“Dünden Bugüne Fıkıh ve İctihad”

Özgür-Der Beykoz şubesinde Oktay Altın’ın sunumuyla “Dünden Bugüne Fıkıh ve İctihad” konulu bir seminer gerçekleştirildi.

Mezheplerin teşekkül sebepleri, fıkhın kurumsallaşması ve ictihadın gelişimi ve çeşitleri üzerinde duran Oktay Altın özetle şunları vurguladı:

Öncelikle fıkıh ve ictihad kavramlarını da kapsayan mezhep üzerinde durmak gerekir. Sözlükte “gidilecek yer ve yol” anlamlarına gelen mezhep ıstılahta “Dinin inanç esaslarını veya amelî hükümlerini anlama ve yorumlama konusunda kendine özgü yaklaşımlara sahip düşünce sistemi; bu yaklaşımlar etrafında meydana gelen ekolleşmenin ürünü olan ilmî ve fikrî birikim.” anlamına gelir.

Kur’an’da bugünkü kullanımıyla mezhep kelimesine rastlanmamaktadır. Hadislerde de mezhep yerine “fırka” kelimesi kullanılmıştır.

a. Mezheplerin Doğuş Nedenleri

1.İnsanî Farklılıklar

Bütün insanlar birbirlerinden farklı karakter, anlayış, birikim, kavrayış, hırs ve zaaflara sahiptir. Bu farklılıklar insanların bir konu üzerinde farklı düşünceler üretmelerine ve bunları hayatlarına aktarırlarken diğer insanlardan ayrışmayı beraberinde getirebilir.

2.Siyasi Sebepler

Hudeybiye Sulhu sırasında Hz. Peygamberin varlığına rağmen ihtilaf oluşmuştu. Ancak kısa sürede bu ihtilaf sonlandırılmıştı. Peygamberimizin vefatı üzerine Beni Sakife gölgeliğinde oluşan ihtilaf da olumlu neticelendirilmiş ancak sonraki ihtilaflar, Cemal, Sıffin, Nehravan’da olduğu gibi çatışmaya ve kan dökmeye dönüşmüştü. Zamanla siyasi mezhepler oluşmuş ihtilaflar da tefrikaya evrilmiştir.

3.Kabile Asabiyeti

İslam, asabiyet de dahil her türlü cahili değeri ortadan kaldırmasına rağmen bu değerler uygun ortam bulduklarında biraz renk, ton değiştirerek bazen de olduğu gibi tekrar sahneye çıkmışlardır. Hz.Ali ve Muaviye arasındaki rekabet, İslam öncesi Beniümeyye ile Benihaşim arasındaki rekabeti tekrar gündeme getirmiştir. Mudar kabilesinin Hz. Ali’ye, Rebia’nın Haricilere katılmasında eski mücadelelerinin mutlaka etkisi vardı.

4.Tarihî Arkaplan ve Sosyokültürel Sebepler

Hz. Ömer dönemi ve sonrasında İslam’ı iyi bilen sahabeler, savaş ve doğal ölümlerle hızla azalırken İslam’ı öğrenmeye muhtaç yüz binlerce insan Müslümanlaşıyordu. Siyasi-itikadi mezheplerde geçmiş anlayışların tesirini görmek mümkündür. Hz. Ali’yi yarı ilah mesabesine yerleştiren anlayışta Zerdüştlükteki yarı tanrı kral anlayışını görmek mümkündür.

Başta saltanat sistemi olmak üzere birçok uygulama komşu ülke ve kültürlerden alınırken tefsir, hadis ve tasavvuf külliyatında görülen İsrailiyat ve Mesihiyat da yabancı kültürlerin etkisini göstermesi açısından manidardır.

5.Kaynaklardan Kaynaklanan Sebepler

Kur’an’ın muhkem ve delalet-i kat’i olan ayetleriyle ilgili yapılan ve metni aşan yorumların sorumluları elbetteki insanlardır. Ancak delalet-i zanni olan birtakım ayetlerle ilgili farklı yorumların yapılması normaldir. Değişen şart ve durumlara göre bu ayetlerle ilgili farklı görüşler (mezhepler) olacaktır, nitekim olmuştur da.

Her yörenin kendine has sosyal/siyasal sorunlarının olması muhtemeldir. Fıkhın ferdî ve kamusal hayatı düzenleyen kuralları şamil olduğu düşünülürse bu yöresel sorunlara çözüm bulma ihtiyacının olması da elzemdir. Kökeni Kur’an ve sünnette bulunmayan bu tür sorunlar Muaz bin Cebel rivayetinde belirtildiği üzere ‘rey’le çözülecektir. Rey alanında ise yukarıda sayılan nedenlerden dolayı ihtilafların olması kaçınılmaz olur. 

Teşbih, mecaz, mesel ve istiare gibi söz sanatlarının Kur’an’da kullanılıp kullanılmaması, kullanıldı ise hangi anlamlara geldiği hususundaki anlaşmazlıklar selefiye, ehli hadis, müşebbihe, mücessime gibi kelami fırkaların oluşumunu etkilemiştir.

c.İlk Dönem Ayrışma Örneği Olarak Ehl-i Hadis ve Ehl-i Rey

İslam dünyasında ana hatlarıyla mezhepler, itikadi, siyasi ve fıkhi olmak üzere üç gruba ayrılır. Daha sonra Ehl-i Sünnet adıyla bir çatı altında toplanan Hanefilik, Şafiilik, Hanbelilik ve Malikilik’in oluşumda ehl-i hadis ve ehl-i rey vardır. Ehl-i Hadis, hadisleri mümkün mertebe yoruma tabi tutmadan ve kıyasa başvurmadan uygulamayı önemseyen, akli-edebi ilimlerden ziyade nakli ilimlerle ilgilenen akımdır. Ehl-i Rey: Kûfe merkezli, hakkında nass bulunmayan konularda belli metotlar uygulayarak (re’y) sonuca ulaşmayı ilke edinen ekoldür. Ancak zamanla bu iki ekol birbirlerine yaklaşmıştır.

 “Bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak” mânasına gelen fıkıh, Kur’an’da, hadiste ve İslâm’ın ilk dönemlerinde kelime anlamıyla çokça kullanılmıştır. Hicri ikinci yüzyılın sonlarından itibaren İslâm’ın ferdî ve içtimaî hayata dair amelî hükümlerini bilmeyi ve bu konuyu inceleyen bir ilim dalını ifade eden bir terim halini almaya başlamıştır.

Müslümanların ihtiyaçlarının nasıl çözüleceği sorusu usul sorununu gündeme getirmiş, İmam Şafi, er-Risale adlı eseriyle bu sorunu çözmeye çalışmıştır. Dolayısıyla fıkıh hem usul, hem de furu şeklinde gelişmiştir.

Fıkhın temeli sahabe döneminde atılmış, Emeviler ve Abbasilerin ilk döneminde ciddi bir külliyat oluşturulmuştur. Abbasilerin sonları ve Selçuklular döneminde ise toplumsal değişimin hızıyla doğru orantılı olarak bir durağanlaşma görülmektedir. Moğol istilasından modern Batı hukukunun meydan okumasına kadar ise daha çok var olan külliyatın şerhi ile uğraşılmıştır. Bu dönemde ictihad kapısının kapandığı düşünülerek var olan tüm sorunların çözüldüğü, karşılaşılan sorunların fıkıh kitaplarına bakılarak halledilebileceği algısı büyük oranda yerleşmiştir. Sömürgecilik döneminde yeni ferdî ve toplumsal sorunlarla karşılaşma fıkhı tekrar canlandırmış yeni ictihadların yapılması gerektiği gündeme getirilmiştir. Her ne kadar yeni ictihadlar içermese de Mecelle’nin hazırlanması yeni fıkhi çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Cumhuriyetle fıkhi çalışmalar sekteye uğramış, yerini Batı’dan alınan kanunlara bırakmıştır. Ancak Mısır, Pakistan gibi ülkelerde fıkhi çalışmalar sürdürülmüştür. Günümüzde Türkiye dahil olmak üzere birçok İslam ülkesinde yeni sorunları nasslar çerçevesinde kendi birikimimizle çözme çabaları hızlanmıştır.

Bilginin çoğalmasıyla bir fakihin tüm sorunları kuşatamayacağı vakıasından hareketle sorunlu konuların uzmanlardan oluşan bir heyetin “kolektif içtihad”ı ile çözülmesi mümkündür. Suların temizliği, hastalık anında oruç tutulup tutulamayacağı, ekonomik sistemin nasıl olacağı gibi konularda nassları bilen fakih yanında alan uzmanlarının görüşlerinin de alınması daha doğru bir çözüm olabilir.

Oktay Altın’ın sunumundan sonra dinleyicilerin katkılarıyla program sonlandırıldı.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi