Düzmece ilahların tasallutundan kurtulmalıyız!

Vahdettin İnce, batıl itikadların ve ideolojilerin tahakkümünden kurtulmamız gerektiğini hatırlatıyor.

Vahdettin İnce / Star

“Ateş-i Nemrut'tan korkar mı İbrahim olan”

Kur'an'da, insanın balçıktan yaratıldığı belirtilir ve ardından yüce Allah'ın ona kendi ruhundan üflediği vurgulanır. İslam alimleri, buradan hareketle, insanın varoluş olarak, İslam medeniyetinin de inanç, amel ve hayat tarzı olarak madde ve mana arasında bir dengeyi temsil ettiğini söylerler. Birey, bu dengeyi bozduğu, toplum da İslam'ın inanç ve hayat düzenini terk ettiği zaman, ya ruh cihetinde yukarıya doğru tanrılık iddiasına kadar sapar, ya da balçık cihetinde hayvanlardan daha aşağı derekeye, en dibe doğru alçalır. Birey kadar medeniyetler de dengeyi kaçırdıkları zaman bu iki sapmadan vareste olamazlar çünkü. Kur'an, medeniyet bağlamında dengeyi kaçırmış, bu yüzden tanrılık iddiasında bulunan sisteme örnek olarak Mezopotamya medeniyetinin temsilcisi Nemrut'u gösterir. Karşısına da evrensel tevhidin, bireysel ve toplumsal dengenin temsilcisi İbrahim peygamberi yerleştirir.

İbrahim, Nemrut'un tanrılık iddiasını çürütmek için, "Rabbim hayat veren ve öldürendir" der. Nemrut, "ben hayat veren ve öldürenim" der. Bunu kanıtlamak için de iki adamı çağırır, birinin hayatını bağışlarken birini de öldürür. Bunun üzerine İbrahim, "Allah güneşi doğudan getirmektedir, hadi sen de onu batıdan getir" der. Ve tanrılık iddiasında bulunan Nemrut, diyecek söz bulamaz.

"Allah kendisine iktidar verdi diye" çağımıza hükmeden batı medeniyeti, hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak tam tamına Nemrudî bir karaktere sahiptir. Dilediği insanı veya toplumu yokluğa mahkum eden (öldüren), dilediği insanı veya toplumu da ihya eden (hayat veren) bir tanrı tavrındadır.

Batının dünyaya egemen olduğu günden itibaren insanlığın yaşadığı süreçleri ve günümüzde yaşanan hadiseleri göz önünde bulundurduğumuz zaman, kimi toplumların, kültürel, tarihsel, dilsel, dinî, siyasî, coğrafi ve ekonomik olarak maddi ve manevi açıdan ademe mahkum edildiklerini ve bu toplumların bütün enerjilerini, düzmece tanrılarına, yaşadıklarını kanıtlamak için harcadıklarını görürüz. Mesela, İsrail toplumu, yeryüzüne dağılmış ve doğal ömrünü tamamlamışken, düzmece tanrı batının, dilediğine hayat verdiğinin kanıtı olarak ihya ettiği bir toplumdur. Filistin halkı ise, batının tanrılığının bir göstergesi olarak yok saydığı, her bakımdan ademe mahkum ettiği (öldürdüğü) bir toplumdur. Düzmece tanrı batı medeniyetinin, tanrılık taslarken kimini ihya ettiği kimini de yokluğa, ölüme mahkum ettiği, etrafımızda daha nice toplum var. Bazısı elimizi uzatsak tutacağımız kadar yakın üstelik.

Evrensel tevhidin, dengeli birey ve medeniyetin temsilcisi İbrahim'in, tanrılık taslayan Nemrut'a "Allah güneşi doğudan getirmektedir, hadi sen de onu batıdan getir" derken, birey ve medeniyet olarak tanrılık taslayan Nemrudî sistemleri susturmanın yolunun, Allah'ın evrene yerleştirdiği, değişmez, değiştirilemez yasalar sistemi olduğunu ve bu yasaların hükmü karşısında düzmece tanrıların afallayıp kaldıklarını gösteriyor. Bu evrensel yasalar sistemine uygun bir hayat tarzı benimseyip uygulayan birey ve toplumlara düzmece tanrıların ateşi dahi tesir edemez. Hiçbir düzmece tanrı tabiata hükmünü geçiremez çünkü.

Bugün, yakın ve uzak çevremizde düzmece tanrı batı medeniyetinin ademe mahkum ettiği toplumların, hayatta olduklarını kanıtlamak için batının Nemrudî vicdanına sığınmaları boş ve sonuçsuz bir çabadır bu yüzden. Kur'an'ın işaretiyle birey ve toplum olarak doğa yasalarına uygun davranmamız gerekir. O takdirde bugün Filistin'de olduğu gibi serapa ateş kesilseler dahi, bizi yakamazlar.

Bir de düzmece tanrı Batı medeniyetinin yerel şubeleri konumunda küçük çaplı tanrıcıklar konumundaki sistemler var. Batının akreditasyonuyla kendi çaplarında tanrılık taslıyorlar. Bunlar tarafından ademe mahkum edilen bireyler ve toplumsal kesimler de bunları en büyüklerine şikayet edip duruyorlar. Halbuki yukarıda değindiğimiz Hz. İbrahim-Nemrut tartışmasının yer aldığı kıssada, bu gibi durumlarda İbrahim'i örnek almamız istenmektedir. İbrahim, yerel, küçük çaplı düzmece putları kırıp geçirirken baltayı küresel büyük putun boynuna asıyor. Büyük put ayakta durduğu sürece küçüklerini parçalamanın bir yararı olmaz dercesine.

Şimdi anladınız mı, niçin küçücük düzmece tanrıları elimin tersiyle itip batı tiranlığıyla uğraşıyorum, sevgili batı vicdanının kapısındaki zincirli merhamet dilencileri?

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango