Melih Altınok, bugünkü köşesinde ülkedeki bazı kesimlerin yaşadığı “duygusal kopuş”u yazdı. “90 yıllık cumhuriyet tarihinde onca baskı, katliam, darbe yaşanırken bu denli ‘duygusal kopuş’ yaşamadınız da, tüm demokrat dünya kamuoyunun da hakkını verdiği bu kısmi iyileşme döneminde mi yüzük atmanıza ramak kaldı?” diye soran Altınok, “duygusal” kopuşun nedenlerine işaret ediyor.
Kop Gel…
Melih Altınok / Türkiye
Son dönemde ülkedeki bazı kesimlerin duygusal kopuş yaşadığı söyleniyor. Aydınlar, tansiyonun düşürülmesi gerektiğini salık veriyor.
Katılıyorum. Hatta “teselliyi” olası bir Suriye-Türkiye savaşında ülkesinin yenilmesinde arayanlar olduğunu gördükçe “acele edilmeli” diyorum.
Gelin görün ki karşıma ilk önce şu sorular dikiliyor. Bir el atın da kaldıralım hadi.
İlk olarak, kim ne yaptı da böylesine koparttı bu endişeli kesimleri?..
Başbakanın konuşmalarında, en gelişmiş demokrasilerde bile muhafazakârların rutin gündemlerinden olan konulara girmesi mi? Hemen hemen her dinden çoğunluk gibi kürtaja, içkiye karşı olduğunu söylemesi, nüfusun artması için öneride bulunması mı?
İyi de bunların hiçbirisi ne sır ne de dünyada ve Türkiye’de muhafazakâr siyasi partiler için marjinal öneriler. Yıllardır bunları duyarız. Kaldı ki hiçbirisi de yasal düzenleme olarak parlamentodan çıkartılmadı. İçki konusundaki düzenleme ise, AB adayı bir ülkenin, birliğin pek çok ülkesindeki uygulamaları örnek almasından fazlası değil.
Kamusal alanda seküler yaşam tarzına sahip vatandaşlara karşı daha önceki yıllara oranla artan bir baskı falan mı var?
“Olsun, öyle hissediyorsunuz!” Peki... geçelim.
Yoksa mevzu, gündelik yaşam pratiklerinden ziyade ülkenin demokratik ortamı ve politik atmosferiyle mi ilgili?
Haklar ve özgürlükler konusunda, AK Parti’nin iktidara geldiği günden beri geriye doğru mu gittik?
Kusura bakmayın bu konuda da Gezi olaylarında ilk günden can kayıplarını onlarla ifade eden enformasyon kaynaklarınızı baz alarak konuşamayız. Meşruiyeti ortada olan AB’nin ve uluslararası kuruluşların verilerine dönün bir bakın derim.
Yo “10 yıl öncesinin cehennemine bakın bugüne razı olun” falan demiyorum elbette. Artık Yeni Türkiye’de yaşıyoruz. Beklenti eşiğimiz yükseldi. Daha fazla özgürlük ve demokrasi talebinin yegâne kriteri gelecek olabilir benim için de.
Ama bu maksimalist tavır bile, dünün açık faşizm yıllarını neredeyse “Asrı Saadet Dönemi” gibi sunup, bugünün fersah fersah ileri noktasını çöpe atacak kadar vicdansız kılmamalı bizi.
Ayrıca 90 yıllık cumhuriyet tarihinde onca baskı, katliam, darbe yaşanırken bu denli “duygusal kopuş” yaşamadınız da, tüm demokrat dünya kamuoyunun da hakkını verdiği bu kısmi iyileşme döneminde mi yüzük atmanıza ramak kaldı?
Öyle vallahi, merkeze gelmek değil çevrede eğleşirken bile kışkışlanan, katledilen, cezaevlerine tıkılan, işsiz bırakılan, okula alınmayan reayalar, dindarlar, Kürtler, solcular, Aleviler, yoksullar... olarak merak ediyoruz.
Hayır, bunca dışlanmışlığa, zulme rağmen bugün size yapıldığı gibi “duygusal kopuş yaşadılar mı” diye sorulmak şöyle dursun “hiç suçu” sorgulanan hırsızlar olarak anlamak istiyoruz sizi.
Ama kopuşunuzun nedeni, havaalanında tipimi, kılığımı kendisine yakın bulup “Ay oğlum, herkes de uçağa biniyor, otogar gibi oldu buralar” diye yakınan teyzenin hezimetindeki gibi hakikaten “duygusalsa”; derdiniz görünür olmamız, muhatap kabul edilmemizse bilemeyeceğim.
Bu durumda biz ne yapsak faydasız size. Üzgünüm, hatta siz de bir şey yapamazsınız kendinize.