Ahmet ALTAN, 16 Kasım 2012 tarihli Taraf gazetesindeki Kum Saati isimli köşesinde yayınlanan, “Gazze, İsrail, Türkiye” başlıklı yazısında; işgal altındaki Filistinlilerin haklarını savunan İsrailli Yahudi aydınlarını, dürüst ve cesur Yahudi aydınları ve dünyanın en yürekli insanları olarak vasıflandırmış.
Yazısında Yahudilerin, insanlığın sanattan felsefeye ve bilime en çok borçlu olduğu kavimlerden biri olduğunu söylemiş. Lakin, bu borcun asıl sahibi olan Avrupalılar, borçlarını Hitler eliyle Yahudileri katliama uğratarak öderken; katliam artıklarını da, borcun katma değeri olarak İslam dünyasına musallat ederek ödetmelerine, Filistin’in neredeyse tamamen işgal edilip Yahudileştirilmesine hiç temas etmemiş. Muhtemelen o dünyanın en yürekli insanları olan dürüst ve cesur İsrailli Yahudi aydınları da temas etmiyordur bu hususa.
Altan ve cesur Yahudi aydınları, İsrail’in bu gün Filistinlere uyguladıkları zulmü, İsraillilerinde mutlu bir hayat sürmesine mani olacağı için onaylamıyor ve eleştiriyorlar. Onlara göre, memleketlerinin neredeyse tamamın yakını işgal edilmiş olan Filistinliler, kendilerine lütfedilmiş olan Gazze ve Batı Şeria gibi küçük alanlarda; işgalci Yahudiler de Filistin’in geri kalan büyük kesiminde kardeşçe ve mutlu bir şekilde yaşamalıymışlar! Ne gerek var kavgaya değil mi?
Gel gör ki, İsrailli sağcı Yahudiler Filistinlilere bu kadar lütfu bile çok görüp, onları birer fare gibi yok etmek yada sürmek istemekle; Filistinlilerinde özellikle dinci ve şeriatçı kısmı, Yahudilerin Filistin’deki işgalini tanımayıp, İsrail denen devleti ortadan kaldırmayı düşünmekle, bu barış ve kardeşlik ortamını bozuyorlarmış!
Oysa İsrail’in dürüst ve cesur Yahudi aydınları, Filistinlilerin sıkıştırıldıkları avuç içi kadar iki alana razı olup, İsrail’in diğer alanlardaki işgalini tanımaları şartıyla, Filistinlilerle kardeşçe, barış ve mutluluk içinde yaşamaya razı imişler. Ne büyük özveri, ne büyük dürüstlük, ne büyük cesaret, ne büyük iyi niyet! Gel gör ki, tu kaka sağcı İsrailli Yahudiler ile dinci Filistinliler, bu adalet ve özveriyi, iyi niyeti göstermiyorlar ve görmüyorlar, ne yazık.
Bu Yahudi aydınlar, sağcı İsraillerin bombayla çözmeye çalıştığı Filistin sorununu, insan hakları temelinde çözmek istiyorlarmış. Güzel, o zaman öncelikle, 1918’e kadar Yahudilerin sadece küçük bir azınlık olduğu Filistin coğrafyasında, 1948’te bir Yahudi devleti kuruluncaya kadar ve kuruluşun ardından günümüze kadar Filistin’in Yahudileştirilmesi ve işgali ile, bu süreçte yaşanan Yahudi zulümlerinin insan haklarıyla nasıl bağdaştırılacağını izah etmeli bu aydınlar ve Altan. Lakin bu konularda ne bu dürüst İsrailli aydınlar, nede Altan hiç bir şey söylemiyorlar. Herhalde eski bir siyasinin söylediği gibi, dün dündür, bu gün de bu gün diye düşünüyorlar.
Sanırsınız ki, eskiden beri Filistin’de Yahudi İsrail devleti ile Filistinli azınlık vardı da, şimdi bu azınlık İsrailleri rahatsız ediyor. O halde, atalım şunların önlerine birkaç parça kemik, sus pus olsunlar. Böylece İsrailliler de rahatlasın, mutlu ve huzurlu yaşasınlar. Aslında İsrailli cesur Yahudi aydınlar ile Altan’ın söylediklerinin altındaki gizli mana bu.
Lakin, İsraillilerin neredeyse tamamına yakını o kadar azgın ve zalim ki, Filistinlilere bu kadar lütfu da çok görüyor, onların fareler gibi ölmelerini yada Filistin’den tamamen sürülmelerini, kalanların da ikinci sınıf kimliksiz kişiler olarak sinip yaşamasını istiyorlar. Bu nedenle bu cesur aydınların bu lütufkar tutumu çok büyük bir iyiniyet, dürüstlük ve özveri oluyor Altan’ın gözünde.
İsrailli bu aydınlar o kadar adaletli ve cesursalar, öncelikle İsrail devletinin Filistin’in işgali ile kurulmuş korsan bir devlet olduğunu; işgal altında tuttuğu toprakların neredeyse tamamına yakınının Filistinlilere ve Filistin devletine ait olduğunu itiraf etsinler. 1918’ten önce Filistin de yerleşik olan Yahudilere bir diyeceğimiz yok ama, bu tarihten sonra dünyanın dört bir yanından ve özellikle Avrupa’dan işgal amacıyla göç eden ve ettirilenlere, kovuldukları yada kaçtıkları yerlerdeki memleket ve vatandaşlık haklarını aramalarını söylemeli değil mi bu cesur ve adaletli İsrailli Yahudi aydınlar ve Altan?
Bu gerçekleri dile getirmeden, mevcut adaletsiz işgal durumunu meşrulaştırarak, sanki Filistinliler sığıntı ve haksız konumda imişler gibi onlara barış elini uzatmak; hakkaniyet ve vicdanlılık değil, işgal ile mevcut haksızlık ve zalimlikleri yumuşak metotlarla meşrulaştırma çabasıdır.
Yani İsraillerin bütünü mevcut durumu adaletli ve meşru görüp, bu durum işgal altındaki Filistinlilerin ve tüm dünya Müslümanlarının da kabullenmesi istiyor. Bu isteği İsraillerin neredeyse tamamına yakın bir kısmı zorla – zorbalıkla – güçle sağlamaya çalışırken, Altan’ın cesur ve adaletli Yahudi aydınları, tatlı dille ve ikna ile yapmaya çalışıyorlar. Aralarındaki tek fark bu.
Hani memleketimizde 28 Şubat sürecinde, haksız ve hukuksuz başörtü yasağını uygulamak için, polisiye tedbirlerin yanında, tatlı dille ikna için ikna odaları kurulmuştu ya, durum buna benziyor. Bu yalın gerçekler ortada iken, Altan’ın sandığı gibi, Filistinlilerin haklarını savunduğu iddia edilen bu aydınlara nasıl saygı duyabiliriz ki?
Altan’ın İsrail ile Filistin’in durumunu, Türkler ile Kürtlerin durumuna benzetmesi ise, yakınlarda BDP milletvekili Leyla Zana’nın bile tekzip ettiği, tam bir çarpıtma. Elbette Kürtlere karşı yapılan haksızlıklar ve zulümler var memleketimizde. Lakin ne Türklerin, Kürtlerin memleketlerini işgal etmeleri, ne de onları yok etmeye yada topraklarından çıkarmaya yönelik bir niyet yada çaba söz konusu değil. Üstelik, Kürtlerin büyük bir kısmı, kendi bölgelerinin dışında, Türkler ve diğer kavimlerden insanlarla serbestçe yaşıyorlar ülkenin dört bir yanında.
Çocuklar da biliyor ki, Türkiye devleti sınırları içinde kalan yerlerde yaşayan Türkler ve Kürtler, Osmanlı Devletini oluşturan ana unsurlardır ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda aynı devletin sınırları içinde idiler. Osmanlının yıkılmasının ardından, Kürtlerin ayrı bir devlet kurmalarının engellendiği söylenebilir, lakin Kürt bölgelerinin Türklerce işgal edildiği asla söylenemez.
Mevcut dil yasağı ve benzeri zulümler ise, Müslüman Türk halkının değil, Altan’ın da mensup olduğu batı aşığı laik anlayışın, jakoben kısmını temsil eden Kemalistlerin yürürlüğe koyduğu ve sürdürmeye çalıştığı şeyler. Çaresi de batılı kafadan vazgeçmek ve her iki halkın İslami ilke ve sınırlar çerçevesinde sorunlarını çözmeleri ki, hiç de zor değil.
Kaldı ki, Türkiye Kürtleri ayrı bir devlet bile kursalar, sonuçta kardeş devletler olurlar. Nitekim 100 yıl önce Irak, Suriye ve diğer Arap devletleri Osmanlı’nın birer parçası iken, bu gün ayrı ayrı devletler. Lakin, hala Müslümanların çoğunlukta olduğu ve ila nihaye bir gün, Kur’ani İslami yönetimlerin hakim olacağını umduğumuz kardeş coğrafyalara ve kardeş halklar.
Oysa, İsrail Filistin de sadece işgal etmiyor, oradan Filistin’in gerçek sahiplerini sürüp, dünyanın dört bir yanından getirdiği Yahudileri kalıcı olarak yerleştiriyor. Bununla da kalmıyor, İslam’a ve Filistin’in yerli gerçek sahiplerine ait ne varsa yok etmeye, bu coğrafyayı tamamen Yahudileştirerek, işgalini kalıcı kılmaya, Filistin’den İslam mirasını tamamen silmeye çalışıyor.
Tıpkı bir zamanlar İspanya - Endülüs’ten Müslümanların tamamen sürüldüğü, kalanların da zorla Hıristiyanlaştırıldıkları gibi. Ya da, yakın tarihte, Balkanlardaki Müslüman nüfusun neredeyse tamamının katliam ve tehcir ile buralardan çıkarıldığı, Balkanların tamamen Hıristiyan memleketleri haline getirildiği veya daha sadece 15-20 yıl öncesinde Bosna’da yapılmaya çalışılan etnik temizlik çabası gibi.
Memleketimizdeki Kürt sorunu bunların hiç birisi ile kıyaslanamaz. Kürtlere yapılan zulmün en koyu olduğu zamanlarda yapılan göçler bile Türkiye dışına değil, Türkiye içindeki, çoğu da Türklerin yoğun yaşadığı bölgelere, şehirlere gerçekleşmiştir. Bu açık gerçekler ortada iken, Filistin sorunu ile Kürt sorununu bir birine eşitlemek, ancak Türk yada Kürt laik ve batıcı aydın ve güç odaklarının yapabileceği bir çarpıtmadır. Zaten Kürt sorunu, bu tip aydınlar ve güç odaklarınca oluşturulmuş ve karşılıklı paslaşmalarla ısrarla sürdürülmektedir.
Evet, Kürtlerin insani ve İslami haklarını kabul ediyor, laik ve jakoben Kemalist rejimce geçmişten bu güne yapılan tüm haksızlık ve zulümleri mahkum ediyoruz. Lakin, geçmişte ve şimdi, ne Türkiye devleti İsrail’in konumundadır, ne Türkler İsrailli Yahudilerin, ne de Kürtler Filistinlilerin konumunda. Kürt sorununda İslami esaslar dahilinde adaletli çözüm mümkündür ve hiç de sanıldığı kadar zor değildir.
Üstelik, Kürt sorunun varabileceği en uç nokta, ayrı bir Kürt devleti kurulması olur ki, böyle bir durumda bile, bu gün olmasa da yarın kardeş iki devlet konumuna mutlaka gelir bu iki devlet. Kürtlerin ve Türklerin arasında, İsraillilerle Filistinliler arasındaki gibi bir kan davasının bulunmadığı, çatışmaların sadece devletin resmi güçleri ile Kürtleri temsil iddiasındaki bir örgütün silahlı unsurları arasında olduğu da çok açık bir vakıadır.
İsrail ile Filistinliler arasındaki soruna dair yakın vadede bir çözüm asla mümkün değildir. Çünkü, sorunun tek adaletli çözümü, İsrail denen işgalci korsan devletin kendini feshetmesi, Yahudilerin bu bölgede kurulacak Filistin devleti vatandaşı olarak yaşamayı kabul etmeleridir. Böyle bir çözümün ise, batının mevcut hegemonyası sürdükçe mümkün olmayacağı açıktır.
Diğer adaletsiz çözüm ise, işgali reddeden tüm Filistinlilerin topraklarından kovulmaları, işgali kabullenenlerin ise ikinci sınıf vatandaşlar olarak İsrail de kalmaları ve uygulanacak asimilasyon ve entegrasyon süreçleri neticesi, İslami kimlik ve davalarını tamamen kaybetmeleridir.
İsrail ve destekçisi batının şu anda gerçekleştirmeye çalıştığı proje budur. Sağcı İsrailliler bu projenin Filistinlileri kovmak ve kalanlarını asimile etmek kısmını uygulamaya çalışırken, Altan’ın cesur İsrailli Yahudi aydınları ise, projenin entegrasyon kısmını uygulamaya çalışmaktadırlar. Mesele bu kadar açıkken, Altan yazdığı bu yazıyla, konuya ne kadar Fransız kaldığını ortaya koymuştur sadece.