Dünyadan Sakınan Ülke: Haiti

SÜLEYMAN CERAN

Dünya, son iki aydır Haiti’de yaşanan depremi konuşuyor. 230 binden fazla insanın can verdiği, milyonlarca kişinin de evsiz kaldığı bu afetle Haiti, acımayı ve yardımı hak ettiğini gösterdi dünyaya; yoksa kimsenin göreceği yoktu!

Yıllardır çeşitli vesilelerle Haiti’de yaşanan, insan onuruna sığmayan fakirlik görüntüleri medyaya yansıyordu. En basiti, Haiti’nin ne yazık ki artık meşhur olan çamur ekmeğiydi. Evet, Haitililer çamurdan yaptıkları ekmekleri yiyordu senelerdir. Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü, açlıktan ölen onlarca çocuğun haberini duyururken kimse yerinden kıpırdamıyordu. Haitililer, 2008 yılında gırtlaklarına dayanan açlık travması nedeniyle, özellikle başkent Port Au Prince ve çevresindeki şehirde gösteriler yapmışlar, dükkânları ve pirinç taşıyan kamyonları yağmalamışlardı. Binlerce barış gücü mensubu, yüzleri olmadığı için herhalde, yaşananlara müdahale edememişti.

Haiti’nin başına gelenler açlıkla da sınırlı kalmadı. Batılı ülkeler tarafından Ernesto, Fay, Gustav, Hana, Ike gibi güzel güzel adlar verilen tsunami, tayfun, deprem ve sel gibi pek çok felaketle karşılaştı bu fakir insanlar. İnsan kendi başına gelen felakete orijinal isim bulmakla uğraşır mı? Batılı gazeteciler magazin servisi yapar gibi haber yaptılar bu korkunç zamanları.

Fakirlik, açlık ve yalnızlık yetmiyormuş gibi darbelerle, emperyalist kuşatmalarla da karşılaşan bu küçük ada ülkesi, hep yenilen taraf oldu. Amerika’nın binlerce kilometre ötesinde olan ülkelerin başına nelerin geldiği düşünülürse Haiti’nin başına gelenler daha rahat anlaşılabilir. Canavarın burnunun dibinde olan Haiti, bunun olumsuz etkisini hep gördü, kendisini toparlama imkânı bulamadı.

Haiti, 2004 yılından beri Birleşmiş Milletler’in yardımdan ziyade işgali altında duruyor. Haiti’ye kök salmak için milyarlarca dolar harcayan BM, deprem sonrası 10 milyon dolarlık yardımı yeterli görebiliyor. Şimdi de Amerika, binlerce askerini, uçak gemisini, destroyerlerini, kruvazörlerini, amphibilerini ve seçkin paraşüt birliklerini iyi niyetini göstermek ve deprem mağdurlarına yardımcı olmak için gönderiyor; tabi ki yerseniz. Kurtarma ve yardım ekiplerinden ziyade özel operasyon birimlerinin oluşturduğu silah gücünün neye hizmet edeceğini zaman gösterecek; ama Venezüella ve Nikaragua devlet başkanlarının endişe dolu açıklamaları, hedefin üzerinde kırbaç şaklatılacak devletlerin, kimler olduğunu ele veriyor sanki.

Haiti’nin mihenk taşı seçilmesinin en önemli nedeni bağımsızlığını kazanan ilk siyahî devlet olmasından kaynaklanıyor. İlk isyan eden ülke ve aynı zamanda en çok dayak yiyen. Amerikalı Evanjelik lider Pat Robertson’ın basına yansıyan, eleştirilmesine rağmen genel kabul gören Haiti’yle ilgili düşünceleri oldukça önemli. Robertson, açıklamasında, “2 yüz yıl önce Fransızları kovmak için şeytanla anlaşma yapan Haitililer, bunun bedelini ödüyorlar. O zamandan beri, peşi sıra gelen bu lanetin kurbanılar” diyerek, ABD’deki kitlelerin sözcülüğünü yapıyor. Bu bakış açısı, Fransızlardan bağımsızlıklarını “satın” alan ve neredeyse 1804’ten 1900’lerin başlarına kadar ödemek zorunda kaldıkları borçları yüzünden bellerini doğrultamayan Haitililerin, çektikleri onca sıkıntıya rağmen nasıl algılandıklarını göstermesi açısından önemli bir demeç.

1. Dünya Savaşı’ndan itibaren 20 yıl boyunca Amerikan işgaline uğrayan Haiti, Baba-oğul Duvalier’lerin diktatörlüklerini görmüş, yıllar sonra kendi seçtiği Katolik Papaz Jean Bertrand Aristide de en fazla 2004 yılına kadar dayanabilmiş ve ABD ile Fransa’nın baskıları sonucu iktidarı bırakarak Güney Afrika’ya sürgüne gitmişti. Kendi liderlerini seçmekten mahrum bir coğrafya, kendi kaderine ne kadar sahip olabilir?

Bezdirilmiş bir ülke Haiti, kaldıramayacağı yükler üzerine bırakılmış, elinden tutanı, yol göstereni olmamış. Sömürülmüş, katledilmiş. İncil, bir hidayet kitabı olarak ulaştırılmamış misyonerlerce, bir bağlanma, sömürülme aleti olarak kullanılmış. Müslümanlar da uzak kalmış, kendi başlarının çaresine bakmaktan Haiti’ye eğilmemişler/eğilememişler.

Şimdi yardımların yağmalanmasından, başıbozukluktan, fırlatılan insan cesetlerinden, çetelerden dem vuruluyor, ahlâk dersleri veriliyor. 200 yıldır yapayalnız kalan, her türlü insani gereksinimlerden yoksun bırakılmış, imtihan olduğu belalardan hep zayıf not almış, kavruk, sessiz, sınıfımızın çirkin çocuğu Haiti. Merhamet, şefkat yüzü görmemiş insanlardan merhamet beklenmemeli. Şefkat gören insanın eli de yüzü de başka olur, bambaşka. Sevilen insanın yüzü parıldar, umut verir. Haiti, bu nedenle dünyadan sakınan bir ülkedir; her an okkalı bir fiske yiyecek gibi.

Depremden önce 400 bin civarında yetimin olduğu ülke, şimdilerde korkunç büyüklükte bir yalnızlık kraterine düşüyor. Haiti’de 100 dolara satılıyor çocuklar. Üstelik bavullarda kaçırılan çocukların pek çoğunun anası-babası var. İnsan havsalasının almasının mümkün olmadığı derecede büyük yanlışlar yapılıyor oralarda. Çoğunluğu Hıristiyan ama tamamı gariban olan bu insanlara yardımcı olmak gerek. “Dünyanın en korkunç yalnızlık şiirleri Türkiye’de yazılmıştır” diyor ya Çetin Altan, haksız sayılmaz ama Haiti’nin başkenti Port Au Prince, yalnızlık şiirlerinin yeni başkenti artık!

Bu makale Hece Dergisi Mart 2010 sayısında da yayınlanmıştır