Duma Katliamının Ortakları!

RIDVAN KAYA

Esed rejiminden Ağustos 2013’te kimyasal gazlarla yaptığı katliamın hesabı sorulmuş olsaydı, dün Duma’da yaşanan katliam gerçekleşmezdi.

16 Ağustos Esed rejiminin işlediği insanlık suçlarına eklenen yeni bir tarih oldu. Şam’ın muhaliflerin kontrolündeki dış mahallerinden Duma’da pazar yerini hedef alan vakum bombalı çifte saldırı neticesinde 100’den fazla Suriyeli can verirken, yüzlerce kişi de yaralandı. Saldırının gerçekleştirilme şekli rejimin barbarlığını bir kez daha gözler önüne sermekteydi. Pazar yerini vuran ilk bombardımanda yıkıntıların arasında kalan cesetleri ve yaralıları çıkarmak için seferber olan topluluğun hedef alınması ölü ve yaralı sayısını artırmıştı.

Görüntüler bundan tam 2 yıl önce yine Duma’da gerçekleştirilen katliamı hatırlatıyordu.  21 Ağustos 2013’te Esed rejiminin muhaliflerin elindeki bölgeye attığı kimyasal başlıklı roketler ilk anda 1.300’den fazla insanın zehirlenerek ölmesine yol açmıştı. Bu katliam tüm dünyada yankı uyandırmış, “kırmızı çizgilerin aşıldığı” söylemiyle Obama’yı hareketlendirmişti. Neyse ki, Rusya’nın arabuluculuğuyla Esed rejimi ile yürütülen müzakereler neticesinde Suriye ordusunun kimyasal silah stoklarının imhası üzerine anlaşılarak konu “tatlıya bağlanmış” ve yeni bir savaşa mı girileceği korkusuyla gerilen “uluslar arası kamuoyu” rahatlamıştı!

Kimyasal gazlarla katledilen Suriyeli mazlumların, o güne kadar konvansiyonel silahlarla katledilen on binlerce kardeşlerinin görmediği bir ilgiyi haketmelerinin esbabı mucibesi ortadaydı. Rejimin konvansiyonel silahlarla gerçekleştirebileceği saldırıların çapı, menzili, hedefi hesaplanabiliyordu ama ürettiği kimyasal silahların yarınlarda muhaliflerin eline geçmesi ve bunların Batılı müttefikler ve elbette öncelikle İsrail’e karşı kullanılması ihtimali çok korkutucuydu! Dolayısıyla uluslar arası toplum bu ‘dehşet senaryosu’na asla göz yumamazdı!  

Nitekim sorun kısa sürede halledildi. Halkının özgürlük ve adalet talebi karşısında ordusunu, istihbaratını, yerli-yabancı tüm şebbihalarını hareket geçiren Esed rejimi, ABD’nin talepleri karşısında bir emir eri çabukluğuyla kendisine tevdi edilen ev ödevini ifa için harekete geçmiş ve kimyasal silah stoklarını tasfiyeye girişmişti.

Bu tablo sadece halkına karşı aslan kesilenlerin emperyalistler-siyonistler karşısında süt dökmüş kediden farksız olduğunu göstermekle kalmamış, uluslar arası kamuoyu adı altında yüceltilen, kutsanan, meşrulaştırılan küresel sistemin ne ölçüde ahlaksız ve vicdansız olduğuna da bir kez daha ışık tutmuştu. Konvansiyonel silahlarla gerçekleştirilen katliamlar söz konusu olduğunda, kimyasal silahlar karşısında gösterilen duyarlılığın yerinde yeller esmekteydi.

Ve işte dün, 16 Ağustos 2015 tarihinde Şam’ın Duma bölgesinde bu vicdansızlığa, bu suç ortaklığına bir kere daha şahitlik ettiğimiz bir manzara yaşandı. Tek suçları katil rejim güçlerinden azad edilmiş bir bölgede yaşamak olan yüzlerce Suriyeli kadın, erkek ve çocuk pazarda alışveriş yaparken yakıldı, katledildi, yaralandı ve sakat kaldı!

Pazar yeri katliamı medyada sıradan bir haber oldu. Parçalanan masumlar, yan yana dizilmiş cesetler, IŞİD cinayetleri karşısında had safhada duyarlılığıyla maruf Batı medyasının pek ilgisini çekmiş görünmüyordu. Ortadoğu araştırmalarıyla tanınan Charles Lister’in dikkat çektiği üzere, İngiltere’de yayınlanan 12 günlük gazetenin hiçbirinin ilk sayfasında haber olmamıştı.

Türkiye medyasının da tavrı çok farklı değildi. Onlarca gazete içinde bu canavarlığa sadece 2 gazete ilk sayfasında yer vermiş, Yeni Şafak manşetten vurgu yaparken, Zaman ise küçük bir haber olarak ilk sayfasından duyurmuştu. Türkiye’de gündemin yoğunluğundan ötürü diğer gazetelerin ilk sayfalarında katliama yer vermedikleri düşünülebilir elbette ama ilk sayfalarda yer alan eften püften sayısız habere bakıldığında sorunun daha ziyade Suriye rejiminin katliamlarına yönelik kanıksama –ya da bazı medya organları açısından ise doğrudan sahiplenme- halinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda bazı medya organlarının ‘dikkatli’, ‘özenli’ tutumuna da değinmekte yarar var. Örneğin 16 Ağustos akşamı CNNTurk ekranında haber bültenini izleyenler Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler karşısında çok nadir görülen bir ‘objektif tutum’ örneğiyle karşılaştılar. Duma’daki katliamı ekranından “sivil katliamı iddiası” alt manşetiyle sunan CNNTurk, haber metninde de aynı ‘mesafeli’ tutumu koruyordu. Haberde Şam yönetiminin saldırıyı üstlenmediği vurgulanıyor, ayrıca Duma’yı kontrol eden Ceyşül İslam örgütünün geçtiğimiz hafta Şam’ın merkezine yönelik roket saldırıları gerçekleştirdiği de hatırlatılıyordu.

Suriye’de rejimin uçaklardan, helikopterlerden attığı füzelerle, varil bombalarıyla, vakum bombalarıyla katliamlar sürüyor. Geçen hafta İdlib’te sebze pazarının rejime ait bir savaş uçağı tarafından vurulması neticesinde onlarca sivil can vermişti. Dünkü hedef ise Şam’ın Duması idi. Suriye’de Rusya’nın siyasi, İran’ın askeri desteğiyle katliamlar kesintisiz sürerken, dünya boş gözlerle vahşeti izlemekte.

Geçtiğimiz hafta BM Güvenlik Konseyinde ABD temsilcisi Samantha Power Esed rejiminin muhaliflere karşı Temmuz ayından bugüne kadar geçen süre içinde 2.000’den fazla varil bombası attığından yakınıyordu. Ne ikiyüzlülük!

Şüphesiz bu canavarlığın sorumluluğu sadece Esed ve destekçilerine ait değil! Suriyeli muhaliflerin rejimin uçakları ve helikopterlerine karşı kendilerini korumak için ihtiyaç duydukları silahların geçişini engellemekle ABD ve diğer Batılı güçler süregelen bu insanlık suçlarına doğrudan ortaklık içindedirler!