Dünya Kupası 2022, Katar farkıyla

Yasin Aktay, Dünya Kupası'nda Katar'ın üstlendiği sorumluluğu ve başarısının ne anlama geldiğini aktarıyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Dünya Kupası 2022, Katar farkıyla

Katar’da devam eden 2022 Dünya Kupası geçmiş bütün kupalara nazaran birçok açıdan ciddi bir fark ortaya koyuyor. Tabii sahada oynanan oyunların dışında kupaya eşlik eden ortamlarla, tartışmalarla ve bir turnuvanın gerçekleştiği festivalin sosyal ortamıyla. Futbolun sadece futboldan ibaret olmadığını her vesileyle hatırlatan unutulmayacak anlar Katar Dünya Kupası’nın özel anları olarak hafızalara kaydoluyor.

Katar’ın kupaya ev sahipliği yapmasına karşı çok önceden başlatılmış olan karalama kampanyaları kupa tarihinin yaklaştığı tarihe doğru büyük bir tırmanışa geçmişti. Aslında kupaya ev sahipliği de her zaman bir diplomasi ve karşı diplomasinin parçasıdır. Dost düşman bu olayda da safını düşmanlık ölçüsüne göre alıyor. Katar’ın coğrafi büyüklüğüyle orantısız iddiası karşısında ona karşı argüman ileri sürmek bazılarına daha kolay geldi. Hele diğer Arap ülkelerine göre İslami ilkelere daha tutarlı bağlılığı karşısında da onu köşeye sıkıştıracak hamleler için en ucuz yollara tevessül edildi. Ama bunların hepsini Katar’ın karşılama ve yönetme tarzı her şeyden önce Müslümanlar açısından turnuvanın en göz dolduran en değerli skorları arasında yer aldı.

Futbol turnuvalarına Batı’nın ölçüsüzce hazcı sefahatinin eşlik etmesi zorunluymuş gibi yapılmak istenen dayatmaya karşı Katar çok olgun ve tavizsiz bir duruş sergiledi. Hiçbir aşağılık kompleksine girmeksizin bunların futbolla alakası olmadığını ve Katar’a gelmek isteyenin buradaki kurallara uymayı da göze alması gerektiği ifade edildi. Sonuçta ilk günlerde sergilenen bazı tartışmalar kısa zamanda ev sahibi ülkenin kurallarına uyulmasıyla tatlıya bağlandı. Bir daha da kimse o görüntülere şahit olmadı. LGBT şovlarının veya uluorta içki ve taşkınlık görüntülerinin eksik olması kupanın kalitesinden hiçbir şey azaltmadığı gibi bilakis bütün dikkatlerin futbola odaklanmasını daha fazla sağladı. Çok daha nezih, çok daha kaliteli bir turnuvanın gerçekleştiğine dair konsensüs düzeyinde bir izlenim oluşmuş durumda. Bu yolla aslında futbol için de farklı bir katılımın, futbolu başka şehvetlere meze kılmamanın mümkün olduğu ortaya konulmuş oldu.

Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdul Rahman Al Thani Washington Post’ta yayınlanan bir mülakatında Dünya Kupası’nı izlemeye gelen çok çeşitli taraftarlar nedeniyle şimdiye kadarki en kapsamlı turnuvaya ev sahipliği yaptıklarını ama buna rağmen benzeri görülmemiş bir saldırıya maruz kaldıklarını söyledi. Bazı medya kuruluşlarının Katar’a yönelik davranışlarının olumsuz ve hayal kırıklığı yarattığını da söyleyen bakan yine de Katar için en iyi ödülün taraftarların Dünya Kupası’ndan keyif alma şekli olduğunu da sözlerine ekledi.

Aslında yarı final karşılaşmasının ikinci maçının (Fas-Fransa) oynanacağı aşamaya kadar ev sahipliğinde kaydedilen başarının büyüğü Katar’ın bu vesileyle kendi kültürel farkını ortaya koyma performansında yatıyor. Ülkesine gelenlere söyleyeceği bir şeyler vardı Katar’ın. Söyleyeceğini de söylemiş oldu. Ama sözün büyüğü, güzelliğin güzelliği yine futbolcuların, takımların ortaya koyduğu farkla ortaya çıktı.

İlk başta Katar’ın izin vermediği LGBT şovlarına karşı hareketin başını çeken Almanya’nın futbolda hiçbir performans ortaya koyamaması ve daha ilk turda elenmesi belki sadece futbolunun kalitesiyle ilgilidir ama uyandırdığı duygular bambaşka oldu. Buna karşılık turnuvada kazanan takımın oyuncularının sevinçlerini aileleriyle, anneleriyle, eşleriyle paylaşma şekilleri, aile adına muhteşem bir zaferin de ifadesi oldu.

Fas Milli Takımı’nın yıldızı Sofiane Boufal’ın, Portekiz’e karşı galibiyetten sonra sevincini basit bir Fas cellabası giyen annesiyle tüm dünyanın önünde dans ederek paylaşmasının anlamı, samimiyeti, sıcaklığı bütün dünyaya çok şeyler söyledi. Boufal’dan önce de Eşref Hakimi’nin Belçika maçından sonra annesini öptüğü görüntü Dünya Kupası’nın ilk gününde aynı şekilde gündem olmuştu.

Başta Suudi Arabistanlı ve Tunuslu oyuncuların, daha sonra Fas Milli Takımı’nın güçlü rakiplerine karşı kazandıkları her maçtan sonra kapandıkları secde giderek Dünya Kupası jargonunda yerini bulan önemli bir deyim üretti: Secde edenler (Sacidun). Kazananların, şımarıklık ve kibire kapılmak yerine şükranlarını Allah’a bu şekilde ifade etmeleri insanlık adına unutulan, insana en çok yakışan bir güzelliğin keşfi gibi.

Fas Milli Takımı’nın başarılarıyla birlikte yeni deyimler ve semboller de sahneye girdi. “Dîru’n-Niyye” deyimi, yani “niyet edin, elinizden gelen bütün çabayı sarfedin sonra Allah’a tevekkül edin” anlamına gelen bir Mağrib deyimi. Faslıların dilinden düşmeyen bu deyim şimdi bütün yorumcuların üzerinde durduğu bir duygu ve anlam dünyasını gündeme getiriyor.

Bu turnuvada öne çıkan başka bir görüntü de bütün Arap takımlarının başarılarına Filistin’i de ortak etmeleri. Filistin davası başka hiçbir vesileyle dünya gündemine bu kadar güçlü bir biçimde ifade edilmemiştir desek yeridir. Genellikle insanı kendinden geçiren, kendini kaybettiren yanıyla öne çıkan eğlencenin pekâlâ kendine dönmesine vesile olabileceğini de gösteren görüntüler bunlar.

Katar Emiri’nin özellikle Arap takımlarının oynadığı bütün maçlara bizzat katılması ve o takımların bayraklarını taşıyarak verdiği desteğin futbol diplomasisi açısından apayrı sonuçları olduğu da çok konuşulacak gibi. Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan ilk İslam ülkesi konumuyla İslam dünyasında çok özel ve farklı bir konum kazandığı da herkesin gördüğü bir gerçek.

Bugün Fas ve Fransa arasında yarı finalin ikinci maçı oynanacak. Kazanan Arjantin-Hırvatistan maçının kazananıyla pazar günü, yani Katar’ın Milli Günü’nde finali oynayacak. Kazananın Fas olmasını umuyoruz tabii, böyle olduğu taktirde anlamı da duygusal ve manevi etkisi de çok büyük olur. Ama kazanmasa da yarı finale kadar yükselmiş ilk Afrika takımı olarak bu kupanın gerçek sürprizi olurken bütün Afrika, Arap ve İslam dünyasını bir duygu ve heyecanda birleştirmeyi de başardı.

Hakan Albayrak’ın söylediği kadar var, bütün İslam dünyasında herkes onu Muhammed Ali’yi izler gibi izliyor şimdi.

Futbolda kazanmak her alanda kazanmak anlamına gelmiyor elbet, belki bu kazanç gerçek ilişkilerdeki çarpıklığı yok etmez de, ama iki yüzyıldır sürekli incinen bir onurun tamirinde, uyuyan bir bilincin uyanışında önemli bir etkisi olduğu çok açık.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!