Barry Malone
Al Jazeera English internet sitesi editörü.
Kadının gözlerinde bir şey var. Başkalarının savaşına kurban gidenlerin yüzlerinde görmeye alışkın olduğumuz o şaşkınlıktan da öte; aklınızdan çıkaramayacağınız bir şey… İnsanı zihninden ziyade kalbinden, iliklerinden vuran bir görüntü…
Yüzündeki ifade sanki bizlere doğrudan şöyle soruyor: "Umrunuzda mı? Beni görüyor musunuz?"
Bu fotoğrafı gördükten sonra, 15 Mart'ta, yani Suriye'de yaşanan sefalet, katliam ve karmaşanın beşinci yıldönümünde internet sitemizin ana sayfasına koymak için daha uygun bir fotoğraf olamaz diye düşündük.
O gün insan hakları grupları ve birçok Suriyelinin dilinde şu haklı suçlama vardı: Dünya, Suriye ve halkını yüzüstü bıraktı. Dünya, artık burada olup bitenleri umursamıyor.
Gazetecilik yaparken bazen insanların bir şeyleri umursamasını sağlamak için savaş veriyormuş gibi hissediyorsunuz.
Ve çoğu zaman bunu yapabilmek için kendinizle de savaş vermeniz gerekiyor. Medya her gün ölüm, yıkım ve umutsuzluk dolu hikâyelerle uğraşıyor. Çoğu zaman bu size sadece yapılması gereken, günlük nafakanızı çıkardığınız bir iş gibi geliyor.
Fakat bir görevimiz var. Çünkü bunlar öteki insanların hikâyeleri.
Ve o insanlar, seslerinin duyulmasını hak ediyor.
Savaşın yıldönümünde birçok farklı içerik yayınladık. Sarsıcı belgeseller, tartışmalar, Suriye resimleri, infografikler, analizler, röportajlar, makale ve haberlere yer verdik. Televizyon yayını yaptık. Okurlarımızı sorunun mağdurlarının yaşadığı hayatın içine çekmeye çalıştık.
Ve yayınladığımız her şeyde yüzü kan içindeki o Suriyeli kadının fotoğrafı vardı. Ekranın büyük bölümünü bu görüntü kaplıyordu.
Ancak o gün sitemizi ziyaret edenlerin sayısı beklediğimizden çok daha az oldu. Site istatistikleri ve trafiğini incelediğimizde, duyarsızlıkla ilgili o acı suçlama da haklı çıkmış görünüyordu.
Elbette bunlar değişken şeyler. Yıldönümleri insanların kafasında mutlaka bir tasavvur oluşturmuyor. Kimileri Suriye ilgili haberleri başka haber kuruluşlarından almayı tercih ediyor olabilir. Belki de yaptığımız çalışma o kadar da başarılı olmamıştır.
Bir de tükenmişlik faktörü var. Dünya son birkaç yıldır zor zamanlardan geçiyor. Suriye, Irak, Nijerya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Güney Sudan, Ukrayna, Somali ve birçok başka bölgede kriz yaşanıyor. Her yer karanlık hikâyelerle dolu.
Hayatımda ne bu kadar çok gazetecinin işini yaparken çok zorlandığını söylediğini, ne de bu kadar çok insanın "artık haberleri izlemeye katlanamıyorum" dediğini duydum. Olanlara tanıklık etmek çok ağır.
Duyarsızlığımızla yüzleşmek
Suriye haberlerimize yönelik ilgi 2012 yılından beri düşüşte. Sadece, Beşşar Esed'in olağandışı bir açıklaması veya Batı'nın bölgeye füze saldırısı düzenleme ihtimali gibi haberlerin manşete taşındığı dönemlerde kısa süreli bir hareketlilik yaşanıyor.
Son dönemde yine ara sıra bir artış oluyor, ancak görünen o ki bunların çoğu IŞİD haberleri ile ilgili. Felluce'nin ele geçirilmesi, Musul'un düşmesi, iğrenç kafa kesme olayları ve tarihin yok edilmesi gibi haberlerden bahsediyorum.
İlgiyi sapkın davranışlar çekerken, asıl dikkatimizi vermemiz gereken insanlar geri plana düşüyor. Bu insanlar, haksız yere ve insafsızca korkunç, saçma bir hikâyenin figüranları hâline gelmiş durumda.
Savaşın boğuculuğu ve gündelik hayata getirdiği zorluklarla ilgili hikâyelerin de işe yaramadığı ortada. Aynı şey, ülkelerini terk etmek zorunda bırakılan dört milyon civarında Suriyeliyi konu alan haberler için de geçerli.
Twitter'da dünyanın Suriye'yi umursamadığı yönünde o suçlayıcı mesajı yayınladığımızda, birçok insan retweet etti. Fakat çoğu kişi, mesajın içindeki bağlantıya tıklayıp haberlerimizi okumadı. Belki tek dertleri umursuyormuş gibi görünmekti. Belki de insanların bu meseleyi umursaması gerektiğine inanıyorlardı, ama yazdığımız şeyler açıp okuyacak kadar umurlarında olmadı.
Ne yazık!
Çünkü bu geriye çekilip enine boyuna düşünmek için bir fırsattı. 220 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, bir ülke nüfusunun yarısının yerinden yurdundan olduğu gerçeğini göz önüne almak; Suriye halkına bizden ne istediklerini sormak; hükümetlerimize Suriyelileri kabul etmeleri yönünde baskı yapmak için bir fırsat…
Bu konudaki kayıtsızlığımız üzerinde düşünüp konuşmamız gerekiyor. Gazeteciler olarak performansımızı, vatandaş olarak da insanlığımızı sorgulamamız şart. Çünkü daha iyisini yapabiliriz.
Ve fotoğraftaki o kadın da kendisini gördüğümüzü bilmeli.