- Siz?.. - Ali Çoşar. Çanakkale 1960 doğumluyum, 1992 yılında Kara Harp Akademisi’ni kazandım. 1998 yılında ordudan atıldım. - Sebep?..
- Ordu mensupları arasında yaygınlaşan asri alışkanlıklar, hizmet dışındaki zamanlarda orduevi, ordupazarı, lojmanlarda cereyan eden sosyal ve beşeri ortamlardaki davranışlarımız nedeni ile “disiplinsizlik” damgasını vurdular.
- Davranışlarınız?..
- Ben ve eşim namaz kıldığımız, İslam’ın gerektirdiği diğer vecibeleri icra ettiğimiz için, “mürteci” kabul edildik.
- Atıldığınız güne kadar yaşadıklarınızdan bir demet?..
- Roman olur. Mesela; Kurmay olabilmem için eşimin başını açması gerekiyormuş!..Ya da, açmıyorsa boşanmamız icap ediyormuş.
- Kabul etmediniz?..
- Öğrenimime son verildi. Kıtaya sürgün edildim. Kazanılmış hakkım zayi oldu.
- Başka?.
- Çok. Mesela; lojmanlara, orduevine ve aile kantinine girilmesi, hastane servis aracına başörtülü binilmesi yasaklandı. Emrin okunduğu toplantıda heyecanlandım ve izzet-i nefsim dayanmadı.
- Ne yaptınız?..
- Lojmanlarda oturmuyor olmama rağmen, bu şartlara maruz kalacaklar adına kalkıp, dünyanın hiçbir ordusunda böyle bir şey olmadığını dile getirdim. Komutan beni, Tugay komutanlığına ihbar etmiş. Onun da annesi tesettürlüydü ve lojmanda oturuyordu halbuki. Bazı arkadaşlar bana “enayi” diyorlardı.
- “Enayi” mi?..
- Görev sürem içinde, 40’ı aşkın takdirname aldım. Sonuncusunu Korgeneral Edip Başer vermişti. Onu da uyarmışlar “durumu özel” diye. Bundan sonra ödül almadım. Çok gayretli olduğum halde “artık” ödül alamadığım biliniyordu. Bunun için “enayi” diyorlardı. Ama ben ödül için çalışmıyordum ki.
- Kurmaylık hakkınızı kaybettiniz, kıtaya sürüldünüz. Sonrası?..
- “Eşi başörtülü olduğu halde kurmay olmaya kalkan salak ve saf biri” diyorlardı benim için. Beni sürekli olarak, astım olan astsubaylara izlettirdiler. Hayatım zehir oldu, sinir tedavisi gördüm, mide kanaması geçirdim.
- Eşiniz?..
- Kıyafetinden dolayı hep horlandı, ikinci sınıf muamelesi gördü. Bana hâlâ kırgındır.
- Size mi kırgın?..
- Evet. İstanbul’da bir tanışma çayına başı açık gelmesini istedim. “Bu baş ancak kesilirse açılır” dedi. Bu olaydan dolayı bana hâlâ kırgındır. Yüzüme vurur bazen.
- Hisleriniz?..
- Aşırı hassas bir insan oldum. Alıngan oldum. Askerlik mesleğinden ayrıldıktan sonra, dini vecibelerimi yerine getirirken, kendimi baskı altında hissediyorum. Kara Harp Okulu’nda bazı arkadaşlarımın dindar olduğundan ve namaz kıldığından dolayı okuldan uzaklaştırıldığını duymuştum. İçimde hep atılma endişesi taşıdım. Korkuyordum; çünkü atılanlar yüklü bir tazminat ödemeye mecburdu. Babam çiftçiydi. Tazminatı ödeyemezdi. Onların hayallerini, umutlarını da boşa çıkartmak istemiyordum. Savaş menkıbeleri ve kahramanlık hikayeleri dinleyerek büyümüştüm. Orduyu, milletimizin kurtuluş savaşı günlerindeki gibi inançlı, milletin güvendiği tek ocak olarak tanıyordum. İşte yaşadıklarım.
- Atıldığınız gün..
- Albay durumuma güldü.
- Niçin?..
- İhraç emri tebliğ edildikten sonra Binbaşı olan rütbem, terhis belgesine “er” olarak yazıldı. Albay buna güldü. Ben de kendisine, “Gülmeyin Komutanım; bir gün gelecek bu elbiseyi yine giyeceğim” dedim. Sustu, özür diledi.
- Geri çağırsalar?..
- Dönerim. Tüm dünya önünde ailemden ve benden özür dilerlerse.
- İhraç edilmenizde “payı” olanlar için ne düşünürsünüz?..
- Allah hepsine hidayet versin!..
ÇETİN DOĞAN’LAR DİYECEK Kİ!..
Yüzlerce söyleşi var elimizin altında. “Hain planların” gündeme yerleştirdiği Eski Paşa Çetin Doğan’ın “namus, şeref” üzerine yeminlerle inkar ettikleri arasında, “Milletin namazıyla abdestiyle uğraşıldığına” dair “belge”ler de var.
“Mazlumun Ahı, Devirir Şahı” misali; milyonların “âhı”; adamın peşini bırakmaz. Başka yolu yok...
Çetin Doğan Paşa ve aynı zihniyetteki diğerleri diyecek ki…
“Laf oyunları yapmadan” diyecek ki; yanlış yaptık, halt ettik!.. Ülkemize ve Ordumuza zarar verdik!..
¥
Onlar böyle diyecek…
Bugünküler de, “Allah Allah diye hücuma kalkan ordu, böyle şeyler yapar mı?” vesaire diyenler de camilere bağlılıklarını ortaya koyacak.
Sayın Genelkurmay Başkanı ve diğerleri…
Geçtiğimiz günlerde, “Bir Cuma namazında vatandaşla omuz omuza olun” çağrısında bulunmuştum ya, posta kutum doldu taştı; vatandaş “Gel Paşam” diyor; “Gel omuz omuza namaz kılalım.”
¥
Paşa Cuma namazı kılmaz mı?.. Paşa, Cuma namazında vatandaşlarla buluşmaz mı?.. Buluşursa “Mürteci” mi derler?..
Açıklamalardan anlaşılan; öyle bir şey demezler.
¥
Genelkurmay Başkanımız ve diğerleri, tercihen de “Diyarbakır”da; bir Cuma namazında vatandaşlarla birlikte olsa…
Araştırmacı Adil Gür açıklıyor ya; “Halka ‘sizi bir arada ne tutuyor? Dil mi, bayrak mı, aynı toprakta yaşamak mı, din mi?” diye sorduk…Yüzde 72.5’u ‘Bizi bir arada tutan en önemli şey din’ karşılığını verdi!..’
¥
Bu böyle bir millet…
Ordusu ve paşaları da O’nun gibi olmalı. Ve elinden geldiğince O’nun gibi yaşamalı.
“Milletin bağrından çıkan” bir Ordu’dan başka türlüsü beklenir mi?..
Hep beraber Cuma’ya.
====================
ÇETİN DOĞAN İMZASIYLA NAMAZ TÂKİBİ: “Öncelikle Cuma ve Bayram namazları olmak üzere, gayri muayyen zamanlarda verilen hutbe ve vaazların personel görevlendirmek suretiyle TAKİBİNİN ve tespit edilen hususların yer ve zaman belirtilerek RAPOR EDİLMESİNİN….” Çetin Doğan, Korgeneral, Harekât Başkanı.
VAKİT