Dünden bugüne işgalci Rusya ve uşağı Ermenistan’ın Azerbaycan’daki talanı

D. Mehmet Doğan, Rusya ve Ermenistan’ın kuruluşundan günümüze Azerbaycan’a yönelik tutumunu mercek altına aldığı yazısında Ermenilerin Rusların desteği ile Karabağ’daki işgali ve katliamcı siciline dikkat çekiyor.

D. Mehmet Doğan’ın, Karar gazetesinde yayınlanan yazısını (05 Ekim 2020) ilginize sunuyoruz:

Karabağ’da talan bitecek mi?

Karabağda talan var” uzun havasını 1990’lı yılların başında Raci Alkır’dan epeyce dinlemiştim:

(Ey balam) Karabağ’da talan var/Beni derde salan var (ay balam)

Çek bayraktar bayrağın/Gözü yolda kalan var

Kaynağından epeyce güney batıda, Erzurum’da derlenmiş olan bu türküde Azerî edası korunmuştur. “Karabağ’da talan var”ın ilk derlemesi, Karabağ bölgesinde 1918’deki Ermeni mezaliminin hatıralarının henüz silinmediği 1929’da yine Erzurum’da yapılmış. Erzurum, bir kültürel geçiş merkezi olarak Azerbaycan-Anadolu yakınlığını sürekli beslemiştir.

Hikâye Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’nda sona yaklaştığı günlerde başlıyor. Ermeniler 1918 yılı başlarında Bakü’yü kontrol altına almışlar ve Azerbaycan’ın birçok bölgesinde katliama girişmişlerdir. Dönemin gazetelerinde yazıldığına göre Ermeni çeteleri insanları öldürmekle kalmamış, cesetler üstünde Ermenice müzik çalıp kadın oynatarak zulümlerini katlamışlar.

Bu vahşet, Bakü Sovyeti’nin toplantısında Ruslar tarafından “Türkiye’nin Bakü cephesi alındı” sözleriyle müjdelenmiştir. 14 Mayıs 1918 tarihinde Lenin, Ermeni lider Şaumyan’a tebrik mektubu göndermiş ve “cesur” siyasetine hayranlığını bildirmiştir. Ermeni ve Rus askerlerinin 31 Mart 1918 tarihinde başlattığı bu katliam 20. yüzyılda insanlığa karşı yapılmış en büyük zulümlerden biri olmuştur. İşte bu zulümler bölgede bir askerî harekâtı gerekli kılmış ve bir devletin doğuşuna yol açmıştır. 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan Cumhuriyeti ilân edilmiş, Feth Ali Han başkanlığında kurulan ilk hükümet Osmanlı Devleti ile Batum’da 4 Haziran 1918’de bir antlaşma imzalamıştır. Bu antlaşmanın 4. maddesi Azerbaycan Cumhuriyeti’nin iç ve dış asayiş ve güvenliğini sağlamak üzere Osmanlı kuvvetlerinin bölgeye gelmesinin yolunu açıyordu.

Enver Paşa’nın Nuri Paşa’yı Irak cephesinden çekilen askerlerin nüvesini teşkil ettiği Kafkas İslâm ordusunun başına geçirmesi ve onun Kafkaslardaki harekatı, 1. Dünya Savaşı’nın sonunda Müslümanlar/Türkler lehine ciddi sonuçlar doğurmuştur. Nahcivan’ı, Karabağ’ı kurtararak ilerleyen Kafkas İslâm Ordusu’nun 14 Eylüldeki gece hücumuyla Bakü işgalcileri şehri terk etmek zorunda kalmış ve 15 Eylül günü Bakü, kurtarılmıştır. Müstakil Azerbaycan devleti uzun süreli olamamış, Bolşevik işgali bu cumhuriyetin sonunu getirmiştir. Fakat bu başlangıcın zemininde yıllar sonra Sovyet sistemi yıkıldıktan sonra yeni bir Azerbaycan devleti ortaya çıkmıştır.

İşte Azerbaycan Cumhuriyeti yeniden doğarken karşı karşıya kaldığı en önemli mesele yine Ermenilerin Rusların da desteği ile Karabağ’ı işgali olmuştur. Bu işgale, yeterli askere güce sahip olmayan Azerbaycan gerekli cevabı verememiş, Ermeni katliamı, bölge halkının göçüne sebep olmuş ve 1990’larden bugüne mesele çözümsüz kalmıştır. Birleşmiş Milletler, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu kabul ediyor, fakat buradaki işgalin sona erdirilmesi için bir şey yapılamıyor. Güya “Minsk grubu” diye bir mekanizma var, fakat 30 yıldır bir arpa boyu yol alınmamış.

Ermenistan saldırmasaydı, Azerbaycan kendi hakkı olan toprakları kurtarmak için bir harekata girişir miydi?

Elbette böyle bir harekat kolaylıkla yapılamazdı. Fakat Ermeni saldırganlığının püskürtülmesi Azerbaycan’a güçlü bir meşruiyet sağlıyor. Ermenistan beklemediği bir tepki ile karşılaşınca Türkiye’nin meseleye müdahil olduğu yalanını yaymaya başladı. Elbette Türkiye’nin Azerbaycan’a kararlı desteği bu harekatın en büyük garantisidir. Fakat ortada Türkiye’nin doğrudan müdahalesini gerektirecek bir durum yoktur. Gün bu gündür, Azerbaycan elini çabuk tutup Karabağ’ı tamamen kurtarmalıdır. Böylece Karabağ’da talan sona ermelidir.

Peki Türkiye meseleye doğrudan müdahale eder mi? Eğer Azerbaycan Devleti böyle bir talepte bulunursa, Türkiye de gereğini yapar! Belki de asıl önlenmesi gereken budur. O yüzden Paşinyan her fırsatta Türkiye’nin müdahalesinden söz ediyor.

Azerbaycan’ın mûsıkîsinin büyük seslerinden Han Şuşinski’nin “Karabağ şikestesi”ni bu olaylar devam ederken keşfettim. Arada bir “Karabağ’da talan var”ı dinlemekle beraber, Karabağ şikestesi kulaklarımda daha sık çınlıyor. Şikeste, “kırık” demek. Mecazen yenilmiş, mağlub mânasına gelir. Azerbaycan Dilinin İzahlı Lügati’nde “segâh makamında zarbli (darplı, vuruşlu) mugam” açıklaması var. Azerbaycan’ın gelenekli mûsıkîsi mugam üzerinden yürür, bizim mûsıkîmizin şarkı-türkü üzerinden yürümesi gibi. Azerbaycan’la Türkiye’nin o kadar fazla ortaklığı var ki, mûsıkimizdeki hüzün de ortak! İşte biz bu hüzünden güç alıyoruz.

“Karabağ şikestesi”ni dinlerken köklü ve güçlü bir mûsıkî kültürü ile karşı karşıya olduğunuzu kavrıyorsunuz. Bu klasik eda size diyor ki: Bu topraklar mûsıkîsi ile de Azerbaycan’dır!

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!