Dünde kalanlar, önümüzde duranlar

Mümtazer Türköne

Bugün artık yarındır. Dün dünde kaldı. Yeni şeyler söylememiz lâzım.

Dünün dünde kalması, artık geri dönülmesi imkânsız olan yolun aşılmasıdır. Biraz önce üzerinden geçtiğiniz zemin çöktü; yamaçlardan yuvarlanan kayalar geride bir iz bile bırakmadı. Aynı yerde dönüp durmaktan kurtulduk. Yeni yolda hızlı ve çevik ilerlemekten başka çaremiz yok.

Türkiye darbeler defterini kapattı. Darbe denen illeti yere serdik, bir tabuta yerleştirdik. İşi bilen uzmanlar, yani yargıçlar nal gibi çivileri tek bir çekiç darbesi sektirmeden çakıyor. Artık kimsenin endişesi olmamalı. Kimi mutlu, kimi hüzünlü; kimi "kurtulduk" diye ferahlamış, kimi "şimdi ben tek başıma ne yapacağım?" endişesinde tabutun altına girip makberine yerleştiriyor. Sonra yine elbirliği ile toprağını atıp üzerini dümdüz edeceğiz.

Doğru. Koskoca 3. Ordu'nun başında terör örgütü liderliği ile suçlanan bir orgeneral duruyor. Beri tarafta 1. Ordu'nun başında, bu terör örgütüne referans teşkil eden "İrtica ile mücadele eylem planı"nı hazırlama emrini veren paşa var. Endişe etmeli miyiz? Hayır. Ortada duran tek endişe Genelkurmay'ın ve hükümetin "vatandaşa bu durumu nasıl izah ederiz?" sorusu olmalı. Askerî Personel Kanunu'nun amir hükmünü işletip bu paşaları açığa almak, sadece kaçılamayacak bir sorumluluğu ifa etmek demek. Yoksa fiilen o paşaların o görevlerde duruyor olmaları, sadece bir zihin karışıklığına yol açabilir. O kadar. Darbecilerin en büyük gücü gizliliktir. Aydınlık yerde kimse darbe yapamaz. 1. ve 3. Ordu komutanları emirlerindeki askerleri amacı dışında kullanamaz. Anayasa'mızın 137. maddesinde yer alan "kanunsuz emir"i, bütün subaylar ezbere bilirler. Anayasa şöyle diyor: "Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz." Bu orgenerallerin açığa alınmaması bir darbe tehlikesi değil, sadece Türkiye'nin güvenliği açısından bir boşluk yaratır. Zira kanunlara sıkı sıkıya bağlı Türk subayı, ordu karargâhından gelen emre karşı güvensizlik gösterecek ve rutin işleyiş aksayacaktır.

Dünde kalan darbeler. Önümüzde duran ise demokrasinin kurum ve kuralları. Geçtiğimiz yol zorlu idi. Kendi adıma, bu zorlu yolda darbecilere kalem sallarken, araya girenlerin de hissesine düşenler olmuş olabilir. Kavgada yumruk sayılmaz. Kırdıklarımdan, incittiklerimden özür dilerim. Bu halkın silahlı zorbalara karşı hukukunu savunma faslı sona erdiğine göre, artık darbeyi savunan ehl-i kalemin hak ve özgürlüklerini korumaya daha fazla özen gösterebiliriz. Darbenin ölü bedeni toprağın altında, darbeye kılıf diken terzilerin malları elinde kaldı.

Can Ataklı gibi, şövalye ruhlu darbecilere cesareti ve yiğitliğinden dolayı hayranlığımızı artık daha rahat ifade edebiliriz. Yılların birikimini kullanıp o kadar çürük tezleri ölüye can verecek cevvaliyette savunmak etkileyici idi. Darbeye kılıf dikenlerin ince işçiliğine takdirlerimizi göstermek, yiğidi öldürüp hakkını teslim etmek demek. CNN Türk, bu hayranlığımı canlı yayında yüzüne karşı ifade etmem için bir fırsat sundu. Maalesef Can Ataklı kabul etmemiş.

Gülay Göktürk'ün inisiyatifi ile hazırlanan ve benim de altına imza koyduğum Başbakan'a yönelik protesto metni, "önümüzde duranlar"ın en önemli başlangıçlarından biri. Ortada darbeci de, darbe de kalmadığına göre demokratik sorumluluğun, demokrasinin aktörlerinde daha kuvvetli tezahür etmesi lâzım. AK Parti hükümetlerine, başından beri darbecilere karşı destek verenler artık daha titiz ve seçici davranacaklar. Sandıktan çıkan iktidara demokrasinin verdiği gücün, sandıktan çıkanlar dışında rakibi kalmadı. O zaman daha fazla hukuk, daha fazla saygı ve daha fazla özgürlük talep edeceğiz. Ve daha çok eleştireceğiz. Darbeler tarihinin sona ermesi, AK Parti'nin elinde artık mazeret bırakmadı. Demek ki rejim tartışmaları içinde boğulan ülke sorunlarını, artık yüksek standartlı bir demokratik zeminde tartışacağız.

Mezarlar karanlıktır. Önümüz ise aydınlık. Karanlığı geride bıraktık. Önümüzde yapacak çok iş var.

ZAMAN