Hayır, ağzım kulaklarıma varmıyor..
Onların yaptıkları gibi kahkahalarla gülmüyorum, her gün benim ve benim gibi düşünenlerin kuyusunu kazmaya çalışan İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasına..
Onların yaptıkları gibi; “Keşke AKParti bu kadar pervasızca kuralları zorlamasaydı da, bu kapatma davasına muhatap olmasaydı” türünden, muhatabımı mahkûm edip, arkasından da üzülüyormuşum numarası yapmayacağım.. Onların yaptıklarını taklit ile, “Keşke İlhan Selçuk, o illegal örgüt yapılanması ile bu kadar içli-dışlı olmasaydı da, böyle bir muameleye maruz kalmasaydı” türünden, sinsice cümleler kurmayacağım..
Herkesi, tekrar “dürüst olmaya” çağıracağım.
Herkes eteğindeki taşları döksün..
“83 yaşındaki insan, sabahın 4’ünde gözaltına alınır mı?” diyenler, tek tek hesap versinler, “Milletvekili Merve Kavakçı’nın kapısına, Nuh Mete Yüksel dayandığında, sizler ne yazmıştınız?”
“Sabahın köründe olur mu bu işler?” diyenlere soruyorum.. Dost grubu adı altında kurulmak istenen şirketin sorumluları, Türkiye’nin dört bir yanından sabahın 4’ünde eşzamanlı olarak gözaltına alınmamışlar mıydı? Sonrasında da beraat etmedi mi o işadamları?
Onlar için tek satırlık bir özür yazan var mı içinizde?
Fethullah Gülen’in yakalanmasını, cezaevine konulmasını isteyenler, Cumhuriyet’in İlhan Selçukları, HikmetÇekinkaya’ları, Deniz Som’ları değil miydi? Şimdi sizin gözaltında olan yakınlarınız, İlhan Selçuk’lar, Kemal Alemdaroğlu’lar, Doğu Perinçekler 65, 71, 83 yaşındalar da, Fethullah Gülen 20 yaşında bıçkın gibi delikanlı olduğu için mi onun cezaevine tıkılmasını istiyorsunuz yoksa?
Heeyyy Basın Konseyi Başkanı Oktay Amca.. Senin başın dönmüyor mu öyle?
Bir gün söylediğinin, ertesi günü tam zıttını söylüyorsun.. Başın dönmeden, nasıl yapabiliyorsun bunu?
Yargıtay Başsavcı’nın iddianamesini eleştirenlere, en ağır hakaretleri ediyorsun, sonra aradan 3 gün geçmeden, İstanbul Savcısı’nın ve (gözaltının bitirilmesini isteyen sanık avukatlarının talebini reddeden) Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını yerin dibine batırmaya kalkışıyorsun!
Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır, nasıl bir gazeteciliktir, nasıl bir mantıktır, bir izah eder misin?
“% 47 oy alan bir siyasi partiye, sudan sebeblerle kapatma davası açılır mı?” diye soranlara, “% 47 oy alanlara parti kapatma davası açılmaz şeklinde bir Anayasa hükmü var da, biz mi bilmiyoruz” diyerek kafa bulmaya çalışan anlı şanlı yazarlarımız vardı.. Şimdi onlara soruyorum, birisi de bugün çıkıp size “83 yaşındaki kişiler, suç işleseler de gözaltına alınmazlar, şeklinde bir Anayasa maddesi var da, biz mi bilmiyoruz?” dese, ne cevap vereceksiniz?
Hayır, 83 yaşındaki bir kişinin sabahın 4’ünde gözaltına alınmasına sevinmiyorum. Ama gözaltına alınmalarına sevinmediğim o kişilerin, 85 yaşındaki Necmeddin Erbakan’ın cezaevine girmesi için ne kumpaslar kurduklarını çok iyi biliyorum.. Savcıları nasıl sıkıştırdıklarını, “Niye çağrıda bulunuyorsunuz ki; polisi yollayıp aldırsanıza” diye nasıl baskılar oluşturduklarını gayet iyi biliyorum.
Ne haberler ürettiklerini, bu konu üzerine ne karikatürler yayınladıklarını da biliyorum...
İlhan Selçuk’un, gazetedeki odasının aranmasına niye sevineyim ki? Ama İlhan Selçuk ile avanesinin tahrik ve baskıları neticesinde, 1999 yılında Akit gazetesinin 400 polis nezaretinde baskına uğradığı günleri, çok iyi hatırlıyorum. Nasıl yargılanmadan suçlu ilan edildiğimiz, “şimdi yaşanmış” gibi gözümün önünde hâlâ!
Yaşını başını almış insanların gözaltına alınmasından mutlu olacak kadar vicdansız değilim.. Ama gözaltına alınmalarından dolayı sevinç duymadığımı belirttiğim o kişilerin, küçücük çocukların gözaltına alınması, üniversiteli kızların fakülte kapıları önünde coplanması için nasıl bir ilkesiz yayın anlayışı ile hareket ettiklerini çok iyi biliyorum.
İnsanların nezarette kalmaları, başkalarını niye sevindirsin ki? Ama bir yandan ilanlarını alıp, bir yandan da ilanlarını bastıkları şirketin yönetim kurulu başkanının cezaevine hemen girmesi için nasıl özel haberler yaptıklarını yakınen biliyorum. Hastalık raporlarının savcı tarafından dikkate alınmaması için, nasıl yalan haberler ürettiklerini de biliyorum.
Bugün imtiyaz sahipleri gözaltına alınınca “Susturamayacaklar” diye manşet atsalar da, 2 gün sonra yine bizi hedef gösterip; “Şunları susturacak bir savcı yok mu?..” diye manşetler üreteceklerini biliyorum..
İlkesizlik, ruhlarına işlemiş çünkü!
Konuşmak, eleştiride bulunmak, özgür yaşamak onların hakkı..
Onları gözaltına alamazsınız. Onlar için dava açamazsınız. Onlar için bir suçlamada bulunamazsınız...
Konuşmanın kapatılma sebebi yapılacağı kişiler ise bizleriz. Eleştirileri, hakaret sayılacak olanlar bizleriz. İstediği gibi yaşama hakkı olmayanlar da bizleriz..
Dürüst olun beyler..
Bu devran, ilanihaye böyle gitmez..
Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeylerin, başkalarına yapılmasını istemeyiniz!
Hatırlayın, “Tehlikenin farkında mısınız?” diye manşetler atıyordunuz, geçen sene bugünler!
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasından bu yana, 6 ay geçti!
Ne oldu, ne değişti sizin hayatınızda?
Hani nerede o bahsettiğiniz “tehlike”?
Bugüne kadar insanları aldattığınız yeter, bundan sonra olsun, “yalanı” ve “ilkesizliği” bırakın artık!
Vakit gazetesi