Abdurrahman Güner / Haksöz Haber
Modern zamanlar hikâye anlatıcılığı medyanın ve basın araçlarının eli altında. Hikâye anlatma geleneği şüphesiz insanlığın tarihine kadar götürülebilir. Ancak yazılı-görsel-işitsel yayın organlarıyla birlikte hikâye anlatmak artık bambaşka bir şey haline geldi. Artık belirli kurallar çerçevesinde ve profesyonel olarak yapılan bu işin hukuki bir bağlayıcılığı söz konusu. Medya araçları ele alınırken bu tarihsel arka plan unutulmamalıdır. İnsanların bir şeyler anlatma aracı olarak kullandıkları şeyler tarih boyunca değişim göstermiştir. Bazen öyküler bazen şiirler bu görevi devralmışlardır. Bu bağlamda medyanın da hikâye anlatma aracı olduğu göz ardı edilmemelidir. Netice olarak size gerçeğin bizzat kendisinin sunulduğunu söylemek doğru olmaz. Size bir hikâye satılıyor. Bunu mantıksal tutarlılık süzgecinden geçirmek gücü ise sizin elinizde. Bu işleme tabi tutmadığınız her hikâyenin sizleri manipüle edeceği gerçeği olduğunu unutmamak gerekiyor. Amerikalı Müslüman aktivist Malcolm X’in çok bilindik sözü bu durumu şu şekilde dile getiriyor: “Eğer dikkat etmezseniz medya size zalimi mazlum; mazlumu da zalim olarak gösterebilir.” Bu noktadan hareketle sığınmacı meselesi incelenebilir. Basın yayın organlarının toplumu yönlendirme noktasında müthiş bir güce sahip olduğu tartışma götürmez. Medya algıyı oluşturup oluşturduğu algıyı yönetmek için sosyal platformlar, gazeteler, TV’ler ve tabi ki sineması ile tam tekmil bir ordu gibi çalışıyor. Güncel politik tartışmalarda toplumsal uzlaşıyı zedeleyecek birçok iş yapılabiliyor. Buradaki en kilit rollerden birisini de “medyamız” oynuyor. Yakın dönemde Suriyeli mülteciler üzerinden yaşananlar medyanın gücünü tekrardan tartışmamıza vesile olabilir. En basit adli vakaların “Suriyeli dehşeti” olarak gösterilmesi kötücül reflekslerin çok kolay bir şekilde su yüzüne çıkmasını sağlıyor. Suriyeliler ile ilgili nefrete dayalı oluşturulan söylemler bir toplumu zan altında bırakırken birliktelik ve kardeşlik zeminini de baltalıyor. Ne yazık ki medyanın bu genel ahvaline karşı insani ve vicdani olarak karşı tavır geliştirenlerin sayısı yok denecek kadar az.O halde yargısız infazların, mülteci düşmanlığının önüne geçmek için en azından bu meseleleri TV’lerde, gazetelerde konuşabilmeli, tartışabilmeliyiz. Ancak medya dilinde genel olarak, Suriyeli mültecilerin yaşadıkları sıkıntılar görmezden gelinerek sebep olabilecekleri üzerinden oluşturulmaya çalışılan bir nefret söylemi gözlemlenmekte. Ayrıca örneklerle vermeyi gerek görmediğimiz husus ise, Suriyelilerin “ölüm nesnesi” haline getirilerek de-hümanize edilmeleri çok olağan bir pratik olarak her türlü medya aracında yaygın olarak yapılmaktadır.
Örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz yılbaşında Taksim Meydanı’nda yaşanan hadiselerle tekrar gündeme getirilen “Suriyeli nefreti” yeni bir olgu değil. Biz de bu bağlamda sadece bir bakış açısı sunması ve nefretin nasıl beslendiğini göstermek açısında muhafazakâr medya organlarının tutumlarının da incelenmeye muhtaç olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’de sol-seküler yayın organlarının Suriye’ye dair yaşanılan her şeyi biraz görmezden gelerek biraz da işine geldiği şekilde okuduğuna şahit olmaktayız.1 Siyasetçi, gazeteci fark etmeksizin yapılan ötekileştirici milliyetçi söylem en temelde yok sayıcı bir tepkiyi içerisinde barındırıyor. Zira Suriyeliler, milliyetçi söylem sahiplerine göre kendi topraklarından getirdikleri geri kalmış yaşam biçimi ve kültürlerini Türkiye’de yayma riskini barındırıyorlar. Sosyal medya ise çok daha kapsamlı bir araştırmanın konusu olabilir. Bu bağlamda Albayrak Medya Grubu’nun mülteci meselesinde genel olarak olumlu bir imaj çizdiğini belirtmek gerekiyor. Yeni Şafak Gazetesi, TVnet ve Yeni Şafak’ın internet sitesinde yapılan işlerde mülteci meselesi insani bir sorun olarak ele alınıyor.2 Genel olumlu atmosferin dışında bazı işlerin de gazete de yapıldığını belirtmek gerekiyor. Muhafazakâr medyada değişen Suriyeli mülteci algısı ile alakalı Yeni Şafak Gazetesi’nden Hasan Öztürk’ün ötekileştirmeyi ve marjinal göstermeyi farklı boyutları ile muhafazakâr medyada da gösterdiği yazıları3 incelenebilir.
Yeni Şafak Gazetesi’nin hikâyesinin Türkiye’de medyanın dünü ve bugüne dair fikir yürütmeden anlaşılması zor. Yeni Şafak gazetesi, ilk olarak 10 Şubat 1994 yılında yayımlanmıştır. 5 Aralık’ta sona eren bu birinci dönem yayınından sonra, idari kademedeki değişiklikle; 23 Ocak 1995’te tekrar yayımlanmaya başlanmıştır. Gazete, 9 Ekim 1994 yılında bir tıp doktoru olan Yakup Yönten tarafından yayımlanmaya başlamıştır ve gazetede Zakir Barutçu genel yayın yönetmeni, Fatih Böhürler, Cemal Ragıp Derin, Akif Emre gibi isimler de üst düzey yönetici olarak görev almıştır. Daha sonra gazete, Ahmet Şişman tarafından satın alınmıştır. Genel Yayın Yönetmeni bir dönem milli eğitim bakanlığı da yapan Nabi Avcı olmuştur. Avcı’nın dışında gazetede Mehmet Ocaktan, Yusuf Ziya Cömert, Mustafa Karaalioğlu, Ersin Balcı, Rahmetullah Karakaya, Mustafa Özcan, Hakan Albayrak, Akif Emre, İbrahim Kiraz görev almıştır.4
Türkiye’de ana akım olarak nitelenen medya organları uzun bir süre Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet gazeteleri ve onların etrafından şekillenen medya anlayışı ile irtibatlıydı. Bu bağlamda ana akımın temel hedefi yeni kurulan devletin varlığını korumaktır. Bu yönüyle bu yayın organları ile devlet arasında önemli ilişkiler olduğunu vurgulamak gerekir. Bu süreç özellikle toplum tabanında ana akım medyaya karşı olumsuz bir bakış doğmasını sağlamıştır. Buradan hareketle muhafazakâr kesimlerin istek ve dileklerini dile getirecek yayın organlarının varlığı da görünürlüğünü artırmaya başlamıştır. Yeni Şafak bu yayın organlarının başında gelir. Yeni Şafak, 28 Şubat olarak isimlendirilen ve ana akım medyanın hedef göstermesi sonucu Refah-YOL hükümetinin iktidardan el çektirilmesi ile sonuçlanan sürecin başında yayın hayatına girdi.
Yeni Şafak sadece hükümetin İslami ortağı yüzünden değil, karşı güç odaklarının hukuku çiğneyerek kanunların hükümete tanıdığı yetkileri kullanmasına engel olmasına da cephe almıştır. Başka bir ifadeyle, hükümette başka bir fikre mensup bir parti olsaydı hakkaniyet çerçevesinde destek vereceği izlenimi vermiştir. Gazete bu dönemde hukuk ve etik dairelerinde kalmaya özen göstermiş ve eleştirilerini saygı çerçevesinde yapmıştır. Ancak İslami yönünü yayınlarına yansıtmaktan da çekinmemiştir. Gazetenin körü körüne bir tarafgirlik içinde olmadığı hükümet ortağı DYP ve lideri Tansu Çiller aleyhine yaptığı haberlerden anlaşılabilir. Çiller ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın karanlık ilişkilerin ve derin örgütlerin oyuncuları olduğuna inanan gazete, mezkûr siyasetçileri birçok defa haber yapmış ve suçlarını deşifre etmeye çalışmıştır. Muhafazakâr kesimleri temsil etmeye çalışan bir yayıncılık anlayışı geliştirmeye çalıştı.5 Bu süreçte ortaya çıkan bir yayın organı olarak en çok yoğunlaştığı konuları da muhafazakar-dindar kesimin en çok mağduriyet yaşadığı konular arasından seçti. Üniversite ve lise eğitimlerinde başörtüsü yasakları ile başlayan süreç Yeni Şafak yayınlarında çok fazla yer tuttu. Gazetenin ilk sayısında başörtüsü yasağının kalkması için toplanan 6 milyon imzanın dönemin meclis başkanı Hüsamettin Cindoruk’a sunulması yer alıyordu. Yeni Şafak Gazetesi bu konuda özgürlükçü bir tavır göstermiş ve birçok baskıya karşı başörtüsü özgürlüğünü savunmuştur. Bu baskılar polis baskınlarına kadar varmıştır.6 İmam Hatip okulları ve Kur’an kurslarının da kapatılması Yeni Şafak’ın en öncelikli haber konularından birisini oluşturmuştur. Kürt Meselesi ve PKK sorunu da gazetenin muhafazakar yayın çizgisi içerisinde kendisine en fazla yer bulan içeriklerden birisini oluşturmaktadır. Yeni Şafak bu konuda Kürt kimliğini yok sayıcı tutumlara karşı tavır alırken Kürt milliyetçisi siyasi oluşumlara da mesafeli bir duruş ortaya koyarak siyasi olarak durduğu yeri İslami referanslarla belirtmeye çalışmıştır. Ak Parti’ye açılan kapatma davası örneği üzerinden gazetenin kuruluş yılından itibaren en belirgin vurgusunu demokrasi oluşturmaktadır. Yeni Şafak yayın çizgisi içerisinde her daim demokrasi ön planda bir içerik tutar. Bu bağlamda parti kapatma davalarına karşı çıkılmakta ve sandık çözüm olarak gösterilmektedir. Bir diğer husus olarak AB üyeliği gazetenin en çok önem verdiği konuların başında gelmektedir. AB’ye eş üyeliğin Türkiye’nin kalkınması ve gelişmiş ülkelerden birisi olması için ön şart olarak görüldüğü gazetenin yayın içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu tavır alış zaman zaman etkisini yitirse dahi her zaman gözlemlenen bir husustur. AB üyeliğini gazete Türkiye’nin darbe geçmişiyle hesaplaşması ve darbelerin bir daha hiç geri gelmemek üzere tarihin çöplüğüne karışması için de gerekli görmektedir.
Nokta Dergisi hazırladığı haberde bu dönemde basında yaşanan değişimi şöyle anlatıyor: “ Medyanın gücünü ve iletişimde oynadığı rolü örnekleriyle gören Refah Partisi yandaşları ve İslami kesim, kendi haber organlarını oluşturarak; geniş kitlelere seslenmeye yöneldiler. Bugün (1996) İslami kesim Türkiye çapında 500 dolayında gazete ve dergi ile 350 dolayında radyonun sahibi. Ayrıca kitabevleri ve yayınevleri var. 8 bin adet kitap rafları dolduruyor.Önemli TV istasyonları arasında TGRT, Kanal 7, (…) Mesaj TV bulunuyor. En önemli radyoları, Akra FM, Mert FM. Gazeteler ise Yeni Şafak, Yeni Sayfa, Milli Gazete, Gündüz, Zaman, Yeni Asya, Türkiye ve Akit.7 Ahmet Oktay ise Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi’nde şunları söylüyor: İslamcı kesim bugün Yeni Şafak, Milli Gazete, Zaman gibi günlük yayın organlarına; TGRT, Kanal 7, (…) gibi televizyon kanallarına sahiptir. Bu kültür ve iletişim ortamlarında yoğun üretim yapılmaktadır. Bu üretim ciddiye alınmayı ve kendisiyle eleştirel diyaloga girilmeyi hak etmektedir.”8 Yeni Şafak hitap ettiği kitleden dolayı daha muhafazakâr bir dil ve üslup tercih etmiştir. Bu husus gazete ve siteye alınan reklamlarda da pekâlâ görünmektedir. Yeni Şafak’ın yayın çizgisi daha sert bir çizgiden daha ılımlı bir noktaya gelmiştir denilebilir. Ancak yayın gurubu her zaman daha korumacı ve sakin bir haber dili kullanmaya özen göstermiştir. Yazarlarının gazetedeki ağırlığı ise neredeyse gazetenin yayın çizgisini belirleyecek orandadır.
Türkiye’nin yaşadığı siyasal süreçlerden en çok etkilenen hususların başında şüphesiz medya geliyor. Aslında sorunlarımızın başında gelen noktalardan birisi burası. Bağımsız medya olanaklarının oluşturulması gereği anlaşılmadan medya ve etik üzerine arayışlara girişmenin anlamsız olacağı kanaatindeyiz. Türkiye’de dün brifinglerle, seçilmiş hükümeti sıkıştıran medyadan, devleti her şart ve koşulda korumaya çalışan medya arasında takılıp kalmış bir gazetecilik-habercilik geleneğinden bahsetmek mümkün ne yazık ki. Dün olduğu gibi bugün de devam eden bu problem insanları haber alma kaynakları adına alternatiflere yönelten şeylerin de başında geliyor. Ancak bu alternatiflerin habere ulaşım başta olmak üzere yaşadıkları teknik ve ekonomik problemler yeterliliklerini tartışmalı hale getirmektedir. O halde bilgi kaynağı ne olursa olsun en gerekli hususun eleştirel medya okuryazarlılığı olduğu gerçeğine odaklanmak gerekiyor. Öncelikle bu husus gerçekleştirilmeden medya üzerine kafa yormanın vereceği neticeler de şüpheli sonuçlara yol açacaktır.
Bu noktadan hareketle Yeni Şafak Gazetesi’nde Alper Görmüş ve Kürşat Bumin öncülüğünde çıkartılan Medyakronik sayfasından bahsedilebilir. Medyakronik önce Bilgi Üniversitesi bünyesinde kurulmuş bir yayın organıyken Hürriyet genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün hedef göstermesi sonucu kapattırılmak zorunda bırakıldı.9 Ardından bu durumun haberini alan dönemin Yeni Şafak genel yayın yönetmeni Selahattin Sadıkoğlu bu iki ismi aynı sayfayı Yeni Şafak’ta çıkarmak üzere gazeteye davet ediyor.10 Bu noktada Alper Görmüş bir medya eleştiri sitesinin içinden çıktığı gazeteyi de eleştirmekten asla geri durmayacağını dile getiriyor ve gazetenin sahipleri de bu teklifi büyük bir olgunlukla karşılıyorlar. Kronik Medya isimli sayfa uzun yıllar Yeni Şafak bünyesinde çıkartılıyor. Bu süreçte Kürşat Bumin aynı gazetede köşe yazarlığı da yapmaya başlıyor. Bizzat Yeni Şafak haberlerinin dahi çok sert bile eleştirildiği bir sayfanın varlığı o dönem Yeni Şafak ve medyanın durumu hakkında da bizlere oldukça önemli bilgiler sunuyor aslında. Eleştiriyi ötekileştirmeyen ve kendi bünyesinde özeleştiriye imkân sağlayan yapıların okur karşısında da meşruiyeti sağlanıyor. “Hiç unutmuyorum, bir defasında, Yeni Şafak’ın dış haberler sayfasında Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerinin Felluce’de çocuk yaştaki kız çocuklarına tecavüz ettiğine dair bir haber çıkmıştı. Olmayacak şey değildi tabii, fakat haber yeteri kadar ikna edici değildi, sorunluydu ve biz Kronik Medya’da bu haberi eleştirdik. Konu son derece hassastı ve haberde anlatılanların gerçeği yansıtmıyor olabileceğine dair bizzat gazetenin içinden bir eleştiri gelmesi, gerek Yeni Şafak yönetimini gerekse de gazetenin okurlarını sinirlendirebilirdi. Muhtemelen sinirlendiler de, fakat ne yönetimden ne de okurlardan ‘siz ne yapıyorsunuz kardeşim’ yollu bir tepki geldi. Dış Haberler Servisi Şefi İbrahim Karagül (şimdi genel yayın yönetmeni) haberlerinin doğru olduğunu savundu, mesele kapandı. İşte Yeni Şafak, bir zamanlar böyle eleştirilerin yapılabildiği ve bunda sorun görülmeyen bir gazeteydi… Sadece gazetenin kendisine değil, Kronik Medya’da doğrudan iktidarın yapıp ettiklerine dair eleştiriler de özgürce dile getirilebiliyordu (bunu yapan başka yazarlar da vardı).”11 Yeni Şafak’ın başka dünya görüşlerinden insanlara da söz hakkı veren çizgisi onun nitelikli ve entelektüel bir çizgide yayın yapması sağlamıştır. Bu noktada Yeni Şafak'ın İz Yayıncılık geçmişiyle bağlantılı olarak uzun yıllar okurlarına kültür armağanı şeklinde ifade edilen önemli kitap kampanyalarını da vurgulamak gerek. Bu nitelik belki gazetenin okur kitlesini daraltmış ama onu örnek bir yere de getirmiştir.12 Yeni Şafak tarafından desteklenen Ustura isimli mizah dergisi de bizzat Erbakan hükümetine dönük çok sert karikatürler yayınlamış ancak o dönem hiçbir baskı ile karşılaşmamıştır. Ustura Dergisi’nin dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından da reklam yoluyla desteklendiği düşünüldüğünde eleştirinin camia içinde kabul gören bir husus olduğu görülmektedir. Bu husus atlanılmaması gereken önemli bir değişimi göstermektedir. Yeni Şafak’ın ve bu bağlamda medyanın sorunlarına ilişkin bir kaç husus dile getirmek gerekirse, öncelikle söylenmesi gereken husus yazar gazeteciliğinin Türkiye’de ağır basmasıdır. Yazarların gazetecilik deneyimlerine göre şekil alan gazeteler bu zemin üzerinden hareket ederek yeni medya imkânlarına yaklaştılar. Bu tespit uzun yıllar gazetede yazarlık yapmış olan Fehmi Koru tarafından da yapılmaktadır.13
Yeni Şafak’ın internet sitesi ve sosyal medya kullanımları da buradan hareketle gelişti. Yani bir internet gazeteciliğin, aktif bir habercilik deneyiminden ziyade köşe yazarlarının yazıları ve yön verdikleri paylaşımlar etrafında yeni imkânları yürütülmeye çalışıldı. Ancak Albayrak Medya’nın internet yayıncılığında Ersin Çelik yönetiminde yeni bir atılımla farklı platformlara yönelmesi (Dergilik, GZT) yeni medyaya artan ilgiyi göstermektedir. Gzt’nin tarzı da yayın grubunun muhafazakâr ve sade tarzına uygun şekilde tasarlanmıştır. Bu anlamda belirli kurumsal kimlik yaratma çabasından söz etmek mümkündür. Bu kurumsallaşma çabası aynı zamanda Albayrak Medya Grubu’nun yeni medya imkânlarına yaklaşımı hakkında da bilgi vermektedir. Yeni medya olanaklarının kullanımın son yıllarda giderek artan bir grafikle başarılı ve nitelikli olarak ifade edilebilir.
Gzt’nin Mecra isimli bölümü özellikle İslam Coğrafyası üzerine yaptığı çalışmalarla bu medya grubunun dış haberler anlayışını da özetliyor. Dış haberler de daha dengeli haber ve yorum anlayışı, 2003 ile birlikte hükümet ile paralel nitelikte devam etmiştir.14 Bu kısımda gözlemlenen kültürel ve siyasal içeriklerde İslami söylem, gazetenin ve yayın grubunun dünya görüşüyle de ilişkili olarak okunabilir. İslam dünyasında etkili olan siyasi akımların (Baas, İslamcılık, Sosyalizm vd.) etraflıca değerlendirmelerinin yapıldığı Mecra platformu çok fazla şahit olmadığımız farklı yayın içeriklerine ulaşmak adına değerli içerikler sunuyor. Medya grubu, pandemi sürecinde televizyon kanalları olan TvNet kanalını “yeni medyanın ekranı” şeklinde ifade ederek yayınlarının çok büyük bir kısmını Zoom vb. platformlar üzerine taşımıştır. Şuan Türkiye’de haftalık tiraj sıralamasında 7. sırada olan15 Yeni Şafak, Twitter’da 786 bin takipçiye sahiptir. Twitter sayfasında yayınlanan “Bir Yeni Şafak Belgeseli” isimli kısa belgesel videoların en çok ilgi gören paylaşımlar olduğu görülüyor. Bu paylaşımların fazla ilgi görmesinde hitap ettikleri platforma özel yapımlar olmaları da etkili oluyor.
SONUÇ
Türkiye’de medyanın serencamından ayrı düşünülemeyecek olan Albayrak Medya Gurubu, kendilerini görünür kılan Yeni Şafak ile hem basılı hem de internet medyası ortamında hizmet vermeye devam ediyor. Az evvel belirttiğimiz hususlar üzerinden bir değerlendirme yapmamız gerekirse, Yeni Şafak bugün alternatif olma ihtimalini kaybetmiştir. Bunun arkasında yatan sebeplerin başında tekelleşmenin getirdiği büyüme ve buna bağlı olarak artan bağımlılık ilişkileri gösterilebilir. Bu durum sadece Yeni Şafak için değil Gerçek Hayat Dergisi için de geçerlidir.
Gerçek Hayat Dergisi, Kemal Özer yönetimine geçtikten sonra çıkan bazı sayıları kamuoyunda tartışma konusu haline gelmiştir.16 Bu durum yayın gurubunun ilerleyen kısımda ele almaya çalışacağımız düşünsel kısırlaşma ve komplocu düşünme tarzına kayması ile yakından ilişkili olarak okunabilir. Gerçeklikten uzak tamamen öznel yorumlara dayalı olarak yapılan gazetecilik etkinliği bir yayın organının geçmişine de yaptığı en büyük haksızlık olacaktır. Gerçek Hayat Dergisi’nin eski mottosu: “Gerçeğe sadakat şerefimizdir.” şeklinde ifade edilen veciz sözde saklıydı. Şimdiki ise: “Türkiye’nin en yerli dergisi.” Öyle sanıyoruz “yerli” olunca sıkıntılar kolaylıkla görmezden gelinebiliyor. Zikredilen derginin şuan ki yönetimi popülizmden beslenen bir anlayışla yaptığı mantıksız işleri yine popülizm ile aklama yoluna gidiyor. O dönemler imkânsızlıklarla çıkan bu yayın organları elde edilen imkanların sonucunda kendi yayın çizgilerinden büyük bir sapma yaşadılar. Bizce bu durum tamiri zorunlu olan ancak zorunlu olduğu kadar zor da olan bir mesele olarak önümüzde durmaktadır. Ancak tekelleşmeye bağlı büyüme17 ve buna bağlı artan bağımlılık ilişkisi ile alakalı bir şeyler yapılmadığı takdirde Yeni Şafak Gazetesi’nin veya Gerçek Hayat Dergisi’nin kimliğini ve duruşunu inşa eden değerlerden geriye çok fazla bir şey kalmayacağı kanaatindeyiz. Bu iki yayın organı da oldukça propagandif bir habercilik anlayışıyla hareket eden bir görüntü çizmektedirler.Medya Kronik sayfasının kapanması için Bilgi Üniversitesi’ne baskı yapan dönemin “amiral gemisi” Hürriyet Gazetesi’ne karşı eleştirel basına destek olmak adına gazetelerinde köşe veren yayın grubunun bugün nerede durduğuna bakmak gerekmektedir. Bu durumun yansımaları gazeteden ayrılan köşe yazarlarında bile görülebilir. Hakan Albayrak, Ali Bayramoğlu, Atilla Yayla, Yusuf Ziya Cömert, Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Ocaktan, Aydın Ünal18 gibi farklı cenahlardan insanların hepsi Yeni Şafak’ı terk edip –ki bazıları genel yayın yönetmenliği dahi yapmıştır- başka yayın organlarına geçiş yaptılar. Birçok imkânsızlıkla kurulan bir gazetenin19 imkânları arttıkça yazar profilinin daralması endeksli medya anlayışının sonuçlarından birisi gibi gözükmektedir.
Bir diğer husus ise gazetenin farklı kanallardan beslenen yayıncılık anlayışında da büyük bir kısırlaşma gözükmektedir. İlk kurulduğunda entelektüel bir çizgide yapılan yayınlar bugün politik zemini güçlendirmek adına apolojetik bir perspektife indirgenmiştir. Bu bağlamda yayınlarda artan bir şekilde komplocu tezler üretilmektedir.20 Komplocu düşüncenin düşünmenin kendisine ket vuran bir yapıda işlediği unutulmamalıdır. Zira komplo teorileri kusursuz işleyişe sahip, rastlantılara yer olmayan, mekanik bir nedenselliğe dayanan ancak esnek bir kurgusallıkla örülü, bu sebeplerle doğrulanamayan ve yanlışlanamayan girift, absürt, çok katmanlı, mantıksal açıdan insanı çıkmaza sürükleyebilen bir yapı içerisindedirler. Bu anlamıyla komplolar düşünen kişinin kendi kendisini “düşünememe sarmalına” sürüklemesine sebep olmaktadır. Bu yüzden komplocu zihniyete sahip bir insanı ikna etmek oldukça zor hatta birçok zaman imkânsızdır. Bu düşünme tarzının Yeni Şafak’ın haber üretme tarzına hâkim olduğunu söylemek bugün için artık mümkün hale gelmiştir. Bu durumun yansımaları özellikle genel yayın yönetmeni İbrahim Karagül’ün yazılarından da görülmektedir. Bu sebeple yaşanan değişim salt habere bakış ile ilgili değil en temel de dünyayı yorumlama şekliyle alakalı bir kırılmaya işaret etmektedir. Buna sebep olan en temel konu ise savunmacı haber dilinden kaynaklanmaktadır. Daha evvel değindiğimiz gibi bu durumu ortaya çıkartan husus ise bağımsızlık anlayışının yitirilmesidir. Burada dikkat çekmek istediğimiz kavram bağımsızlıktır. Tarafsızlık başka bir şeydir. Biz bir bakıma insanın olduğu bir yerde tarafsızlıktan söz edilemeyeceği kanaatindeyiz. İnsan eylemleri gereği taraf olmak zorunda kalır. Taraf olmak aynı zamanda insani eylemde bulunmanın doğal sonucudur. Ancak taraf olmak bağımlılık ilişkisini ortaya çıkartıyorsa o zaman çok hızlı bir şekilde özeleştiri mekanizmasının çalıştırılması gerekmektedir. Dünden bugüne Türkiye’de medyanın en temel kırılma hususlarından birisi burada yaşanmaktadır.
Tüm bu yaşananlar aynı zamanda bir yayın organı için vazgeçilmez bir husus olan güvenirlik bahsini de zedelemektedir. Kurulduğu dönemde özgürlükçü çizgide yer alan bir yayın organının bugün gelecek kaygısı nedeniyle toplumun büyük bir kesiminde ve muhafazakar-dindar kesimde de rahatsızlık oluşturan hususları göz ardı etmesi okur kitlesi başta olmaz üzere halkın bu yayın organlarına olan güvenini sarsmaktadır. Bu gerçek Türkiye’de herkesin kendi ideolojik kampına uygun olan yayını okumasına sebep olmaktadır. Bu da toplumsallığın belirli ortak hususlarda buluşmasının önündeki en önemli engellerin başında gelmektedir. Ancak biz bu noktada öncelikli sorumluluğun halkı bilgilendirme görevinde olan medya kuruluşlarında olduğu kanaatindeyiz. Öncelikle onların gerekirse bir takım riskleri göze alarak sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir. Yoksa insanların kendi ideolojik dünyalarına göre tercih yapma hakları vardır. Ama bir okurun hem Cumhuriyet okurken hem de Yeni Şafak okumasının önünde bir engel kalmaması için tüm yayın gruplarının ön yargılardan uzak bir şekilde etik kurallara uygu yayıncılık perspektifi içerisinde olması gerekmektedir. Bu noktada sol-seküler yayın organlarının muhafazakar gruplardan kat be kat kötü birkarnesiolduğunu belirtmeye ihtiyaç dahi duymuyoruz.
İktidarların icraatlarına göre şekillenen bir medyanın geleceği de iktidarların görev süresi ile sınırlı olacaktır. Bunun ötesinden kurumsallaşabilmiş medya gurupları hükümetlerden veya ülkenin siyasi süreçlerinden bağımsız bir şekilde yarına hatta daha ötesine kalan işler başarabileceklerdir. Türkiye’de bu durumun başarılamamasının temel sebebini eleştiriyi yeteri kadar içselleştirememiş kültür yapısından kaynaklı olduğunu görüyoruz. Hâlbuki eleştiri öncelikle düşünsel gelişim açısından tüm disiplinlerin en temel gerekliliğini oluşturmaktadır. Eleştiriyi düşmanlaştırmak ise bireyleri, kurumları ötekileştirmeyi beraberinde getirmekte ve bu durum “ya bizdensin ya da onlardan” retoriğini ortaya çıkartmaktadır. Bugün Yeni Şafak vb. yayın organlarında yaşanan bu durum geçtiğimiz yıllarda o dönemin ana akım medyasında görülmekteydi. Alper Görmüş’ün Medya Kronik’in macerası hakkında anlattıkları aslında medyamızın genel serencamı hakkında da oldukça bilgi veriyor. Ertuğrul Özkök tarafından linçe uğratılan Medya Kronik aynısı olmasa da bir benzerini “karşı mahallede de” yaşıyor. Bu sebeple geçici çözümlerden ziyade çok daha esaslı değişimler için öncelikle bir düşünce üretme sorunumuz olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Yoksa hemen düşmanlaştıran ve ötekileştiren bir yapıya bürünen işlerimiz yüzünden toplumsal uzlaşı zeminimiz de oldukça fazla zarar görüyor. Çalışmamızın gösterdiği gidişattan yola çıkarak –kısa sürede değişecek gibi gözükmediğini belirtmek gerek- şuan Türkiye’de medyanın hali pür melali bir seyir içinde olduğu tespitini yapmak mümkün ne yazık ki…
Dipnotlar:
1- https://www.aydinlik.com.tr/mit-in-suriye-operasyonu-ve-sorular-sabahattin-onkibar-kose-yazilari-eylul-2018
https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/yilmaz-ozdil/suriye-sehitleri-2-1581367/
https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/yilmaz-ozdil/suriyeli-vatandas-1310290/
https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/can-atakli/suriyeliye-uzulen-saray-donup-kendi-vatandasina-bakiyor-mu-1310292/
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/umit-zileli/allah-bi-izin-verse-suriyeliler-vatandas-olsa-2801841/
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/suriyeliler-orada-bizim-genclerimiz-burada-2474784/
2- https://www.yenisafak.com/hayat/suriyelilere-bir-de-selamdan-bakin-2209219(Erişim Tarihi: 30.08.2015)
https://www.yenisafak.com/koronavirus/suriyeliler-yemek-dagitiyor-3539032(Erişim Tarihi: 11.05.2020)
https://www.yenisafak.com/video-galeri/hayat/dondurulmus-bir-an-parcasi-gocmek-2196355(Erişim Tarihi: 25.07.2019)
3- https://www.yenisafak.com/yazarlar/hasanozturk/suriyelilerin-entegrasyonu-ya-da-nolacak-bizim-suriyeliler-mevzuu-2047717(Erişim Tarihi: 28.10.2018)
4- Elif Şark, Yeni Şafak Gazetesi’nin Yayın Politikası ve Haber Söylemi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı Genel Gazetecilik Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010, s. 27
5- “23 Ocak 1995... zor yıllardı ve zor şartlarla mücadele edecek bir gazete gerekiyordu. Birileri milli iradenin sesi olmalıydı. Türkiye özgür ve demokratik bir basına ihtiyaç duymuştu. İşte tam da bu dönemde Türk basın tarihi yep yeni bir gazete ile tanıştı. Milletin sesinin susturulmaya çalışıldığı dönemde, milletin sesi olan bir gazete: Yeni Şafak. Türkiye’nin Birikimi sloganıyla yola çıkan Yeni Şafak, Selçuklu ve Osmanlı’dan bu yana mirasçısı olduğu topraklarda üretilen İslami söylemin temsilcisi olarak yayın hayatına başladı. Yeni Şafak yayımlanmaya başladığı günden bu yana sadece haberciliğiyle değil, fikirleriyle de ülkenin en etkili gazetesi oldu.”https://www.youtube.com/watch?v=WL7mDqkJGnI Yeni Şafak Belgeseli, TvNet, 2016
6- https://www.youtube.com/watch?v=WL7mDqkJGnI Yeni Şafak Belgeseli, TvNet, 2016
7- “İslami Kesim Medyasını Yarattı”, Nokta, 14–20 Ocak 1996, Yıl 14, Sayı 3, s.26.
8- Ahmet Oktay, “80’lerde Türkiye’de Kültürel Değişim”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C.15, s.823
9- https://m.bianet.org/bianet/siyaset/9638-medyakronik-nicin-kapandi Medyakronik Niçin Kapandı? Ümit Kıvanç, Haysiyet.com (3 Temmuz 2002 tarihli yazı)
10- https://serbestiyet.com/yazarlar/yeni-safak-kursat-bumine-neden-tahammul-edemedi-7196/Alper Görmüş, Serbestiyet, (Erişim Tarihi: 22.11.2018)
11- https://serbestiyet.com/yazarlar/yeni-safak-kursat-bumine-neden-tahammul-edemedi-7196/ Alper Görmüş, Serbestiyet (Erişim Tarihi: 22.11.2018)
12- Elif Şark, Yeni Şafak Gazetesi’nin Yayın Politikası ve Haber Söylemi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı Genel Gazetecilik Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010, s. 28
13- Fehmi Koru, Basında Kadro Sorunu, 1. Milli Basın Kurultayı, İstanbul: İcmal Yayınları, 1998, s.75
14- Aylin Günay, Ak Parti Dönemi Türkiye-İran İlişkileri ve Medyadaki Yansımaları-Radikal ve Yeni Şafak Gazetelerinin Karşılaştırılması, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ekim-2012
15- http://gazetetirajlari.com/HaftalikTirajlar.aspx 1. Sözcü, 194 bin / 2,4 Mn - 2. Hürriyet, 192 bin / 4,2 Mn – 3. Sabah, 191 bin / 2 Mn – 4. Miiliyet, 123 bin / 2,6 Mn – 5. Posta, 122 bin / 978,4 B – 6.Türkiye, 120 bin / 237,5 B – 7. Yeni Şafak, 102 bin / 786,3 B (2. rakamlar Twitter takipçi sayısıdır.) (Erişim Tarihi: 22.06.2020)
16- https://serbestiyet.com/yazarlar/ya-gulenciler-bu-seyin-ngilizce-tipkibasimini-akil-ederlerse-6443/ (Erişim Tarihi 15.05.2020)
https://www.haksozhaber.net/ilelebet-yasayacak-sozu-ne-kadar-anlamsiz-bir-klise-131411h.htm
17- https://www.yenisafak.com/gundem/yeni-safak-7-yilinda-600551
“Arkasında holding, banka ve güçlü sermaye grupları olmaksızın sadece gazetecilikle medyanın yüzakı olan Yeni Şafak, gündem belirleyen manşetleriyle üstü örtülmek istenen, gizlenen pek çok yolsuzluğun günışığına çıkmasını da sağladı. Türkiye'nin 'temiz toplum' isteği, 'demokrasi' özlemi, antidemokratik uygulamalara isyanı hep Yeni Şafak'ın sayfalarında geniş yer bulan haberlerdi. İnsan hakları ihlalleri karşısında 'sessiz' kalmayan, zulme uğrayan kim ise onun sesi olan Yeni Şafak kimi zaman 'başörtü yasakları'na, eğitim ve çalışma özgürlüğü ihlallerine dikkat çekerken kimi zaman gazeteci Metin Göktepe'nin gözaltında ölümünü ya da 'Cumartesi Anneleri'nin acısını dile getirdi.”
18- https://www.yenisafak.com/yazarlar/aydinunal/musaadenizle-2048988 (Erişim Tarihi 21.01.2019)
19- https://www.youtube.com/watch?v=WL7mDqkJGnI Yeni Şafak Belgeseli, TvNet, 2016
20- https://www.haksozhaber.net/komploculuk-hastaligi-bu-kadar-mi-vicdansizlastirir-35152h.htm (Erişim Tarihi 28.01.2013)