Duygu sömürüsü ile hayatın gerçekleri arasında Kefernahum

Ömer Faruk Şeker, gösterime girdiği yıl oldukça popüler olan Kefernahum (2018) filmi hakkında piyasada yer alan değerlendirmelerden farklı bir inceleme kaleme aldı.

Ömer Faruk Şeker / HAKSÖZ HABER

Duygu sömürüsü ile hayatın gerçekleri arasında Kefernahum

Yabancı dilde en iyi film kategorisinde Lübnan adına Oscar'a aday gösterilen, Cannes’da Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen “Kefernahum” (Capharnaüm), Beyrut’ta aileleri tarafından kayıt altına alınmayan, sokağa para kazanmaları için terk edilen, okula gidemeyen çocukları, kayıt dışı yollarla gelen ve çok ucuza çalıştırılan göçmenleri belgesel tadında bir gerçekçilik ile ele alıyor. Film, alabildiğine yoksul bir mahallede, ana karakter Zain’in de içinde bulunduğu, 10-13 yaşlarındaki çocuk grubunun tahtadan silahlarla savaş oyunu oynadıkları ve sigara içtikleri sözsüz bir sahne ile açılıyor. Bu sahne, filmin belgesele yakın gerçekçiliğine dair ilk izlenimi veriyor. Buna ek olarak oyuncuların profesyonel olmaması, filmde anlatılan toplumda yaşayan kişilerden olması da bu yorumu güçlendiriyor.

Filmin genelinde sokaklardaki gerçekçiliğin neredeyse hiç yer almadığı bir mahkeme salonunda hikaye başlıyor. Zain’in anne ve babasından kendisini dünyaya getirdikleri için şikayetçi olmasının ardından geri dönüşlerle Zain’in yaşadığı olayları müşahede ediyoruz. Zain’in 11 yaşındaki kız kardeşinin 30 yaşlarında bir adamla evlendirilmesinden dolayı ailesine kızıp kaçmasının ardından verdiği hayat mücadelesi etrafında şehirdeki insanların yaşadıkları sefaleti ve çaresizlikleri Zain’in gözünden izliyoruz. Zain, kendisiyle ortak bir duruma sahip, kayıt dışı olan, Etiyopyalı bir mülteci ve onun çocuğuyla yolu kesiştiğinde hayata tutunmak için elinden geleni yapıyor. Filmin bu bölümünde gerçekçi bir şekilde olaylar aktarılırken mahkeme sahnelerinde ise kör göze parmak misali sırıtan bir üslup mevcut. Hem mahkeme salonunun kurgusal yapısı hem de Zain’in söylemleri buna sebebiyet veriyor. Tatmin etmeyen bir kurgusallığın yönetmen tarafından zoraki yamanmış olduğunu söylemek mümkün.

Yoksulluk ve göç kavramları üzerinden modern ulus devletlerin her şeyi kayıt altına alma ve ‘kayıtlı değilsen mevcut değilsin’ mantığının ortaya çıkardığı toplumsal sorunların özetini, insan kaçakçısı Aspro’nun Etiyopyalı mülteciye söylediği “senin oğlun ölü doğdu” sözünde görüyoruz. Kayıt dışı kalmak, sistem içerisinde mevcut olmamak anlamına geliyor. Kayıt dışı kalmak, bir çocuğun ölümüne müdahale edilemeyip canlı seyretmeye kadar varabiliyor. Modern öncesi döneme ait olmayan bu nedenin işlenmeyip sadece sonucun gösterilmesi filmin eksiklerinden. Sebepleri görmeden sadece sonuçları göstermek filmin geneline hâkim ne yazık ki. Yoksulluğun, eğitimsizliğin, kaçakçılığın; ekonomik, psikolojik ve sosyopolitik nedenlerine değinmeden sonuçları göstermek yöntem olarak anlaşılabilir bir durum. Fakat bunu getirip “bakabileceğiniz kadar çocuk yapın” sığlığına bağlamak epey irrite edici oluyor. Zira bu, oryantalist bakış açısının sorunu anlayıp çözüm getirmekten çok yargılayıcı bir tutuma sahip olduğunu gözler önüne seriyor.  

Sonuçların çok ‘gerçekçi’ bir şekilde anlatımı aynı zamanda filmde bir sefalet temsili oluşturuyor. Duygu sömürüsüne varabilen bu sefalet temsili şehirli insanların epey empati yapmasına vesile oluyor (!). Bu konuda filmin yönetmeni Nadine Labaki filmdeki anlatımın amacının seyircinin bu sefaleti anlamasına vesile olmak olduğu ifade ediyor. Elbette seyirciyi yoksulluğu, sefaleti, çaresizliği anlamak ve bunları elden geldiğince azaltmaya yönlendirmek doğru olanıdır. Fakat hedeflenenin tam gerçekleştiğini söylemek zor. Ek olarak filmdeki bu sonuçların sefalet temsili şeklindeki sunumu Batılı zihne (yani Batılı olmasa bile olaylara Batı ve çoğunlukla oryantalist bakış açısıyla yaklaşan zihne), Ortadoğu özelinde tüm Batı dışı toplumlara bakışını meşrulaştırma fırsatı sunduğu izlenimi veriyor.   

Zain’in annesinin mahkemede kendisini savunması sırasında ifade ettikleri ve anne ile babanın hem kız çocuklarını evlendirirken hem de Zain’in suçlamalarına cevap verirken bir çaresizlik içinde oldukları ve yaşananlardan acı duyduklarının gösterilmesi izleyicide bazı kafa karışıklıkları meydana getiriyor. Anne, Zain’in kadın avukatına çocuğun var mı diye sorup kendi yoksulluğunu “kabuslarında bile yaşayamazsın, benim durumumda olsaydın evinde kendini asardın, çocuğun yoksa beni anlayamazsın” sözleri ile ifade ediyor. Bu sözler ve sahnelerde, yönetmenin dünyaya çocuk getirmekten ziyade, çocukların içine doğduğu toplumsal yapıyı eleştirdiği izlenimi veriyor. Fakat filmin sonunda Zain’in “Çocuk yetiştiremeyen yetişkinlerin çocuk yapmasını istemiyorum” sözü ise tam karşı perspektiften bir örnek. Ayrıca yönetmenin çocuk yetiştirmeye özen gösterilmemesine tepki duyduğunu da hissedebiliyoruz. Bu çoklu perspektifli anlatım farklı düşünenlere kendi bakış açısından veriler yakalayacağı bir ortam sunuyor. Zain de bu ikilemler içerisinde kalmış bir çocuk portresi çiziyor. Tüm bunlara karşın Zain karakterinin pasif bir isyandan ziyade aktif bir mücadeleyi ve karşı koyuşu simgelediğini de söylemek mümkün.

Zain’in hayat hikayesi üzerinden göçmenlik, aile, çocukluk, Tanrı, sevgi gibi kavramlar hakkında sorgulamalar yapılmaya çalışılırken yukarıdaki kafa karışıklığı ve ikilemler hâkim. Zain ve Etiyopyalı mülteci Rahil hapiste depresif ve içe kapanmış halde sunulurken hapishanenin hem erkek kısmında hem de kadın kısmında bulunan diğer insanlar farklı başa çıkma stratejileri geliştirmiş görünüyor. Erkekler topluca ibadet ederken kadınlar hep birlikte şarkılar söyleyip dans ediyorlar. Sosyal desteği sağlamış ve sevgiyi karşılıklı alan insanların yanında bu iki karakterin depresif hali ilginç bir durum. Böyle ikilemler düşündürücü. Yine son sahnede Zain’e ait hayat, Allah ve kader hakkındaki, zorluklar karşısında isyankâr tutumu barındıran, söylemler filmin gerçekçiliğini kaybettiği ve kolaya kaçtığı anlardan.

Kültür Sanat Haberleri

Genç Birikim dergisinin Aralık 2024 sayısı çıktı
Vatanına dönerken yaşadıkları kadar ağır değildi yükü
“Made in Gaza: From Ground Zero” Savaş bölgesinde mahsur kalan film yapımcılarının sesi oluyor
Taksim Camii Filistin Kitap ve Kültür Günlerine ev sahipliği yapacak
Ümraniye Kitap Fuarı cumartesi günü başlıyor