DTP’yi eleştirelim de...

Oral Çalışlar

DTP’nin Abdullah Öcalan’a yapıldığı söylenen kötü muameleden yola çıkarak geliştirdiği, desteklediği, onayladığı eylemler, giderek sertleşmeye ve aşırı şiddet görüntülerine dönüşmeye başladı. Dünkü yazımda DTP’lilerin frene basmaları gerektiğine dikkat çekmiş ve üsluplarını yumuşatmalarının yararlı olacağını yazmıştım. DTP ile AKP arasındaki tartışmanın bir düello havasına dönüşmesinden DTP’lilerin de sorumlu olduğunu belirtmiştim.

Bu ısrarımı sürdürüyorum ve DTP’lilerin Güneydoğu’dan başlayarak tüm Türkiye’ye yayılan şiddet eylemlerinin durdurulması için bir an önce harekete geçmeleri gerekiyor. Sokaklarını taş ve molotofkokteyli atan çocukların doldurduğu görüntüler, ülkemizdeki tüm kesimlerin ruh halini olumsuz yönde etkiliyor. Bu olumsuz ruh hali çözüm için atılabilecek adımları da zorlaştıracak bir ortama neden oluyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Hakkâri’de ‘Ya Sev Ya Terk Et’ anlamına gelecek konuşmasına cevap veren Ahmet Türk’ü dikkatle dinledim. AKP ile bölgede giriştikleri rekabetin de etkisiyle yaptığı konuşmanın bir bölümünü, normal karşılamak mümkün. Sonuç olarak bölgedeki rakibi AKP’yi alt edecek bir kamuoyu desteği sağladıklarını söylüyor ve kendine güvenli bir dille Başbakan Erdoğan’a meydan okuyor.

Başbakan’ın ‘Tek bayrak, tek millet, tek vatan, ya bunları kabul edersiniz ya bu ülkeyi terk edersiniz’ şeklinde yaptığı çağrıya verdiği cevap da, haklılık içeriyordu. Ahmet Türk, ‘Kürt sorununda açılım yapınız, bunu konuşalım, diyalog geliştirelim’ şeklinde bir değerlendirmede bulunarak, çözüme yatkın oldukları mesajını verdi.

***

Başbakan’ın Güneydoğu gezileriyle iyice gerginleşen siyaset alanının aşırı şiddetli ve çatışmacı demeçlerden kurtulması gerekiyor. ‘Kürt sorunu’ öfkeyle ve karşılıklı meydan okumalarla çözülebilecek bir sorun değil. Yerel seçim çekişmeleriyle kışkırtılacak bir sorun da değil.

Başından beri ifade ettiğimiz bir konu var. AKP, DTP’yi ‘Kürt sorunu’nda bir rakip olarak değil, sorunun çözümü için bir imkân olarak görse, Türkiye’de de, bölgede de daha etkili olacak. Geçen seçimlerde bölgede başarılı bir netice elde etmesinin en büyük nedeni, diğer muhalefet partilerinin bölgede gerginlik çıkarmak isteyen çağrılarına kulak tıkamasıydı.

Genelkurmay’dan gelen, “Kuzey Irak’a kara operasyonu yapalım” önerilerine, “Sorun Türkiye’nin içindedir, gözümüzü içeriye dönelim” cevabını verebilmesiydi. Öfke yerine, soruna sükûnet için çözüm aramak niyetini dillendirmesiydi.

Başbakan, son dönemde ‘savaşçı’ sert bir dil kullanmaya başladı. DTP’liler de aynen karşılık veriyorlar. Sonuç olarak soruna çözüm aramak yerine kavgayı yükselten bir ortama doğru hızla yol alıyoruz.

***

‘Kürt sorunu’ soysal ve siyasi bir sorundur. Siyasetçinin bu konuda yeni şeyler söylemesi gerekiyor.

Başbakan’ın sonunda öfkesine yenik düşerek ‘ya sev ya terk et’ üslubuna gelmesi, işin giderek çığrından çıkmakta olduğu endişesine neden oluyor.

Bu konu öfkeyle halledilecek bir konu değil. 25 yıl boyunca bu soruna öfke egemen oldu. Öfke, öfkeyi ve karşılıklı şiddeti tırmandırdı. Tablo ortada, binlerce insanımızı, milyarlarca dolarımızı kaybettik. Milyonlarca insan köyünü terk etti, çaresiz bir şekilde şehirlere eklendiler. Başbakan’ın ‘Kürt sorunu’nu tanımak ve onun gereğini anlayacak çözümler üretmek yerine Soğuk Savaş döneminin üslubuna dönmesi, işleri zorlaştırıyor. Dünya artık başka bir yerde. Siz kendi yurttaşlarınıza ana dil gibi en temel konuda bile yasakçı tutumu bugünün dünyasında sürdüremezsiniz, sürdürürseniz de dünyanın desteğini alamazsınız. Kürt kimliğine ilişkin projelerin bir an önce geliştirilmesi ve bir çözüm paketiyle kamuoyunun önüne çıkılmasının zamanı geldi geçiyor bile...

DTP’ye istediğiniz kadar öfkelenin, PKK’nın şiddetini istediğiniz kadar kınayın... Eğer soruna çözüm üretecek yeni adımlar atılmazsa, daha çok öfkelenir, daha çok ‘ya sev ya terk et’ üslubuyla zaman tüketiriz.

Yazık bu ülkeye... 

RADİKAL