Duyarsızlık Arakanlı Muhacirleri Kamplarda Öldürüyor

Kemal Öztürk, Bangladeş-Myanmar arasına sıkışan Arakanlı Müslüman göçmenleri konu edindiği yazısında Rohingyaların zorlu umut yolculuklarını anlatmış.

Kemal Öztürk’ün Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan “Ölüm ve Umut Aynı Yolda Yürür” başlıklı bugünkü (24 Ocak 2018) yazısının konuyla ilgili kısımları şöyle:

Gün aydınlanmadan, dünyanın en acımasız mülteci yollarından birini görmek için Bangladeş-Myanmar sınırına doğru yola koyulduk. Gördüğüm şey ancak masallarda görülecek sahnelere benziyordu.

KARADA GİDEN GEMİLER, HER AKŞAM TAŞAN DENİZLER

3 saat yolculuktan sonra, arabaların gidemediği bir yere geldik. Yürümeye başladık. Bir masalın, bir rüyanın ortasına uyandığımı sandım. Bir yanda Bengal Körfezi, bir yanda Naf nehrinin kolları ve buraya özgü yaşanan kuvvetli gelgitler coğrafyayı tıpkı masallarda görülecek şekilde değiştirmiş. Dümdüz arazide, sarmaşık gibi yayılmış nehir kolları, deltalar ve gelgitlerin neden olduğu balçık zemin…

Güneşin doğuşuyla birlikte meydana gelen hafif sis, gördüğümüz manzarayı puslu bir hayal, bir rüya gibi hissettirdi. Dar kuru bir toprak yoldan yürüyüp, sandallara binecektik. Birden karşımıza, tahtadan yapılmış, siyah, Nuh’un gemisine benzeyen onlarca küçük gemi çıktı. Hepsi karada, balçık toprağın üzerinde duruyordu. Sonradan anladık ki, gelgit nedeniyle deniz çekilince küçük gemiler karaya oturuyor, deniz yükselince de yüzüyordu.

ÖLÜM VE UMUT AYNI YOLDA YÜRÜR BU YOLDA

Su alan, tahtadan yapılmış sandallara bindik. Myanmar sınırındaki son yerleşim yerine, Shahpurir dip’e gidiyoruz. Rüya alemindeki yolculuk bu kez nehirde devam ediyor. Balçık topraklar, akıntılar, deltalar, garip toprak yığınları ve sisli bir ufuk…

Bir deniz kadar büyük görünen ve nice göçmen bedeni yiyerek daha da korkunç hale gelen Naf Nehri’nin kenarına geldik sonunda. Yük boşaltacak gemiler için nehrin içine doğru bir iskele yapılmış. Myanmar’dan bir gece vakti çetecilerden kaçmayı başarmış, Nuh nebiden kalma gemilere, botlara, sandallara doluşmuş göçmen bedenler işte bu iskeleye boşaltıldı haftalarca.

Bangladeş hükümeti bu iskeleyi kapattığında, binlerce çocuk, kadın, yaşlı, genç o gemilerde günlerce bu nehrin ortasında bekledi. Alabora olan, batan gemilerden dökülmüş ölü göçmen bedenler sınırı geçebildi. Nehir uzun süre cansız bedenler taşıdı Bengal Körfezine.

En başta Türkiye’nin ve uluslararası kamuoyunun bastırmasıyla sınır açılınca göçmenlerin ilk ayak bastıkları yer bu iskele oldu. Sonra balçık topraklar arasında parlak bir yılan bedeni gibi kıvrılan nehrin kollarından geçtiler ve ilk göçmen kampı olan Leda kampına 45 km boyunca yürüdüler. Ölüm ve umut bu yolda birlikte yürüdü. Kimi öldü, kimi hayatta kaldı.

HİÇBİR YERDE GÖRÜLMEMİŞ KAMPLAR

O yolu biz de takip ettik. Kayıklar, motorlar, arabalarla tabii. Sonra ilk kamplardan birine girdik. Dünyanın birçok yerinde mülteci kampı gördüm ama bu kadar kötüsünü görmedim.

O ölüm ve umut yolundan kurtulabilenler ormanlık bir araziye geldiler. Yumuşak topraktan bir oda yaptılar ve üstünü ağaç dalları, yapraklarla kapattılar. Çocuklarıyla birlikte ilk buraya sığındılar. Sonradan şanslı olanlar, ‘evlerinin’ üstüne naylon örtüp yağmurdan korundular. Aradan geçen 5 ayda bu evler hiç değişmedi.

Binlerce ev, yüzbinlerce insan, bu duvarı topraktan, çatısı yapraktan olan evlerde kalıyor. Elektrik yok, kanalizasyon yok, su yok. Kamp sorumlusuna, Muson Yağmurları’nda bu kampta ne olduğunu soruyorum. ‘Kamp yağmurda yıkılıp, sonra yeniden kuruluyor adeta’ dedi.

Kamplardaki sefalet ve yokluk anlatılır gibi değil. En çok dikkatimi çeken ise dul kadın ve bebek fazlalığı. Kocaları Myanmar’da öldürülmüş, ondan kalan çocukları kucağına doldurup, buraya gelmiş, on binlerce dul kadın... Sonra bu kadınlardan ölenler olunca, bu kez binlerce yetim ve öksüz kalmış geride. Onlar da burada bakılıyor.

HERKESİN UNUTMAK İSTEDİĞİ BİR YER

Arakanlı Müslüman göçmenlerin sayısını bilen yok. Bir milyon olduğu tahmin ediliyor sadece. Kayıtlar yeni tutuluyor. İnsanı kendinden utandıran o kamplarda kimsenin çıkmasına izin vermiyorlar. Gerçi çıksa ne olur ki? Bangladeş zaten fakirliğin pençesinde kıvranıyor.

Kamplarda (bir kısmı kendi aralarında) cinsel istismar, taciz, şiddet, uyuşturucu ve diğer suçlar konusunda yoğun söylentiler var. Artık askerlerin yönettiği kamplardan birinde, bunu kamp komutanına soruyorum. Yalanlamıyor ama kesin bilgi de vermiyor. BM’nin özellikle cinsel istismar konusunda hem Myanmar’da hem de Bangladeş’te ciddi bir soruşturma açması gerekir.

Göçmenler arasında okuma yazma oranı %25. Cehalet yüzünden yardım dağıtımı, düzen, temizlik ve eğitim çalışmaları çok zor şartlarda yapılabiliyor. Tüm göçmenler yapılan yardımlarla ayakta durabiliyor. BM Gıda Programı en büyük yardımı yapan kurum. Sonra Türkiye, Bangladeş hükümeti ve diğer ülkeler geliyor.

Ancak Arakan gündemden düştükçe yardımlar da azalıyor. Sanırım insanlar bu kamplarındaki sorunların çözülemez olduğunu gördüğünde, burayı unutmak istiyor insan. Ama binlerce yetim çocuk, dul kadın, hasta ve yokluk içindeki insanların varlığı devam ediyor orada.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!