gösterip itimat telkin etmeli, onunla sıkı dostluk ilişkileri kurmalıyız.
Öz kardeşlerimizin bize karşı bir tedbir olarak ABD-İsrail şemsiyesi altına girmek zorunda kalmaları (yahut böyle bir mecburiyet hissetmeleri) bizim için büyük bir utançtır.
Erbil'den sonra Süleymaniye'de de konsolosluk açan ve bu vesile ile Dışişleri Bakanı'nı göndererek Kürdistan Bölge Yönetimi ve halkına layıkıyla iltifat eden İran, ilm-i siyasetin gereğini yapıyor.
Habur Sınır Kapısı'ndan geçip 'karşı tarafa' gitmek isteyenlere “Nereye gidiyorsun?” diye soran ve “Kürdistan'a gidiyorum” cevabını verenlere müşkülat çıkaran Türkiye neyin gereğini yapıyor?
Şükür ki, son zamanlarda, Kürdistan Bölge Yönetimi'ne bakışın değişmekte olduğuna dair işaretler alıyoruz.
Habur Sınır Kapısı'na henüz ulaşmayan bu değişim ne kadar hızlı ve 'radikal' olursa, fitnenin önü o kadar çabuk kesilir.
“Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” için Erbil'de Kürdistanlı aydınlarla bir araya gelen Abant Platformu'nun burada resmi makamlardan gördüğü büyük itibar, Ankara'nın bir yakınlaşma hamlesinin Kürdistan Bölge Yönetimi nezdinde ziyadesiyle karşılık bulacağına delalettir.
Üst düzey yöneticilerin yakından takip ettiği ve mümkün mertebe bizzat katıldığı konferans, Kurd-Sat TV'de canlı yayınlanıyor…
Kürdistan Televizyonu'ndaki haber bültenlerinin yarısı konferans haberleriyle geçiyor…
Neredeyse bütün konuşmalar haber bültenlerinde uzun uzun özetleniyor…
“Bütün konuşmalar” değil; çünkü Ankara'yı incitebileceği düşünülen konuşmalar ayıklanıyor.
“Peşmerge” üzerinden Kürt düşmanlığı yaparak fitneyi beslemek için hiçbir fırsatı kaçırmayan bir kısım medya ve dahî bir kısım siyaset utansın!
Yeni Şafak