Dünya Çin’in soykırımını nihayet konuşmaya başladı!

ABD, Çin'i Uygurlara karşı soykırım yapmakla suçlarken, İngiliz milletvekilleri hükümete daha sert bir tavır alması için baskıda bulunuyor. Peki ya dünyanın geri kalanı neden sessiz?

Fatih Demir / HAKSÖZ HABER

Batılı liderlerin Çin’de yaşanan soykırımı fark etmesi, kınaması ve harekete geçmesi çok uzun zaman aldı. 

Çin’in, ülkesinin Kuzeybatı bölgesinde yoğun güvenlik ve gizlilik protokolleri ile faaliyetler gerçekleştirmeye başlaması göz önüne alınınca olayların seyri değişmeye başladı.

Araştırma yapanların Çin'in Sincan'daki Uygurlara yönelik muamelesinin (toplu gözaltından zorla kısırlaştırmaya kadar) kanıtlarını toplamaları da zaman aldı. Bu süreçte dünya Doğu Türkistan'da yaşananlara sessiz kaldı.

Pekin, başlangıçta yaklaşık bir milyon Türk Müslümanı barındırdığına inanılan kampların varlığını inkâr etti. Üstelik onları aşırılıkla mücadele için eğitim merkezleri olarak tanımladı. Ancak diğer hükümetlerin soykırım var mı yok mu tereddütleri, dünyanın en büyük ikinci ekonomisiyle yürütülen ilişkileri sürdürme endişesini de taşıyarak devam ederken bazı ülkelerden Çin’e “soykırımda bulunuyorsun” tepkileri dile getirilmeye başlandı.    

ABD, Donald Trump’ın görevdeki son gününde Çin’in soykırım yaptığını açıklayan ilk ülke oldu.

ABD yönetimi şimdiden Çinli yetkilileri hedef alıyor. Jenosidin olduğu bölgeden (Doğu Türkistan) pamuk veya domates ürünlerinin ithaline de yasak konuldu.

Geçtiğimiz salı günü Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, "Çin parti devleti tarafından Uygurları yok etmeye yönelik sistematik bir girişim… asimilasyon ve nihai silme" olarak nitelendirdiği bir konuşma gerçekleştirdi.

ABD Kongre komisyonunun ihtiyatlı bir raporu da, Çin'in insanlığa karşı suçlar ve “muhtemelen” soykırım işlediğini ifade etti.  

Pompeo’nun ifadeleri biraz alaycılıkla yapılan bir ayrılık konuşmasının ifadeleriydi. Ama yine de önemliydi. İnsan hakları ihlallerine yönelik tüm eleştiriler, her ne kadar haklı olursa olsun, yalnızca insan hakları endişelerinden kaynaklanmaz; Trump'ın, Xi Jinping'e kampların "tam olarak yapılması gereken doğru şey" olduğunu söylediği biliniyor. Bir zamanlar Trump, Doğu Türkistan’da yaşananlara farklı bir tutum alırken giderayak Çin’e soykırım işliyorsun deyip ABD’li demokratlara kendince taş attı.

Oysa Joe Biden’ın kampanyası Doğu Türkistan’da yaşananları aylar önce soykırım olarak nitelemişti.  Trump, Çin'e önceki yaklaşımından koparken ABD, yalnızca Sincan'da değil, aynı zamanda Hong Kong'da da, pandemiyi ele alış şekli ve daha geniş çapta uluslararası ilişkilerde Pekin’in eylemleriyle şekillenen bir değişime girmişti. Çin’in yükselen gücü karşısında ABD oldukça zayıf kalmıştı.

İngiltere’de muhalefet hükümete “Çin ile ilişkilerini askıya al” diye baskı yapıyor

Yine geçtiğimiz salı günü İngiltere parlamentosunda büyük ölçüde Muhafazakarların dâhil olduğu bir ticari yasanın tartışması vardı.

Bu ticari yasaya göre Çin’in soykırımlarda bulunduğunu İngiltere’nin bu konuda söz hakkı ve bağlayıcılığının olduğu tartışıldı.

‘Soykırım gerçekleştirildiği ve Çin ile ticari ilişkilerin zayıflatılması’ talebi Lord kamaralarından geldi. Tüm muhalefet tarafından da bu talep desteklendi. Partilerin yanı sıra İngiltere Müslüman Konseyi ve İngiliz Yahudileri Temsilciler Kurulu da dâhil olmak üzere parlamento dışından da geniş bir koalisyon yasaya destek olduğunu belirtti.  

Birleşik Krallık yüksek mahkemelerinin soykırım olup olmadığına karar verebileceğini ve bu da potansiyel olarak ticaret anlaşmalarının iptaline yol açabileceği öne sürülüyor.

İngiltere Dışişleri Bakanlığı, soykırım tespitlerinin uluslararası kuruluşlar tarafından daha iyi yapılan karmaşık konular olduğunu savunarak kendisini topun ucundan almaya çalışıyor. Oysa Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Dominic Raab, geçtiğimiz günlerde Sincan'da "İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleden" söz ettiğinde öncekinden çok daha güçlü bir üslupta ve netlikte konuşmuştu.  Ancak ticaret konusunda öne sürdüğü çözümler yetersiz görülüyordu.

Bir soykırımın bulgusu son derece önemli: Herhangi bir mahkemenin Çin’in soykırımda bulunduğunu kabul etmesi son derece bağlayıcı olabileceği gibi hiçbir bağlayıcılık da getirmeyebilir. Şu an için ne ABD ne de İngiltere’nin gündeminde böyle bir karar aldırmak yok. Hele de İngiltere'nin Suudi Arabistan'a, sözde ambargo uygulanırken devam eden silah satışı göz önüne alındığında, ya da siyasetçi ve bürokratların on yıllardır en kötü insan hakları krizini gördüklerini iddia ettikleri Mısır'la yapılan son anlaşmalarına bakınca İngiltere’nin böyle bir kararı almayacağını da görebiliriz.

Çin’in soykırımlara cevabı her zamanki gibi

Çinli hükümet sözcüleri, "sözde soykırım" ı "bazı Çin karşıtı güçler tarafından kasıtlı olarak başlatılan bir söylenti ve Çin'i itibarsızlaştırmak için yapılan bir saçmalık" olarak tanımlıyor. Çin, kendisini uluslararası kamuoyuna karşı giderek daha dayanıklı hale getirdi. Süreç içerisinde hiçbir ülke Çin’e yaptırım uygulayamadı. Çin’in soykırımda bulunduğunu belirten ülkelerin söylemleri, Çin tarafından “iç işlerimize müdahele” denilerek bypass ediliyor.  

Peki Çin’e karşı ilk adımlar ne olabilir?

Soykırım söylemi daha güçlü bir şekilde dile getirilmeli. Ve yine en azından Batılı işletmelerin zorla çalıştırma gibi suistimallerden kâr etmemesi sağlanmalı. Apple, Intel, BMW, Daimler, FCA, Tesla vd… batılı şirketlerin de üretimlerini Çin harici ülkelere kaydırmaları söz konusu olabilir. 

İnsan haklarının önemli olduğunu belirtmek ve bunu istekli bir şekilde dile getirmek oldukça önemli.İngiltere'nin bunu tek başına yapmış olması da oldukça anlamlıdır. İngiliz milletvekilleri de yeni AB-Çin yatırım anlaşmasını incelemelerinde “konuya odaklanacaklarına dair” söz verdiler.

Uluslararası siyasi zemin değişiyor. Ancak benzer düşünen ülkeler birlikte hareket ederse ve birbirlerini desteklerse bir etki oluşturulabilir.

Çeviri Haberleri

Clarissa Ward'ın 'kurgulanmış' Suriye haberi CNN'in önyargısını bir kez daha ortaya çıkardı
Suriye’nin ‘gulyabanisi’ Mahir Esed nerede?
Baas çetesini deviren 11 günün hikayesi
Bir zalim, Filistin'in özgürlüğünün gerçek müttefiki olamaz!
Ölüm her yerdeydi: Kimyasal silah kurbanları yaşadıklarını ilk defa korkusuzca anlatabiliyor!